Kibir silahını kuşananlar
Kibir silahını kuşananlar, geçici olarak başkasına zarar verseler de sonuçta sadece kendilerine kötülük etmiş olurlar.
Kibir, merhamet ve vicdanın düşmanıdır. Üçünün bir arada bulunması mümkün değildir.
Kibrin girdiği kapıdan ateşten başka hiçbir şey girmez. Cehennem böyleleri için kaçınılmaz sondur.
Kibir, dünyada ne kadar inanç varsa hepsini hor görmenin diğer adıdır.
Kibir sahipleri, herhangi bir inanca boyun eğmezler. Yalnız inançların nasıl olması gerektiğini tarif eder fakat asla uymazlar.
Kibir, kişiye içinde yaşadığı topluma tepeden bakmasını ve sürekli ortak hiçbir yönü olmadığını söyler.
Toplumumuzda böyle tiplerin varlığı malum. Bu tiplerin kimlerden oluştuğunu da herkes pek ala bilmekte.
¥
Çocukluğumda bizim kasabanın pazarı Salı günleriydi. O gün bütün köylü ilçeye gelir ve akşama kadar işlerini görür giderlerdi.
Elbet köylünün devletle de işi olurdu. Kaymakamlık başta olmak üzere tapu müdürlüğüne, adliyeye, mal müdürlüğüne ve tarım müdürlüğüne uğrarlardı.
“Ben Balkan harbinde göğüs göğse dövüştüm” diyen nice kahraman köylüler, devlet dairesine girerken, daha dış kapıdan şapkasını ve ayakkabısını çıkarmaya başlardı.
Devlet kibir demek değildi ama demek ki millet adına devlet memuru olanlar, vatandaşa karşı böylesine kibirliydi.
Kasabamıza Cuma namazlarına giden bir kaymakam gelmişti. Kaymakamla namaz kılmak için Cuma günleri köylerden akın akın insanlar ilçeye gelirdi.
Kaymakamın arkasından söylenen şuydu; “Bu kaymakam insan evladı, kibirli değil, başı secdeye varıyor, işte memlekete böyleleri lazım” deniliyordu.
Kaymakamın gittiği caminin yanında CHP’li bir ayakkabıcı varmış. Hoca Cuma hutbesine çıkınca kapının önünde dinler, sonra doğruca şikâyete gidermiş.
Bir Cuma yine gitmiş şikâyete. Kaymakam; “Ben de oradaydım, çok güzel konuştu” deyince, doğru jandarmaya gitmiş. Sonra o kaymakam ilçemizden kısa sürede gönderilmişti.
¥
Türkiye çok değişti elhamdülillah. Eskiden devlet dairelerinde sadece odacılar namaza giderdi, şimdi Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, bakanlarımız, bürokratlarımız gidiyor.
Elbet bu işten memnun olanlara göre azınlıkta da olsalar rahatsız olanlar var. Fakat bir farkları var ki, şikâyet edecek makam bulamıyorlar.
Hal böyle olunca da güçleri protestoya yetiyor ve önemli günlerde birlikte gözükmemek için kibirlerinden dolayı yan yana gelemiyorlar.
Oysa makamlarını da mevkilerini de maddi imkânlarını da bu milletten alıyorlar. Kibirlerinden, millet olmadan kendilerinin olamayacağını göremiyorlar.
Bu kadar kibirlendiklerine göre onlar da bir damla sudan yaratılmamış olsalar, millet gam yemeyecek ama nihayet onlar da aynı suyun ürünü.
İnsanı insan yapan güç, kibri değil; merhameti, vicdanı, şefkati, sevgisi, hoşgörüsü ve bu dünyada göçücü olduğunu bilmesidir.
Kibir ustası Ebu Cehil’in Peygamberimiz (s.a.v.)’e karşı şu sözü çok meşhurdur:
“Ey Abdullah’ın oğlu; biliyorum ki, sen hak Peygambersin ama malım, nefsim bir de Mekke’nin kadınları buna engel oluyor.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.