Ekşi trajedisi.
Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi'nin uzun kariyerinin trajik bir sonla noktalanması, tüm medya için bir "Milat" olmalı.
Daha önce bir-iki kez söz ettim; içerde ve dışarıda, "Türkiye'de AB sürecine en hazırlıksız sektör hangisi" diye sorulduğunda, gözümü bile kırpmadan "Medya" yanıtını veriyorum.
Organizasyon şeması(zlığı)yla...
İnsan kaynaklarının kalitesi( zliği)yle...
Madem konumuz "Oktay Ekşi trajedisi"; bu kalemlere başyazarların, yazarların, köşelerin -genel olarak- hal-i pür melalini, incir çekirdeğini bile doldurmayacak polemiklerle, kavgalarla, ahkâmlarla, çiğneye çiğneye çürümüş, sakızdan farksız fıkralarla, laf ola torba dola yazılarla harcanan onca sayfayı da eklememiz gerekiyor.
Batı medyasında asla göremeyeceğiniz bir tablo.
Sadece Batı medyasında değil, genelde dünya medyasında kolay kolay bir örneğini daha bulamayacağınız bir düzeysizlik.
Ve de tedavisi olmayan bir önyargılar yumağı.
Ekşi'nin o "Meşhur" başyazısından yola çıkarsak; şablon, kurgu belli: Yazıya bir genellemeyle başlayacaksınız. Bu genelleme çıkış noktanız olacak.
Sonra bu genellemeyi hem kanıtlamak, hem de güçlendirmek için elmalar ile armutları karıştırmaktan bile kaçınmadan bol örnekler serpiştireceksiniz. Bir nokta önemli: O örneklerin hepsi de hedef aldığınız kişinin ya da kurumun beline beline vuracak balta işlevini görecek. Ve en sonunda yine çıkış noktanızı destekleyen bir hükümle noktalayacaksınız: "Biz zaten daha önce sayısız defa demedik mi, bunlar hep böyledir diye..."
Alın size bir başyazı! Veya yazı! Veya yorum!
Ne saha çalışması var, ne dosya incelemesi var, ne uzmanların görüşüne başvurmak var...
Ne var? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın ifadesiyle, "Köşesinde, oturduğu yerde, sıcak koltuğunda kahvesini yudumlarken hakaret yağdırmak" var...
Niyetim asla yaralı kuşa taş atmak, fırsat bu fırsat diyerek meslek büyüğüm, sevdiğimsaydığım Oktay Ekşi'ye yüklenmek değil.
Ben Oktay Ekşi trajedisinin çalakalem yazan tüm "Yazarlar"ın başına gelebileceğini söylemek istiyorum.
Onun da ötesinde bu tür yazıların, bu tür yazarlığın, bu tür gazeteciliğin bilginin sürekli yeniden üretildiği çağımızda kahvehane sohbetlerine bile malzeme olamayacağını anlatmaya çalışıyorum.
Değişime, gelişime direnirsek, Taner Yıldız'ın haklı eleştirisinin bin misliyle karşılaşacağımızı göstermeye çabalıyorum.
Gelin, "AB'ye en hazırlıksız sektör" utancına artık son verelim.
Gelin, gazetelerimizi ve onları hazırlayan kadrolarımızı AB standartlarına, kriterlerine yaklaştırmaya odaklanalım.
Yoksa bu gidişle tüm kadroları köklü bir tasfiye bekliyor. Hayır, iktidarın veya siyaset kurumunun dayatmasıyla değil; çağın gereklerinin, toplumsal talebin böyle bir sonu kaçınılmaz kılmasıyla.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.