Nereye kadar kaçacaksınız?
Her gün biraz daha çoğalmaktalar...
Kimi gazetecilere göre 15 milyon, kimi gazetecilere göre 20 milyon...
Evlere anketör hüviyetiyle ajan göndereceğimize referandum yapar gibi bir anket yapsak olmaz mı?
Gerçekten ne kadardır şu korkup kaçtığımız başörtülü hanımlar...
Yunan ordusundan az mı, çok mu?
Silahları var mı acaba... Hem de modern ordularda olmayan silahlar?
Bir zamanlar ilim öğretilmesi gereken okullardan kovalıyorduk...
/Yassahtır-okuyamazsınız-müsaade etmeyiz!/
Gariplerim gözyaşlarını başörtülerinin ucuyla silerek evlerine, ana-baba ocaklarına dönüyorlardı...
Ve Türkiye kurtuluyordu...
Ne ikna odaları, ne ceberrutluk önleyebildi...
Artık Kemal Gürüz yok, Erdoğan Teziç yok...
“Şu hanıma haddini bildirin” emri verecek hümanist(!) Ecevit yok...
Seferi Sevk komutanlığı yapacak ve “Suudi Arabistan’a gidiniz... Daha olmazsa İran’a gidiniz” diyecek Süleyman Demirel ve şürekası yok...
Geliyorlar içten ve severek...
Kimseden “Dolar alarak” başörtüsü takan da yoktur...
Katlana katlana geliyorlar... Zamanla birleri bin olacağa benziyor..
Bir metrekarelik kumaştan gayri nesi var şu başörtüsünün?
“Türban” diyen seviyesizlere, şarlatanlara, asla ve kat’a inanmayınız...
Gavurca bir isim bularak daha çabuk hallederiz diye düşünmüş olabilirler... Lakin, güçleri yetmedi...
Onun adı; başörtüsüdür...
Hani şu Adana ve benzeri illerde kahraman subaylarımızı korkutarak salondan çıkartan başörtüsü...
Başkaları bilmese de ben biliyordum başörtüsü yasağının arkasında TSK’nın olduğunu... Çünkü ne Kemal Gürüz, ne Erdoğan Teziç, ne Kemal Alemdaroğlu, ne de diğerleri Türk milletinin kahir ekseriyetinin kabul ettikleri değerlere karşı duramazlardı...
“Siyasi hayatıma mal olsa da” diyenleri iteleyen güç, silahsız olamazdı.
Eee, ne oldu hani?
El mi yaman, bey mi yaman derler, siz onu millete kansız çıkılır mı diye sormalısınız.
Güvenlikçilerle, özel bürokratlarla, öğretmenlerle kovaladığınız başörtülüler direndiler, az iken çok oldular ve her salonda, her toplantıda görülür oldular...
Çare ne?
Yazılanlara göre Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) subaylara bir genelge yayınlamış:
“Başörtülü gördüğünüz salondan ayrılın”...
Çare mi sanki?
Caddeler, sokaklar, meydanlar, seçim sandığı alanları hep başörtülü hanımlarla dolduruluyor...
Yani daha açıkçası, Türkiye başörtülü hanımların ve onların yakınlarının size göre, işgali altındadır...
Hiçbir yere kaçamazsınız... Kaçsanız bile kurtuluş yoktur...
Bir kontrol ettirin inanmazsanız...
Edirne’den Hakkari’ye, Kars’tan Muğla’ya her noktada başını örten inanç sahipleri ile leba leb dolu...
Amma kimseye zararları yoktur...
Başı açık komşularıyla, arkadaşlarıyla, vatandaşlarıyla hiçbir problemleri de yok.
Kardeş kardeş geçiniyorlar... Zaten aksi varid olamaz...
Peki siz niye kaçıyorsunuz başörtülü hanımlardan?
Ayıp değil mi?
Hani yandaşınız gazeteler demokrasiden, sosyal demokrasiden bahsede bahsede yalan küpüne döndüler... Demokrasilerde inanç hürriyeti yok mu?
Kimse inandığını yaşamak serbestisine sahip değil mi?
Dün kovaladınız, kovalattırdınız, bugün kaçıyorsunuz...
Giden asrın yamyamları bile sizlere gülüyorlar... Çünkü yaptığınız acayiplikler havsalalarına sığmıyor...
Beraberce herkes inandığı şekilde yaşasa neyimiz eksilir?
İsabetli olmalı attığımız her adım
Yanlış/yamuk yaparsak civcivler güler bize.
Anlamsız fiillerden ben çok şeyler anladım
Bir gördüm ki öteden hicivler güler bize.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.