Her Soruya Cevap Vermek Zorundalar mı?
Gazetecilerin işi soru sormak.
Aldıkları cevapları bir güzel kullanıp servis yapmak onların görevi.
Özellikle makam ve misyon sahibi insanların sözlerini mercek altına alıp her kelimesinden haber yapmak, gazetecilerin varlık sebebidir.
Hiç alakası olmayan konularda bile, cümlelerden cımbızla bir kelime çıkarıp istedikleri yöne çekmek onların marifetidir.
Her gazeteciyi aynı kategoride değerlendirmek elbette doğru değil!
Sözümüz, haberleri hep olumsuz yönde kullananlar için.
Peki bunların kabahati var da, onlara bu fırsatı veren konuşmacıların hiç mi kabahati yok!
***
Acaba herkes her soruya cevap vermek zorunda mıdır?
Hele hele siyasetçilerin buna çok dikkat etmeleri gerekiyor.
Devleti idare etme makamında olanlar ise, kılı kırk yarıp konuşmak zorundadırlar.
Bu sorumlu insanların her soruya cevap verme mükellefiyetleri de yok!
Neden acaba her uzatılan mikrofona illa ki bir şeyler söylemek mecburiyetini hissediyorlar, anlamak mümkün değil!
Sonra da, “maksadını aşan” sözler sebebiyle açıklama yapmak veya özür dilemek zorunda kalıyorlar!...
Şimdi, devletlü yöneticilerimizin bazı eşleri de bu modaya ayak uydurdular!..
Görevleri olmadığı halde, herkesin diken üstünde olduğu netameli konularda dahi, fikir beyan etme ihtiyacı duyuyorlar.
Ama söyledikleri, ortalığı daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor!
Acaba bunları bu tür konularda konuşmaya sevk eden saik nedir?
Efendim gazeteciler sormuş da öyle cevap vermişler!
Peki, bunlar her soruya cevap vermek zorundalar mı?!
Vermeyince kendilerine cahil mi denecek!?
Bilgisiz ve kültürsüz mü zannedilecek!
Entelektüel olmamakla mı suçlanacak?!
Yoksa bu bir kompleksin tezahürü mü?
Anlamakta zorlanıyoruz doğrusu.
***
Bizim tarihimizde, ilim ve kültür dünyamızda nice büyükler, çok az konuşmak ve ketum olmakla ünlenmişlerdir.
Hele bunlar, toplumu ve devleti ilgilendiren önemli konular ise, daha da hassas davranmışlar!..
Koskoca mezhep imamları, soruları cevaplarken uzun uzun düşünürler, öyle cevap verirlerdi.
Çoğu zaman da cevap vermezlerdi.
İmam Malik’in sorulan 40 sorudan sadece 4’üne cevap verip 36’sına bilmiyorum demesi, bize bir şey anlatmıyor mu?
Bir çarpıcı örnek de Ebu Yusuf’tan verelim.
Sorulan bir soruya cevap vermedi diye kendisini ayıplayan ve aldığı maaşı başına kakarak “Bir de bu makamı işgal ediyorsun, madem bilmiyorsun neden maaş alıyorsun?” diyen kişiye, o dönemin yüksek hakimler kurulu başkanı durumundaki Kadıyyul Kudat İmam Ebu Yusuf şöyle demişti:
“Ben bildiklerimin maaşını alıyorum. Bilmedikleriminkini de alsaydım devletin hazinesi yetmezdi.”
Demek ki, her soruya cevap vermek gerekmiyor.
“Bilmiyorum” demek de bir olgunluk, bir fazilettir.
Ayrıca “susmak” da imrenilecek bir erdem.
Aynı şekilde, “susma hakkını kullanmak” da, bugünkü hukukun tanıdığı bir hak!
***
Sözün kısası, özellikle devlet ricalinin ve eşlerinin uzatılan mikrofonlara karşı çok daha dikkatli olmaları gerekiyor.
Çünkü, onların ağzından çıkacak bir kelime, sadece kendilerini değil, bütün toplumu bağlayıcı bir nitelik arzediyor.
Ve bugün hepimiz bundan zarar görüyoruz, yarın da çocuklarımız zarar görecek!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.