Ordu Kendini Yıpratmamalı
Ordu hakkında yazı yazmak istemediğimi birkaç kez vurgulamıştım burada. Ama ne yazık ki bazen olaylar, sen istemesen de gözüne batıyor ve sorumluluğunu hatırlatıyor.
Neden istemiyorum?
Uzun uzun dosyalarımdaki fişlere bakmalarına gerek yok, sakalıma bakarak hüküm verecekler ve ne dediğimi düşünmeyecekler bile. Bendeki kanaat budur.
Ama “bu resepsiyon hikayesini yazmak gerek” dedim içimden. “Bu çirkinliği yazmam gerek” dedim. Emr-i Bilma’ruf, nehy-i anilmünker inancım, yani imanım halime koymadı.
Kastım, alternatif resepsiyon değildir. Evet, bu da şık olmamıştır. Ama asıl benim çok nahoş bulduğum, başörtüsü sebebiyle resepsiyona katılmama tavrıdır.
Önce Cumhurbaşkanı’nın resepsiyonuna katılmamayı yadırgadım. Sonra Adana’dan elen haberlere kızdım. Erzincan’dan gelen haberlerle öfkem arttı. Hem valiye, hem belediye başkanına, hem de Ak Parti il başkanına çok kızdım.
Hele son iki çifte… Bunu nasıl hazmettiler?
Bilindiği gibi “Erzincan Valisi Abdülkadir Demir ve eşi Nurtaç Demir davetlileri kapıda karşılarken AK Partili Belediye Başkanı Yüksel Çakır resepsiyona eşiyle geldi. Vali Demir'e başı kapalı kadınların resepsiyona girip giremediğini soran Belediye Başkanı Çakır, prosedür gereği girilmediği yanıtını aldı. Salonu terk etmek isteyen Çakır, Vali ve eşinin ısrarı üzerine polisevinin üst katındaki bekleme salonuna gitti. AK Parti İl Başkanı Salih Eğinlioğlu'nu da eşiyle birlikte aynı salona alan Demir, Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Yalçın Ataman'ın ayrılması ile resepsiyonun sona ermesinin ardından başkanın yanına çıktı.” (http://www.sabah.com.tr/Gundem
/2010/10/31/basortu_krizi_kat_farkiyla_cozuldu)
Çok ayıp!
Kardeşim, sorumluluğunuzu taşıyamıyorsanız, yüklenmeyin! Kimse sizi zorlamıyor.
Yüklenmişseniz, itibarınızı koruyun ve gereken tavrınızı koyun.
Recep Tayyip Erdoğan başkanınız değil mi sizin? Hiç mi örnek almıyorsunuz?
Sayın valiye de ne oluyor?
Kıraldam çok kıralcılık bu olsa gerek…
Yine Bilindiği gibi Adana'da da rütbeli askerler 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunu terk etti. Adana Valiliği tarafından Hilton Oteli'nde düzenlenen programdan komutanların başörtülü bayanlar yüzünden ayrıldıkları ileri sürüldü. 6. Kolordu ve Garnizon Komutanı resepsiyonu terk ettikten sonra diğer subay ve astsubaylar da peşinden salondan çıktı.
Ama İstanbul’da ve Gaziantep’te hiçbir sorun yaşanmadı. Ben bu olaylara bakarak şu kanaate varmıştım: herhalde Genel Kurmay Başkanlığı’nca bu konu serbest bırakıldı. Herkes kendi kanaatince bir tavır aldı. Eh, bu da normalleşmeye göre bir ileri adımdır. Bu da bir aşamadır. Asker de artık halk nezdinde itibarını zedeleyen bu tutumlardan vazgeçecektir. Buna kendini alıştırıyor.
Ama Habervaktim’de çıkan bir haberi görünce içim “cızz” Etti. Bu düşünce demek benim hüsn-ü kuruntum imiş. Henüz tekzip edilmeyen haberde şöyle söyleniyor:
“Genelkurmay'dan 'türbandan kaçın' emri.
Adana'daki Cumhuriyet bayramı resepsiyonunda yaşanan skandalın ardında TSK'nın genelgesi çıktı.
Genelgeye göre önce davetliler arasında başörtülü var mı yok mu istihbaratı yapılacak, yoksa davete katılınacak. Resepsiyon esnasında tesüttürlü bir davetli gelirse ‘fark ettirmeden süratle terk edilecek.” (https://www.habervaktim.com/haber/151146/
genelkurmaydan_turbandan_kacin_emri.html)
Genelkurmay'dan çıkan yazılarda genellikle şu ibare bulunur: “Yüce Türk Milletinin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri, milletinin emrindedir…”
Bu ne demek?
Ya da şöyle soralım: Bu doğru mudur? Asker bunu sözde değil, özde olarak mı söylüyor?
Eğer bu ordu bu milletinin bağrından çıkmış ise, eğer ona saygılı ise şunları hatırlamak gerekmez mi?
1- Bu millet müslümandır.
2- Başörtüsü bu milletin dininin bir emridir.
3- Bu milletin kahir ekseriyeti başörtüsü yasağını saçma bulmakta ve kaldırılmasını istemektedir.
4- Bu orduda şehit olanların çoğunun anaları başörtülüdür.
5- Öyleyse bu ordu bağrından çıktığı milletine saygısızlık yapmamalı, başörtüsüne karşı çıkmamalıdır.
6- Kılık kıyafet düzenlemesi yargının ve yürütmenin işidir. Türk Silahlı Kuvvetleri kendi işine bakmalı, yargının ve yürütmenin işine karışmamalıdır.
7- Türk Silahlı Kuvvetleri özellikle toplumda siyasi tartışmalı alanlara girmemeli, taraf olmamalı, halk nezdinde itibarını zedelememelidir.
Bunları söylemek orduya karşı asimetrik savaş ilanı değildir. Kastımız asla orduyu gözden düşürmek falan değildir.
Zaten hiç kimse istese de bunu yapamayız.
Neden?
Bizim bildiğimiz şudur: Kişiler ve kurumlar, itibarlarını kendileri korur veya kaybederler. Fuzuliler hariçten gazel okurlarsa, nağmeden başka ellerine bir şey geçmez.
Benim orduya tavsiyem şudur: “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.”