Ne hakla?
Üniversitelerde ve ‘kamusal alan’da yıllardan beri devam eden kanunsuz başörtüsü yasağı, üniversiteler açısından kısmen sona erince tartışma başka noktaya kaydı. Bazı ilkokul öğrencilerinin başörtülü olarak okula gitmek istemesi üzerine her kademede itiraz sesleri yükselmeye başladı: Üniversitede tamam, ama ilkokulda olmaz!
Kemalist anlayışın yıllardan beri sürdürdüğü ‘beyin yıkama faaliyeti’ öyle tesir etmiş ki, “İlkokulda olmaz!” diyenler arasında mütedeyyin insanlar bile var. Onlara kısaca, “Niçin olmaz?” diye soralım ve verecekleri makul olmayan cevapları beklemeden tartışmanın seyrine bakalım.
En başta şunu ifade edelim: Hangi kademe ve hangi yaşta olursa olsun, başörtüsü meselesi ‘insan hakkı’ meselesi olmakla birlikte, temelde ‘inanç meselesi’dir. Dolayısı ile bu konuda görüş belirtme hakkı, öncelikli olarak bu konuda ihtisas sahibi olan ilâhiyatçılardadır.
Bakınız, Batı medeniyeti anlayışına göre kişiler “18 yaşında”n itibaren “adam” kabul eder. Peki, İslâma göre “sorumluluk yaşı” esnek değil midir? “Büluğa erilen yaş”la sorumluluk/mükellifiyet yaşı başlar. Bu sınır geçmiş asırlarda daha yüksek iken, asrımızda çeşitli sebeplerle daha erken yaşlarda “akıl-bâliğ” olunmakta ve dinen sorumluluk başlamaktadır. Meselâ, yakın zaman önce—affedersiniz—10 yaşındaki bir kız çocuğunun [10 yaşındaki Romanyalı kız] “anne” olduğu medyada yer almıştı. (Haber7.com, 03 Kasım 2010)
İslâma göre çocuklar zaten “İslâm fıtratı üzerine” doğar. Onlar akıl bâliğ olmadan önce de iyiliklere yönlendirilir ki, akıl bâliğ olduklarında İslâmı yaşayabilsinler. Yoksa, “Ne de olsa akıl bâliğ değil, dinen sorumlu değil; ne isterse yapabilir” denilir mi?
Başörtüsü hadisesine de böyle bakmak lâzım. Başta anneler olmak üzere, çevresinde tesettürlü akrabalarını gören kız çocukları da tabiîdir ki tesettürü tercih edebilir. Bunlara, “Siz daha çocuksunuz. Başörtüsü takamazsınız, siz bunu hür iradenizle tercih edemezsiniz” denilebilir mi?
Cumhurbaşkanının eşi Hayrünnisa Gül Hanımın Londra’da yaptığı açıklama bu bakımdan milyonları derinden yaralamıştır. “İlkokulda başörtüsüne karşıyım” (Taraf, 9 Kasım 2010), “İlköğretimde türban cehalettir” (Haber Türk, 9 Kasım 2010) gibi pek çok gazetede manşet ya da haber olan açıklamada şu bilgiler yer almış:
“İlkokul çağındaki bir çocuğun kendi isteğiyle başörtüsü takmasının söz konusu olamayacağını söyleyen First Lady Gül, ‘Bu konuda yaşanan bir cehalet varsa biz bunu da ortadan kaldıracağız’ dedi.” (Taraf, 9 Kasım 2010)
Birileri diyebilir ki, “Gazeteler tam yansıtmamış. Bayan Gül öyle demek istemedi, şöyle demek istedi, vs...” Ne olursa olsun bu beyan, gazetelerde bu şekilde yer aldığına ve şu ana kadar da aksi bir açıklama yapılmadığına göre “üniversite öncesi başını örten kız öğrencilerin” anne ve babalarını derinden üzmüş, kırmış ve hatta tahkir etmiştir. Bir kız babası olarak biz de bu sözlerden alındık!
Bayan Gül’e şunu hatırlatmak isteriz ki: Siz “İlkokul öğrencileri, velilerinin baskısıyla başlarını örtüyor” derseniz, yasakçılar da haydi haydi “Üniversitede okuyan kızlar, tarikatların zoruyla ya da burs için başlarını örtüyor” derler!
Bu hamur çok su götürecek. Kolay yol varken, niçin zor yolu deneriz: Bırakın isteyen örtsün, istemeyen örtmesin! Zorla örttürmeye karşı çıktığınız gibi, zorla açtırmaya da karşı çıkın!
Meselâ, Türkiye’den giden gurbetçilerin Almanya’daki ilkokullarda okuyan başörtülü kızları da anne babaları zorla mı örttürüyor? Alman yöneticiler bunu tesbit edip, o çocukları ailelerinden alamıyor mu? Almanya gibi yerde ilkokul öğrencileri başörtüsünü tercih edebiliyorsa, Türkiye gibi “Müslüman bir ülke”de niçin hür iradesiyle tercih ediyor olmasın?
Hangi kisve ile gelirse gelsin; Kemalist anlayışa, dayatmaya ve o anlayışın beyin yıkamasına itiraz ediyor ve etmeye devam edeceğiz İnşâallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.