Kürt meselesi nereye?
ÖNCE Taksim meydanındaki terörist saldırı... İki gündür TV ekranlarındaki yorumları izledim. ‘Büyük teoriler’ kurarak izah etmeye çalışanları hayretle dinledim.
“Ergenekon yaptırdı” diyenler oldu! Zaten Ergenekon’la PKK arasında irtibat varmış falan...
BDP çevreleri ise “derin devlet” imasında bulunuyorlardı; bu eylemin “savaş lobisinin provokasyonu” olduğunu söylüyorlardı...
Böyle büyük komplo teorilerinden hareketle tekil bir olayı izaha kalkmak yanlıştır! Çünkü bu düşünce tarzında, “olay”ın bulgularına bakılmıyor, aksine, zihindeki bir teori “olay”a etiket gibi yapıştırılıyor!
Halbuki bilim alanında olduğu gibi “soruşturma” alanında da doğru tek metot, “delillerden sonuca gitmek”tir. “Sonuç”a bakarak teoriler kurgulamak, siyasette cazip ve etkilidir ama boştur, zırvadır.
Dünyada da böyle...
PKK, belli ki, terörle sonuç alamayacağını görüyor ama terörden vazgeçmek için siyasi ödünler almak istiyor. Karayılan’ın Radikal‘de Ertuğrul Mavioğlu’na söyledikleri açıktır:
“Biz devleti mağlup edemeyiz, devlet de bizi yok edemez.”
Peki, Karayılan gibi bir teröristin sözüne inanılabilir mi?
Haklı bir soru ama kırk yıldır yaşananlara uyuyor.
İrlanda ve Bask sorunlarında da böyle oldu. Uzun ve kanlı bir çatışma sürecinden sonra, satrançta “pat” (sonuç alamamak) denilen tıkanmaya benzer bir durum ortaya çıktı: Devlette ve toplumun çoğunluğunda demokratik açılımların gerekliliği konusunda bir eğilim gelişti... Terör örgütlerinde ve dayandığı etnik kesimde de terörün bırakılması, demokratik metotlara yönelinmesi fikri güçlendi...
Türkiye’de de böyle bir gidiş göze çarpıyor. Nitekim devletin de örgütün de üslubu eskisi gibi değildir... Örgütün “eylemsizlik” kararları sıklaşmaktadır... Daha önemlisi, Güneydoğu’dan artık daha bir cesaretle ve yoğunlukla yükselen sesler “eylemsizliğin sürdürülmesi” için PKK’ya manevi baskı yapmaktadır.
Emine Ayna gibi kin kusan “siyasi komiser”ler itibar kaybederken, vekillikleri düştüğü halde Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk gibi ılımlı isimlerin itibar görmesi de yeni sürecin önemli bir işaretidir.
Demokrasinin genişletilmesi talebi de yoğunlaşmaktadır aynı zamanda...
Böyle bir süreçte “seçimlere kadar eylemsizlik” kararının açıklanmasında bir sürpriz yoktur; “zamanın ruhu”na uygundur.
Türkiye’nin çekim gücü
Bu tabloda, Taksim’deki menfur terör eylemi, PKK’nın merkezi kararından ziyade PKK içinde ‘otonom’ kişilerin veya grupların yaptığı bir terör eylemi olarak gözüküyor.
Yine dünyada örnekleri görüldüğü gibi, bu ‘otonom’ eylemlerin yayılması ihtimali vardır ve fevkalade tehlikelidir; süreci tamamen sabote edebilir. Onun için bunların yakalanıp adalete teslim edilmesi, heveslilerine göz açtırılmaması şarttır.
Aynı zamanda PKK’nın da bu tür ‘otonom’ grupları kınaması, hatta iç cezalandırma mekanizmasını işletmesi gerekir!
Terörün gündemden çıkarılması inişli çıkışlı bir “uzun ince yol”dur; demokratik açılımlarla paralel yürür. Özeti “dağda kurşun sıkmamak, düz ovada siyaset yapmak”tır!
O aşamaya varabilirsek, sonrası için bizi aynı bayrak altında bir arada tutacak faktör Türkiye’nin ekonomik, demokratik ve kültürel cazibesi olacaktır. Ben bu alanlarda Türkiye’nin sahip olduğu çekim gücünün milli bütünlüğümüzü sürdüreceğine inanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.