Sofistike akıl
Son sıralarda zıt ekollerde revizyonist yaklaşımlar ve paylaşımlar var. Bunlar, hakikatin kimsenin ve kendi ekollerinin de tekelinde olmadığını söyleyerek kendi cephelerinin bazı ezberlerine de ihtiyatla yaklaşıyorlar. Şiiler arasında Ahmet Katip buna dair yeni örneklerden birisidir. Keza aynı bağlamda Muhammed Bin Muhtar Şankiti de Sünni ekol içinden gelmekle birlikte kendi çizgisine mesafeli bakabilmekte veya gözden geçirici olabilmektedir. Elbette ahirzaman çalkalanması arasında bunun da olumsuz yönleri yok değil. Geleneğin ve buna dair referans çizgisinin aşılmasıyla birlikte kitleler sarsılıyor ve oradan oraya yalpalıyorlar. İkincisi, revizyonist çizgi tutarlı bir çizgi olmaktan ziyade eklektik bir üslup olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla revizyonizmde bazı açılımlar olsa da; bazı rahneler ve çarpıklıklara da neden olmaktadır. Muhammed Bin Muhtar Şankiti bazen İslam tarihini eleyerek tarih bağlamındaki galat-ı meşhurları da ortaya çıkarıyor. ‘Selefiler, Şia ve Yaralı(çarpık) Bilinç’ adlı yazısında, Salahaddin Eyyübi’nin Eş’ariliğe dayalı sofistike aklını överken; bu aklın iki yanında yer alan günümüzde ‘sathicilikle malul Şii veya Selefi akım ve anlayışların’ İslam aklını perdelediklerini ve çıkış yolunu kapattıklarını ileri sürüyor. Salahaddin Eyyübi, Eş’ari ve Sufi olmasına rağmen sofistike bir şahsiyeti temsil ediyor ve kapalı fikir havzalarına itibar etmiyordu. İmam Celaleddin Suyuti’ye göre, Salahaddin Eyyübi kesinlikle Eş’ari idi ve minberlerde de sürekli olarak milleti Eş’arilik akidesine çağırıyordu. Bunun nedeni, Eş’arilik anlayışına bağlı olduğu kadar onu birleştirici unsur ve referans sistemi olarak da görmesidir. İbni Şeddad da onun sufi yanı üzerinde durur. Bu da bize göstermektedir ki, Salahaddin Eyyübi İslam alemini iki kanat üzerine yeniden yapılandırmıştır.
¥
Eş’arilik, Şankiti’ye göre, kompleks, sofistike (geniş düşünce) ve onun ötesinde analitik bir çizgiyi temsil ediyor. Batı düşüncesi de tek yanlı olmaktan çıkıp denge üzerine oturduğunda ve Descartes’tan beri analitik ve sofistike düşünce üzerine geliştikçe kalkınma hamleleri yapabilmiştir. Batılılar da bugünkü Batı’nın gelişmesinin arkasında sofistike ve esnek yapının olduğunu söylüyorlar. Tabii ki bu esneklik aynı zamanda ortak zemin üretme ve referans birliği sağlama noktasında ihmali gerektirmiyor. Özellikle de İslam milletlerinin gelişmesinde birkaç temel unsur vardır. Bulardan birisi, karmaşık fikri yapılara cevap verebilen sofistike düşünce, referans birliği ve manevi safiyet ve olgunluktur. Zihin dinamizmi ve gönül dinamizmi ve birlik dinamizminin sağlanmasıdır. Kudüs fethi işte böyle bir zeminin ürünüdür. Suudi Arabistan’ın meşhur düşünürlerinden Sefer Havali, Kudüs’ün 1099 tarihinde düşmesini Haçlılar ile Şiiler arasındaki muvazaaya bağlar. Şankiti bunun indirgemeci bir bakış açısı olduğunu söyler. Buna mukabil, Şiiler arasında Hasan Emin gibi tarihçilere göre, bizzat Salahaddin Eyyübi, Remle Sulh Anlaşmasında Haçlılarla işbirliği yapmış ve tavizler vermiştir. Onlara göre, Kudüs fatihi bir işbirlikçidir. Hatta Mısır basınında son haftalarda tartışıldığı gibi onu Hülagu Han’a benzetenler de vardır. Hatta Şii toplumsal hafızasında Salahaddin Eyyübi ile karşılaştırıldığında Hulagu’nun çok daha müspet vasıflarla anıldığını söyleyebiliriz.
¥
Hasan Emin gibi Şii tarihçilere göre, Salahaddin Eyyübi Şiileri bastırmış ve onlara eziyet etmiştir. Kimi Aleviler nezdinde Yavuz Sultan Selim ne ise Şiiler nezdinde de Salahaddin Eyyübi o’dur. İlginçtir, ikisi de Kudüs fatihidir. Fark şudur ki, Salahaddin Eyyübi şehri Haçlıların elinden alırken Yavuz da Memlüklülerden almıştır. Mısır’da yeni Şii olanlardan Ahmet Rasim Nefis bazı gazetelerde ‘Hulaküddin Eyyübi’ başlıklı yazılar kaleme almış ve Salahaddin Eyyübi’yi zulümle ikiz olarak anılan Hulaku’ya benzetmiştir. İşte bu anlayış sürekli olarak dikotomi ve tezat üretmektedir. Şankiti’nin dediği gibi oryantalistler/müsteşrikler bile Salahaddin Eyyübi konusunda Hasan Emin gibi birçok Şii tarihçiden daha insaflıdır. Şankiti’nin katılmadığım bir noktası Nureddin Zengi’den daha insaflı olduğunu ileri sürdüğü Salahaddin Eyyübi’nin Şiilerle Sünniler arasında bir ittifak noktasını sağlamış olduğunu ve bunu İbni Teymiyye’nin Minhacü’s süne gibi yeni kelam çalışmalarıyla bozduğunu ileri sürmesidir. Burada İbni Teymiyye günah keçisi yapılmaktadır. Ona göre, Salahaddin Eyyübi araya yeni bir köprü inşa ederken aksine İbni Teymiyye iki ekol arasına yeni bir duvar çekmiştir. Bunlar da revizyonist düşüncenin saçmalıkları ve basitlikleri olsa gerek. Bu dikotomik alanda ve yapıda ümmetin intihara gitmesine karşı Ahmet Katip ve Suudi Arabistan’dan Muhammed Ahmeri gibi revizyonist anlayışların bariyerler inşa etmeye yeltendiklerini belirtiyor. Revizyonizm belki de bir vicdan muhasebesidir lakin bu hak namına olmalıdır. Birlik iyidir; hakta cem olursa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.