Peygamberimiz Hâcei Kâinattır
RESULULLAH MUHAMMED Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin unvanlarından biri "Hâce-i Kâinat" sıfatıdır. Yâni o, kâinatın mürşidi, rehberi, yol göstericisi, kılavuzu, en büyük hocasıdır.
Efendimiz, yaratıkların rütbece en üstünüdür, birincisidir.
Varlık (varolma) sırrını anlayabilmek, Yaratan'ı doğru olarak bilmek için Peygamberin öğretilerine muhtacız.
Allah'ın Kitabı olan Kur'ân'ı doğru olarak yorumlamak için yine ona muhtacız.
İslâm dinini hayata (elimizden geldiği nisbette) en güzel şekilde hayata uygulayabilmek için yine Hâce-i Kâinat Efendimizin rehberliği şarttır.
Zamanımızda bazı icazetsiz ilâhiyatçıların "Peygamber bir postacı idi, İslâm dinini tebliğ ettikten sonra öldü gitti, işi bitti..." mealindeki sözleri sapıklıktır.
Allahü Teâlâ'nın künhünü ve mâhiyetini bilemeyiz ama O'nun sıfatlarını, O'nun kemal sıfatlarla sıfatlı olduğunu, noksan sıfatlardan münezzeh bulunduğunu, Hz. Muhammed'in getirdiği Kur'ân'la, Kur'ân'ı tefsir eden Sünneti ile; onun vârisleri, vekilleri ve halifeleri olan Rabbanî âlimlerin açıklamalarıyla biliriz.
İslâm, çarşıdan pazardan rasgele alınan kitaplarla öğrenilmez. Peki nasıl öğrenilir? Rehberlik (initiation) yoluyla ve eğitimi ile öğrenilir.
Rehberlik eğitimi ne demektir?
Kısaca açıklayayım:
Allah Peygambere İslâm'ı öğretmiş.
Peygamber Ashabına doğru ve eksiksiz olarak öğretmiş.
Ashab Tâbiîne öğretmiş.
Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîne öğretmiş.
Sonra her kuşağın icazeti âlimleri, fakihleri, müctehidleri, imamları, allâmeleri genç kuşağa öğretmiş.
Böylece bu öğreti günümüze kadar gelmiş.
Rehberlik öğretiminin iki ana özelliği ve temel şartı şunlardır:
1. İcazet, yâni islâmî diploma olacak.
2. Dinî öğretiler reye, hevâya, nefse göre öğretilmeyecek.
İslâm dünyasının yüzde sekseninin kabul ettiği Ehl-i Sünnet İslâmlığı zamanımıza kadar bu metot ve yolla gelmiştir.
İçinde yaşadığımız çağ fitneler, fesatlar, fetretler zamanıdır. Halkın bir kısmı cahil kalmış, aldatılmış, bozuk ilâhiyatçılar (hepsi bozuktur demedim) zihinleri karıştırmış, ortaya bozuk anlayışlar ve yorumlar koymuştur.
Böyle bir zamanda sapıtmamak, doğru yolun dışına çıkmamak için Resulullah Efendimizin Sünnetine, ruhaniyetine, mânevî şahsına sımsıkı sarılmak gerekir. Bu da ona, kopuksuz bir silsile ile bağlı bulunan icazetli din alimlerine, icazetli fakihlere, icazetli kâmil mürşidlere tâbi olmakla olur.
Kur'ân meali, tercümesi veya tefsiri mi okuyacaksın, icazetli müfessirlerin yazdıklarını okuyacaksın. İcazetli olmayan ve kitaplarında bid'atler bulunanlarınkileri değil.
Peygamberin sünnetini ve hadîslerini de icazetli muhaddislerin kitaplarından öğreneceksin.
Öğrenmen farz olan ilmihalini de icazetli ulemânın ilmihal ve fıkıh kitaplarından öğreneceksin.
İslâm, Kur'ân, Peygamber ahlâkını da icazetli âlimlerin, fakihlerin, mürşidlerin kitaplarından...
Velhasıl dinini icazetsiz yazarlardan, icazetsiz ilâhiyatçılardan öğrenmeyeceksin.
Adam kendini din âlimi gibi gösteriyor ve imanın temel altı şartından biri olan kaderi inkâr ediyor, "İslâm'da kader yoktur" diye avaz avaz bağırıyor. Sakın, biraz Arapça biliyor, biraz mürekkep yalamış diye bu adama kanma, inanma. O bir dall ve mudildir (sapıktır ve saptırıcıdır).
Ehl-i Sünnet İslâmlığı.
Cadde-i Kübradır.
Sevad-ı âzamdır.
Cumhur-i ulemâ yoludur.
Bir Avrupalı, bir Amerikalı Yahudilikten, Nasranilikten yahut ateistlikten İslâm'a dönmüş...Ne iyi bir şey!.. Lakin bu zat, icazeti olmadığı halde Kur'ân tefsiri veya din kitabı yazar ve bunlarda Ehl-i Sünnet İslâmlığına, zaruriyat-i diniyeye aykırı yorumlar yapar, ters görüşler ve re'yler beyan ederse ona asla itibar edilmez. Çünkü sınırı aşmıştır. Hidayetini tebrik ederiz, yanlışlarını da reddederiz.
Bilhassa itikad (inançlar) sahasında bazı vahim bid'atler vardır ki, sahibini küfre götürür. Dinini icazetli âlimlerden, fakihlerden, hocalardan öğrenenler böyle vartalara düşmekten kendilerini korumuş olur.
Dinimizde (Allah'ın izniyle) şefaat vardır, evliyaullahın kerametleri vardır, kabir ahvali vardır, soru melekleri vardır. Bunları inkâr eden ilâhiyatçılar bid'atçidir.
Dinimizin temel inançlarından, hükümlerinden ve öğretilerinden biri de "Hz. Muhammed'in Allah katından getirdiği İslâm dininin dâveti kendisine ulaştıktan sonra bu daveti red ve tekzib eden kişi için necat yoktur, böyleleri Cennete girmeyecektir" hükmüdür. Zamanımızda bir kısım ilâhiyatçılar bunu inkâr ediyor ve inkârcı, yalanlayıcı, inatçı kâfirler de ehl-i necat ve ehl-i Cennettir diyorlar. Böylelerinin peşine düşenler ebedî saadetlerini yitirme tehlikesiyle baş başa kalırlar.
Zamanımızın büyük ve tehlikeli bid'atlerinden bazısını sayayım:
1. Mezhepsizlik.
2. Telfik-i mezâhib.
3. Cemalettin Afganî mezhebi.
4. Fazlurrahmanın Tarihsellik ve Tâtiliyye mezhebi.
5. Tasavvuf ve tarikat Müslümanlarına kâfir ve müşrik diyen Necdiye mezhebi.
6. İslâm'ın ana kaynağı sadece Kur'ândır, Sünnet ana kaynak değildir diyerek Sünneti ve hadîsleri ya tamamen, yahut kısmen inkâr eden, devre dışı bırakan (sözde)Kur'âniyyûn mezhebi.
Bid'atlerden, sapıklıklardan, bozuk yorumlardan ve anlayışlardan, bozuk uygulamalardan kurtulmak için Ehl-i Sünnet Müslümanlığına sarılalım ve onun gerçek temsilcileri olan icazetli ulemâyı, fukahayı, müfessirleri, muhaddisleri, mürşid-i kâmilleri üstad ve hoca olarak kabul edelim.
Dinimizi rehberlik yoluyla, Peygamberin varislerinden ve vekillerinden öğrenelim.