Bakalım sonu ne olur dedirtmeyelim
Kız yüzünden kavga edip dava veya ideoloji elbisesi giydirenleri lanetleyen siyasilerimiz, yazarlarımız iç dünyalarında rahatlar mı acaba.
Onların da o gencecik delikanlılardan geri tarafları yok gibi.
Arpalığı kesilenler, hortumun ucunun başka yere döndüğünü görenler, ihalelere davet edilmeyenler, laiklik elbisesi giyerekten, demokratlık kravatı takaraktan kaos meydanında arzı endam etmiyorlar mı?
Yirmi yıl önceki hortumcuları ve onlara hortumu çevirenleri düşünün. Onların gelgit işini yapan aracı gazetecileri düşünün.
Aslında araştırmacı gazetecilerden biri çıkmalı ve elli yıl içinde hortumculuk yapan ve yaptıranların son durumlarını araştırmalı ve acınası son durumlarını herkesin gözünün önüne döküvermeli.
Hapislerde sürünenler, varisleri tarafından sağlığında mallarına el konanlar. çalıntı mallarını en yakınının üzerine yaptığı için yakınının uzaklaştığını görünce fakir bir şekilde yaşayanlar, mafyaya aylık para ödeyenler. Bir bağırma ile kimyası bozulanlar.
Kur’an, insanlara Nemrut’u, Firavunu, Karun’u, kötü örnek olarak verir.
İbrahim’i, Musa’yı, İsa’yı, Muhammedi (sallallahü aleyhim) örnek olarak verir.
İbrahim aleyhisselam Rabbine dua etmiş ve arkadan gelenlerin dilinde hayırla anılmayı istemiş.
Yalnız istemekle kalmamış, gelen geçen herkese açık “Halil İbrahim sofrası” kurmuş ve Müslüman-kafir herkes yemiş içmiş.
Onunla da yetinmemiş ve en başta insanların Nemrut’a kulluğuna karşı çıkmış ve bütün insanların yalnız Allaha kul olmalarını söylemiş.
Kıyamete kadar gelecek insanların kıblesi olacak olan Kabe’yi kendi oğlu İsmail’le yapmış ve bütün insanlığa vakfetmiş.
Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen hâlâ rahmetle anılmaya devam ediyor.
Ne olur bu kötü işler yapan, laik ve demokrat görünen insanlarımız, adam gibi adam olsalar, Kur’an’ın gösterdiği iyi örnekleri takip etseler hayırlı hizmetlerde yarış yapsalar da yıllarda, dillerde akide şekeri gibi ağızlar tatlandırsalar.
Umranı harap, ormanı serap/çöl, anaların yüreğini kebap eyleyenlerin gözünde her şeyin değeri, getireceği paraya göredir.
Biz, dağlarla taşlarla birlikte zikreden Davud aleyhisselamın demiri mum gibi yumuşatıp şekil verdiğine iman ederiz.
Elinde demir, dilinde demiri yaratan, yumuşatmasını öğreten Allah’ın adı ve alnında emeğini helal kıldıran alın teri olan Davud’a iman ederiz.
Kur’an’a ve Kur’an’ın haber verdiği Davud aleyhisselama iman etmeyenler, mum gibi yumuşak gönülleri demir gibi, taş gibi kaskatı hale getiriyorlar.
Alınları terlemediği gibi, yüreği yanan anaların gözyaşlarını siyasetin cadı kazanında kaynatıp viskiye dönüştürüp haramiler sofrasında içiyorlar.
Bizim örneğimiz peygamberler. Elimizin emeğini, alın terimizle yoğuracağız. Demiri yumuşattığımız gibi, taş yüreklilerinde katı kalbini Rabbimizin rahmet ayetleriyle ıslatıp, azap ayetleriyle ısıtıp yumuşatacağız.
Gönüllerine girip en derin yerini eşeleyip, fıtratta var olan imanını ortaya çıkarmaya çalışırken, edindiği çağdaş kültürünü deşeleyip, aklın ürettiği ile nakli kıyaslayıvereceğiz.
Ya Mimar Sinan gibi bir Selimiye veya Süleymaniye Camii bırakmalı veya Baki gibi bir “Mısra-ı berceste” bırakmalı. Veya Davud gibi hoş bir sada bırakmalı.
“Devleti soydu soğana çevirdi, bütün yeğenlerini Karunlaştırdı, yandaşlarına yetimlerin haklarını vererek yaktı, başları ayak, ayakları baş eyledi. Yeğenlerini de yakınlarını da bu dünyada rezil eyledi. Bakalım ahireti nasıl olur” dedirtmeyelim.