Kılıçdaroğlu fıkraları ve CHP’ye mizah dersleri!
“Mizah” deyip geçmeyin... Mizah, “ciddi bir iş”tir... Mizah, “incelik”tir!.. Mizah; “bodoslama” girmek değil, “dokundurma”dır... Ama mizahta, asla ve kat’a “kabalık” yoktur... Mizah, “lâfın kafasını-gözünü yarmak” değildir... Hani, “kör gözüm parmağına” deriz ya; mizahta, olayın üstüne körü körüne gitmek yoktur... Kısacası mizahta “hiciv” vardır, “ince ince dokundurma” vardır... Ama, kesinlikle “hakaret” yoktur... Hele hele “kaba hakaret” hiç yoktur... Eğer “kaba hakaret” yaparsan, o zaman ya Levent Kırca, ya da Oktay Ekşi olursun...
Mizahta, elbette “mesaj” vardır... Ama, “mesaj” vereyim derken, kalkıp da “ideoloji” pompalamaya kalkarsan, bunun adı “mizah” olmaz, “kafa-göz yarma” olur!..
Mizah dediğin;
Gülümsetirken, düşündürmelidir.
MİZAHTA KÜFÜR YOKTUR!
Peki CHP’nin yaptığı ne?..
Malûm, hem de “Cumhuriyet Bayramı”nın kutlandığı gün, yani 29 Ekim’de, CHP Genel Merkezi’nde “tuhaf bir sergi” açıldı... Partinin “Gençlik Kolları” tarafından hazırlanan “AKP Eziyetleri” adlı sergi, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na da gezdirildi... “İncelik”ten, “espri”den ve “hiciv”den eser bulunmayan sergide “iftira” ve “hakaret” dolu “kabalık”lara yer verilmiş!..
“Tuhaf sergi”nin, tuhaf tarafı şu:
Bay Kılıçdaroğlu, “hakaret” içerikli resim ve afişleri “eleştirmek” yerine, “sahiplenmiş!”
Bu sergiyi gezenler, intibalarını şöyle kaleme alıyorlardı:
“CHP’li gençler güya espri yapıyor. Anaokulu seviyesinde bir zekâ ürününü yansıtmışlar salona.
Lider, grup toplantısında sokak ağzıyla hakaret edince, parti tabanı da çamur atıyor tabii.
Fethullah Hocaefendi’nin gözyaşlarıyla dalga geçmişler kendilerince... Başbakan’ı Hitler’e benzetmişler mesela... CHP’li gençler tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu gibi kötü birer taklitçi.
Bir siyasetçinin Hitler’e benzetilmesi esprisi eskimedi mi? Tunceli sokaklarında gördük biz onu. Benzetilen kişi de CHP’li Onur Öymen değil miydi?
Yoksa CHP’li gençler kendi liderlerine küçük bir hatırlatma mı yapmak istediler?”
“Siyasetçi”ye “küfür” yağdır!..
“Din adamı”nı aşağıla!..
“Dindar”larla alay et!..
Sonra da hayıflan;
“Halk, bize niye yüz vermiyor?”
Söyleyin Allah aşkına;
Böyle bir CHP “halk”la buluşabilir mi?.
Değil “tüzük”lerini, “yüzük”lerini değiştirseler, halktan yine yüz bulamazlar!..
Şu hâle bakın;
Genel başkanları “sokak ağzı”yla konuşuyor, gençleri ise “çamur atmak”la meşgul!..
Oysa, biraz önce de söylediğimiz gibi, “mizah” dediğin, “incelik” ister!..
Mizah adamı, söyleyeceğini “doğrudan” söylemez... “İnce ince dokundurur” ki; hem muhatabı güler, hem de dinleyen!..
İşte bugün, CHP’li gençlere bir “mizah dersi” vermek istiyorum... Okusunlar da, “incelik” nedir, öğrensinler!..
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre, bir zamanlar “Akbulut fıkraları” meşhurdu... Şimdi ise, onun yerini “Kılıçdaroğlu fıkraları” almaya başladı...
İnternet siteleri, “Kılıçdaroğlu fıkraları” ile dolu... Ve ayrıca, nereye gitsem; “Kılıçdaroğlu fıkraları” anlatılıyor...
KİM BU
KILIÇDAROĞLU?!?
Buyrun, onlardan bir demet:
Efendim, “fıkra” bu ya; Pamuk Prenses, Süpermen ve Pinokyo, bir yolculuğa çıkmışlar... Giderlerken, bir şehirde “güzellik kraliçesi” seçimi yapılıyormuş...
Pamuk Prenses; “Ben bu yarışmaya katılacağım” demiş ve yol arkadaşlarından beklemelerini rica edip, gitmiş ve katılmış yarışmaya...
Döndüğünde, arkadaşları; “Ne oldu?” diye sorunca, “Şüpheniz mi vardı” demiş Pamuk Prenses; “Elbette birinci seçildim!”
Sevinçle yollarına devam ederlerken, bir başka şehirde; “Dünyanın en güçlü erkeği” yarışmasının yapıldığını öğrenmişler... Süpermen demiş ki; “Ben bu yarışmaya katılmak istiyorum... Siz, beni burada bekleyin!”
Döndüğünde; “Ne oldu?” demişler... O da, tıpkı Pamuk Prenses gibi, “Şüpheniz mi vardı” demiş; “Elbette birinciliği ben kazandım!”
Bir süre sonra; aralarında “kukla”ların da bulunduğu “Yalancılar Kralı Yarışması”nın yapıldığı bir şehre gelmişler.
Kim “en büyük” ve “en iyi yalan”ı söylerse, ödülü o alacak!..
Kukla Pinokyo, “Şansımı bir deneyeyim” demiş ve gitmiş, katılmış yarışmaya!..
Döndüğünde, yüzü al al, mor mormuş!.. Üstelik; iki gözü iki çeşme, hüngür hüngür ağlıyormuş!..
“Ne oldu?” demiş arkadaşları;
“Yoksa kazanamadın mı?”
Cevap vermiş Pinokyo;
“Kim ulan bu Kemal Kılıçdaroğlu?..
Nereden çıktı bu adam?..
Ancak ikinci olabildim!”
YÜRÜYEN MERDİVENDE 10 DAKİKA!
Bir fıkra daha:
Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li arkadaşları, bir yurtdışı gezilerinde, “resmi program”dan arta kalan zamanlarında, “büyükçe bir mağaza”ya girmişler...
Herkesin ilgisi farklı... Kimi oraya, kimi buraya gitmiş... Kılıçdaroğlu da, binmiş bir “yürüyen merdiven”e...
Niyeti, “alt kat”a inmek!..
“Yürüyen merdiven” mutad olduğu üzre yürürken, “elektrik”ler kesilmesin mi?.
On dakika boyunca elektrik kesik!..
Yürüyen merdiven durmuş!..
Kılıçdaroğlu da öylece duruyor!..
Tam on dakika;
“Elektriğin gelmesini” beklemiş!..
ASANSÖR 4 KİŞİLİK!
Yine Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, Berlin’de bulundukları esnada, görüşmelerini tamamlayıp, kaldıkları “otel”e dönmüşler.
Elbette “oda”larına çıkacaklar.
Otel görevlisi, hemen “asansör”ü çağırmış... “Kılıçdaroğlu ve iki arkadaşı” binmişler asansöre...
Ama, gidecekleri katın düğmesine basıp da yukarı çıkmak yerine, bekliyorlar!..
Otel görevlisi sormuş:
“Niye bekliyorsunuz?”
Cevap vermişler;
“Asansörde 4 kişilik yazıyor!..
Dördüncü kişiyi bekliyoruz!”
FOTOKOPİLERİNİ AL!
Bir de, Kılıçdaroğlu’nun “CHP Genel Başkanlığı”na seçildiği günle ilgili bir fıkra var...
Kılıçdaroğlu, “genel başkan” seçildikten sonra, doğruca Genel Merkez’e gelmiş... Koltuğuna oturur oturmaz, çağırmış “sekreter” hanımı...
“Kızım” demiş;
“Bugünden itibaren CHP’de Deniz Baykal dönemi bitmiştir... Deniz Baykal antetli veya Baykal imzalı ne kadar evrak varsa, hepsini topla, SEKA’ya gönder!”
Sekreter hanım, “Emredersiniz” deyip, tam dışarıya çıkmak üzereymiş ki, Kılıçdaroğlu seslenmiş;
“Yalnız, evrakların hepsinden birer fotokopi almayı unutma”
BİZDE MALZEME BOL!
Daha bir sürü “Kılıçdaroğlu fıkrası” dinledim ama, bugünlük bu kadar yeter...
Umarım, CHP’li gençler, “mizah”ın nasıl yapılacağını öğrenmişlerdir... Eğer öğrenmezler de “odunum” demeye devam ederlerse, kendilerine, yeni “Kılıçdaroğlu fıkraları” anlatmaktan kaçınmayız!..
Bizde “malzeme” bol!..
Hele, Kılıçdaroğlu varken;
Hiç “mal-zeme sıkıntısı” çekmeyiz!..
Onlar “AKP Eziyetleri”ni çizerken, biz de “Kılıçdaroğlu’nun meziyetleri”ni yazarız!..
Hem de, ince ince!..
===================
Evli evine, Oktay Ekşi köyüne!
Bu iş, “özür” dilemekle veya “Hürriyet’ten istifa” etmekle kapanacak mı?.. Ohh, ne alâ memleket!.. Hem “hakaret” hem de “ağza alınmayacak küfür”ler edeceksin, sonra da bir “özür ve istifa” ile sıyrılacaksın!..
Yok öyle yağma!.. Bu mesele, “Basın Konseyi’nden de istifa etmedikçe” kapanmaz!.. Öyle ya; sen orada “Başbakan” sıfatıyla oturdukça, hiç kimseye “nizamat” veremezsin!.. Bu vurdumduymazlığa; “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” derler ki, Basın Konseyi’nin bundan sonra vereceği her karar “şaibeli” olacaktır!..
Hayır, Basın Konseyi’ni ciddiye almıyorum... Çünkü Basın Konseyi, “illegal”dir!.. Dolayısıyla, Oktay Ekşi de; “hükmî şahsiyeti” olmayan “illegal bir örgüt”ün başındadır!..
Bu “illegalite” sürdürülecekse bile, başından Oktay Ekşi’nin gitmesi gerekir!.. Haa, “gitmemekte direnir” ise; Konsey yönetimi bilmelidir ki; “Körler-sağırlar birbirini ağırlar” olmaktan öte bir varlık gösteremezler!.. Bundan böyle de, “Türkiye’de basın özgürlüğü yok” da diyemezler!..
Çünkü küfür ve hakaret, özgürlük değildir!..
Evli evine, Oktay Ekşi köyüne dönmelidir!..