İLK DANSÖZ, KILIÇDAROĞLU DEĞİL!
Hani, her zaman; “Evin Hanımı-Evin Hizmetçisi” örneğini veririz ya... Hani, evde bulunan bir “vazo” kırılırsa, tavır, “kırana göre” değişir ya!.. Vazoyu, eğer “evin hanımı” kırarsa, bu “kaza” sayılır ya... Aynı vazoyu “hizmetçi” kırarsa, hemen “saldırı” başlar ya; “Sakar kadın!.. Niye dikkat etmiyorsun?.. Gözün kör mü senin?”
Bu da yetmez;
Hemen “ceza”yı basarlar ya!..
Özetle, “vazo”yu;
“Hanım kırarsa kaza,
Hizmetçi kırarsa ceza”
Deriz ya...
Salih Memecan’ın çizdiği “karikatür” de, tam böyle bir muameleye maruz kaldı..
CHP’YE NAZİRE!
Efendim, olayı biliyorsunuz:
CHP Gençlik Kolları, genel merkez binasında bir “karikatür sergisi” açmıştı... O karikatürlerden birinde; “Aşağıda örneği verilen ağlamalardan hangisi sahtedir?” diye bir soru sorulup; Fethullah Hocaefendi, Bülent Arınç, Abdülkadir Aksu, Emine Erdoğan ve Tayyip Bey’in ağlayan fotoğrafları konulmuştu ya!..
Sergiyi gezen Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da, diğer şıkları atlayıp; “Hepsi” şıkkını işaret etmişti... Yani, hepsi “sahte gözyaşı” döküyordu!..
Sanıyorum, Salih Memecan da, bu sergiye “mizah”(!) anlayışına “nazire” olsun diye bir “karikatür” çizmişti...
O karikatür, önce atv’de, sonra da Sabah gazetesinde yayınlandı.
Memecan, çizdiği karikatürde Kılıçdaroğlu için diyordu ki;
“A- Dansöz, B- Ağzıbozuk, C- Boykotçu,
Son karede de, “Hepsi” yazıyordu!..
Vayy sen misin, Kılıçdaroğlu’nu “dansöz”e benzeten?!?
Kızılca kıyamet koptu!..
Memecan’ın; ne “AK Parti yandaşlığı” kaldı, ne “mantıksız”lığı!..
Saldıran saldırana!..
Ahmet Hakan’ından Can Ataklı’sına, CHP’li bütün “candaş”lardan “yoldaş”lara kadar hemen herkes saldırdı Salih Memecan’a... Hatta, AK Parti Milletvekili eşi Nursuna Hanım da, saldırıların hedefi oldu!..
“HEPSİ” DEĞİL Mİ?
Oysa Kılıçdaroğlu, karikatürdeki “Hepsi”ne tıpatıp uyuyordu... “Dansöz”dü, çünkü sürekli “sözünden dönüyor”du!..
“Ağzıbozuk”tu;
Çünkü, siyasi muhataplarına; “İkiyüzlü, omurgasız, kıvıran, adam olmayan, onursuz, saygısız, ahlâksız ve utanmaz” diye hakaret eden, aşağılayan kendisiydi!..
Aynı zamanda “boykotçu”ydu!..
Çünkü, sırf “başörtülüler” de gelecek diye “Çankaya”daki 29 Ekim Resepsiyonu”nu boykot etmişti!..
Yani, “hepsi”ydi!..
Ama, gelin de, “yoldaş” ve “candaş”lara anlatın bunu!.. Öyle bir tepki gösterdiler ki, ortalığı velveleye verdiler!..
Bunları gören de zanneder ki;
Bir siyasetçi, ilk defa “dansöz” olarak çizilmiştir!.. “Bu, ne haddini bilmezlik”tir, bu ne “küstahlık”tır?!?
İşte, tam da;
“Hanım-Hizmetçi” vak’ası!..
Kendilerini “evin hanımı” gören “Beyaz Türkler” böyle bir “karikatür” çizerse, bu bir “kaza”dır, dolayısıyla affedilebilir!..
Ama, hâlâ “AK Partili” ve dolayısıyla “hizmetçi” görülen Salih Memecan çizerse, vur abalıya!..
KİMLER ÇİZİLMEDİ Kİ!
Diğer söyleyeceklerime geçmeden önce, bir “hatırlatma” yapmak istiyorum...
Efendim;
“Dansöz” olarak çizilen “siyasi”lerin ilki Kemal Kılıçdaroğlu değildir...
Elbette sonuncusu da olmayacaktır.
Geçmişte Demirel de, Erbakan Hoca da “dansöz” gibi çizilmiştir.
Meselâ, 10 Mayıs 1987 tarihli Milliyet’i bulun arşivlerden, görürsünüz ki, orada da rahmetli Turgut Özal; hem de Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha kıvrak bir “dansöz” olarak çizilmiştir!..
Çizen de Bedri Koraman’dır!..
Aynı Bedri Koraman, DYP-SHP Hükümeti’nin kurulacağı günlerde Demirel’i “damat” olarak, Erdal İnönü’yü de “nikâh masası”nda imza atmayı bekleyen bir “gelin” olarak çizmiştir!..
TAN ORAL DA ÇİZMİŞTİ!
Aslında, çok çok gerilere gitmeye de gerek yok!..
O günlerde henüz Cumhuriyet gazetesinde çizen, ancak, Yeni Şafak’taki röportajında; eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı, 12 Eylül Cuntası’nın lideri Kenan Evren’e benzeterek;
¥ “Yıllar önce Kenan Evren’i çizmiştim, aynı şekilde şimdi de Baykal’ı çizdim. Çünkü Evren’in yaptığının aynısını Baykal yapıyor, ayetlerle insanların inançlarını çürütmeye çalışıyor. Oysa inanç tartışma dışıdır... İnanç ne savunulabilir ne de çürütülebilir.”
¥ “Baykal akılsız bir adam değil. Eğer başörtüsünü destekleseydi oy oranı artardı. Ama silahlı ve silahsız olan bükokratik tabanını kaybederdi.
Bunu kaybetmek istemiyor.”
¥ “Rektörler televizyonlara çıkıp, ağızları köpürerek, gergin suratlarla, korku dolu ifadelerle açıklamalar yapıyorlar. Bu hiç sağlıklı bir durum değil. Bu acılar kısa bir süre daha yaşanacak. Ama merak etmeyin, bu insanlar saçmaladıklarını bir gün anlayacaklar. Bizi korkutan şeyler bir anda geçip gidecek.”
¥ “Başörtülü kızların yaptıkları başkaldırı değil baş eğmeme. Başörtülülerle uğraşan aynı zihniyet, daha önce de sakalı, pantalonu yasaklamıştı.
Başörtülüler ne zaman okumaya başladılar birileri rahatsız oldu.
Sınıf ayrılığı ortaya çıktı.”
Dediği için, “30 yıldır” karikatür çizdiği Cumhuriyet’ten kovulan, bir süre “işsiz” kaldıktan sonra Taraf’ta çizmeye başlayan Tan Oral da, bundan bir yıl önce, yani 20 Kasım 2009’da, aynı Kemal Kılıçdaroğlu’nu “kıvırtırken” çizmişti.
Uzatmayalım;
Siyaset dünyasının ilk “dansöz”ü veya ilk “kıvırtan”ı Kemal Kılıçdaroğlu değildir, sonuncusu da olmayacaktı.
ERDOĞAN, KEDİ’YE BENZETİLMİŞTİ!
Hatırlarsınız, Başbakan Tayyip Erdoğan da, 9 Mart 2004’te Cumhuriyet çizeri Musa Kart tarafından “ipe dolanan kedi” olarak çizilmişti.
Erdoğan, bu karikatür üzerine “tazminat dâvâsı” açıp, 5 milyar lira kazandığında; Latif Demirci’sinden Nezih Danyal’ına varıncaya kadar, hemen hemen bütün karikatüristler demişlerdi ki;
¥ “Karikatüre verilen bu ceza, AB’nin mizah kriterlerine uymuyor. Üstelik, Musa’nın karikatürünün ucu açık değil. Siyasilerin karikatürle barışık olması gerekiyor.”
¥ “Amerika’daki karikatürlere bakıyorum... Bu tip karikatürler her gün yapılıyor. Yıllardır yapılıyor. Bush’un yanında Blair’i köpek olarak çiziyorlar. Bazı siyasiler için; karikatür, gündemde kalmak için en iyi yollardan biri... Döneminde karikatürlerine en hoşgörü ile bakan siyasetçi Sayın Süleyman Demirel’di. Sayın Turgut Özal, bazı karikatürlerini alıp yurtdışına bile götürdü.
Toplum olarak, AB’ye yakınlaşmak için çalışıyoruz, bunun için toplumsal hoşgörü şart. Toplumsal hoşgörü ve espri Anadolu geleneğinde var.”
Dahası da var... Malûm, o karikatür olayının “temyiz” için gittiği Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde “tazminat cezası reddedilip” denilmişti ki;
“Karikatür çizilerek yapılan siyasi eleştirileri basın özgürlüğü ve düşünceyi açıklama özgürlüğüne aykırı olduğu ileri sürülemez.
Siyasi karikatürler, siyasetçiler için rahatsızlık yaratsa da, okuyucuların olayları daha net biçimde anlama ve kavramalarında etkili olur.
Toplumu yönetme, etkileme ve yönlendirme gücü bulunan siyasetçilerin sahip oldukları bu güç oranında eleştiriye açık olma ve katlanma zorunlulukları vardır.”
İşte o günlerde, henüz “Yargıtay’ın kararı” belli olmadan önce, Salih Memecan demişti ki;
“Karikatüriste hiçbir şekilde ceza verilmemesi gerekir. Siz karikatüre ceza vermeye başladığınız an, karikatür yapılamaz. Çünkü suçladığınız şey karikatürün tanımı... Karikatür eleştirmek için, alay etmek için, hatta hakaret etmek için yapılır. Bir karikatürü beğenmezseniz, ‘Karikatür yapmış adam’ deyip geçersiniz... Bunu yazı gibi, açıklama gibi değerlendirirseniz, tabii ki dava açar ve kazanırsınız.
Sizin dava açtığınız mesele, alay etmek, dalga geçmek için yapılıyor. Bu özelliği çektiğiniz zaman karikatür kalmıyor. Karikatürün içeriğini tartışmaya başladığınız an, iş çığırından çıkabilir. ABD’de karikatürler dâvâdan muaf. Bu konuda içtihat kararı var.
Ben kırıcı karikatür yapmamaya özen gösteren bir adamım.
O konuda karikatüristin sorumlu olmasını tercih eden bir insanım.”
Salih Memecan, bu sözleriyle hem “karikatür sanatı”na sahip çıkıyor, hem de Musa Kart’a “destek” vermiş oluyordu...
Ne garip değil mi;
O günlerde bu sözleri sarf eden Salih Memecan, şimdi “AK Parti yandaşı” olmakla itham edilip, “hedef tahtası”na oturtuluyor!..
Hiç düşünmüyorlar ki;
Bu adam, eğer “AK Parti yandaşı” olsa, Tayyip Erdoğan’ın “ipe dolanmış kedi” olarak çizilmesine, hiç destek verir miydi?..
Demek ki, “tutarlı” bir adam!..
Öyle olduğu için de;
“Karikatürün namusu”nu savunuyor!.
ERDOĞAN HAKSIZ MI?
Malûm, Başbakan Tayyip Erdoğan da Güney Kore’ye gitmeden önce düzenlediği basın toplantısında; Kılıçdaroğlu’nun “dansöz” gibi çizilmesiyle ilgili bir soruya şu cevabı vermişti:
“Tayyip Erdoğan’ı kediye benzettikleri zaman bir şey söylemediniz, köpeğe benzettikleri zaman bir şey söylemediniz. Hepsini sevimli hayvan yaptınız.
O zaman hep savunuyordunuz. ‘Karikatüristler bunları yapar’ diyordunuz... Madem öyle, bu karikatürü de; bana değil, karikatürcülere sorun!”
Erdoğan, haklı değil mi?..
Öyle ya;
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “kedi”ye benzetilebileceğini savunanlar, Kılıçdaroğlu’nun da “dansöz”e benzetilmesine seslerini çıkarmamalıdır.
Zaten Yargıtay da öyle diyor ya;
“Siyasetçilerin eleştiriye açık olma ve katlanma zorunlulukları vardır!”
DANSÖZLER DÂVÂ AÇSA!
Bence bu olayda, asıl “mağdur” olanlar “dansözler”dir!.. “Dansöz” gibi gösterilmek, bir “hakaret” ve “aşağılama” ise, bu meslek niye yaptırılıyor ve hemen herkes “dansöze para yapıştırmak” için niye yarışa giriyor?..
Yook, “dansözlük” yapmak bir “hakaret” ve “aşağılama” sebebi değilse; “dansöz” gösterilmek, niye “hakaret” telâkki ediliyor?..
“Dansöz”lerin yerinde ben olsam; Kılıçdaroğlu’nun “dansöz” gibi çizilmesine “tepki” gösteren “CHP’li”ler ve diğer “karikatürist”ler hakkında dâvâ açardım...
İster misiniz; “312 dansöz” bir araya gelsin ve bunlar hakkında “dâvâ” açsın?!?
Niye olmasın?
“Gerekçe” olarak derdim ki;
“Geçmişte Demirel, Erbakan ve Özal da dansöz olarak çizilmişlerdi... Yani, ilk dansöz Kılıçdaroğlu değil!.. Peki, ötekilere seslerini çıkarmayanlar, niye Kılıçdaroğlu’na gelince tepki gösteriyor?..
Ne yani, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir ayrıcalığı mı var?..
Bırakın dansöz gibi gösterilmeyi;
Amerika’da; şarkıcı George Michael, ‘Shoot The Dog’ isimli şarkısının klibinde, 11 Eylül saldırıları sonrası ABD ve İngiltere’nin politikasını eleştirmek için Başbakan Tony Blair’i Başkan Bush’un kucağına atlayan köpek olarak göstermişti.”
Uzun lâfın kısası;
“İlk dansöz, Kılıçdaroğlu değil!”
Dolayısıyla; hiç kimse “candaş” ve “yoldaş” olarak yorumlar yapıp da, Salih Memecan’ı linç etmeye kalkışmasın!..
Kılıçdaroğlu da alışacak bunlara!.
===================
Düşünen koyun olmayın
“İnsan”larla “hayvan”lar arasındaki en büyük fark, “düşünmek”, yani “akletmek”tir ya... Bu yüzdendir ki; “düşünüyorum, öyleyse varım” deriz ya... Dünkü gazetelerde yer alan bir haber, bunu bir defa daha kanıtladı...
“İnsanın düşüneni, hayvanın düşünmeyeni makbuldür” dedirten “mizah gibi” haber şuydu: “Sağlıklı hayvan başını dik tutar, tepki verir, hareketlidir... Kurbanlık alırken; düşünür gibi yere bakan, çevresine ilgisiz ve tepki vermeyen hayvanlardan uzak durun!.. Çünkü, hastalıklı olabilirler!”
Demek ki neymiş; “düşünen hayvanlar”dan uzak duracaksınız!.. Gerçi, Türkiye’de “düşünen insan” da pek makbul değildir ya!.. Çünkü, “düşünen” insanların kafalarına hep “zararlı fikirler üşüşeceği” sanılır!.. O yüzden de; “Karlar yağar üşünür, büyüklerimiz bizden iyi düşünür” deyip, “düşünmek”ten vazgeçer ve “büyük”lere itaat ederiz!..
Peki, hangisi iyi?.. “Düşünen koyunlar” gibi yapıp, “canını kurtarmak” mı, yoksa “düşünen insan” olup, “potansiyel suçlu” muamelesi görmek mi?..
Yine de, siz siz olun; “düşünen koyun” olmayın!..
Tamam;
Düşünen koyun “almayın”, ama düşünen koyun da “olmayın!”