M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Niçin Almanya ve Japonya Gibi Olamıyoruz?

Niçin Almanya ve Japonya Gibi Olamıyoruz?

İŞÇİLERİNE, mühendislerine Çin'den yirmi misli fazla ücret ödeyenAlmanya nasıl oluyor da Çin malları ile rekabet ediyor, Çin'i geçiyor?

Endonezya yüzölçümü bakımından Japonya'dan daha büyük. Petrolü var, bütün imkanları var, niçin bir Japonya olamıyor?

Denizden kazandığı topraklarda çiçekçilik yapan Hollanda, bütün dünyaya çiçek ihraç ederek muazzam paralar kazanıyor. Lalenin soğanları oraya bizden gitmiş. Bizim geniş topraklarımız, iklimi son derece müsait bölgelerimiz var da niçin Hollanda gibi/kadar çiçekçilik ve fidancılık yapamıyoruz?

600 küsur kilometre karelik Singapur ticarette, finansta, kalkınmada, eğitimde, bayındırlıkta harikalara imza atıyor. Biz bu sahalarda niçin Singapurlular kadar başarılı değiliz?

Bizim kadar yüzölçümü, nüfusu, imkanı olmayan Güney Kore otomotiv sanayiinde Japonya ile yarışıyor, Kore devlet adamları lüks Kore otomobillerine biniyor, dünyanın en ileri ülkelerinde Kore arabaları cirit atıyor. Bizim onlar gibi niçin yüzde yüz yerli ve millî otomobillerimiz yok?Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, devlet ve hükümet büyüklerimiz niçin harika ve muhteşem Türk otomobilleriyle gezmiyor? Bizim eksiğimiz nedir?

Bizde de muz yetişiyor. Üstelik lezzeti ve kokusu fevkalâde muzlar. Niçin kendi muzumuzu üretip yemiyoruz da, Güney Amerika'dan gemilerle muz ithal ediyoruz?

Ülkemiz hayvancılığa çok müsait. Niçin yeteri kadar hayvan üretemiyoruz da eti çok pahalıya yiyoruz, dışarıdan kalitesiz etler ithal ediyoruz?

Fert başına düşen gelir bakımından dünyanın en zengin ülkesi olan Norveç niçin ille de ABüyesi olacağım diye tepinmiyor? (Orada iki kere referandum yapıldı, halk AB üyeliğini istemedi.)

İsveç, Finlandiya gibi Kuzey ülkelerinin temizlik ve şeffaflık notları 10 üzerinden 9 küsur da bizim Türkiye'nin notu niçin 4 küsur?

Sualleri çoğaltabiliriz ama bu kadarı yeter. Evet biz niçin önde koşamıyoruz?

Bu ülkenin aqilleri, bilgeleri, gerçek aydınları ve seçkinleri bu soruya cevap bulmakla yükümlüdür.

Türkiye niçin bir Almanya, bir Japonya, bir Norveç, bir Singapur, bir Güney Kore, bir Tayvan olamadı, olamıyor?

Çok hızlı ilerliyormuşuz, az zamanda büyük mesafeler almışız, dehşetli kalkınma varmış...Ben yapılanları, kalkınmayı, ilerlemeyi, başarıları inkâr etmiyorum ama diyorum ki:

Türkiye imkânlarına, fırsatlarına, potansiyeline bakılacak olursa bugünkünden on misli daha kalkınmış güçlü, ileri olmalıydı. Olan değil, olması gereken üzerinde duruyorum.

Osmanlı cihan devletinin devamı olarak, bir İslâm ülkesi olarak, İslâm'ın bayraktarı olarak bizim temizlik ve şeffaflık notumuzun İsveç, Finlandiya, Yeni Zelanda'dan daha yukarıda bulunması, meselâ 9,5 olması gerekmez mi?

Türkiye cumhurbaşkanının harikalar harikası bir Türk otomobili ile dolaşması gerekmez mi?

Türkiye'nin her yıl bilim ve teknik dallarında birkaç Nobel kazanması gerekmez mi?

Bizim eksiğimiz nedir?

Sanırım insan unsurumuzun gücü, Türkiye'yi Japonya, Almanya seviyesine yükseltmeye yetmiyor.

Bir ülkenin insanları ikiye ayrılır:

İdare edenler.

İdare edilenler.

Halk idarecilerini seçer.

Her toplum layık olduğu şekilde idare edilir.

Türkiye, insanlarının kalitesini ve gücünü yükseltmedikçe asla bir Almanya ve Japonya olamayacaktır.

İnsanların kalitesi ve gücü nasıl arttırılır?

İyi bir eğitimle.

İyi üniversitelerle.

İyi bir nizamla.

Bugünkü resmî ideoloji, bugünkü eğitim, bugünkü üniversiteler, bugünkü hukuk sistemi ile Türkiye Almanya ve Japonya gibi olamaz.

Türkiye'nin üstün insanlara ihtiyacı vardır.

Hangi boyutlarda üstün?

Bilgi ve kültür boyutunda.

Ahlâk, karakter, aksiyon boyutunda.

Güzellik ve estetik boyutunda.

Nasıl üstün?

Japonlardan, Almanlardan, Güney Korelilerden, Singapurlulardan, Norveçlilerden üstün.

* (İkinci yazı)

DEV ADALET SARAYI

AVRUPA'nın mı, dünyanın mı en büyük adalet sarayı İstanbul'da yakında açılacakmış. Birkaç ay önce önünden otomobille geçtim, alamet bir binaydı. Alamet denilince insanın hatırına "Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete" tekerlemesi geliyor.

En büyük adalet sarayına sahip olmak bir gurur ve iftihar konusu mudur? Bence değildir. Üzülmemiz, utanmamız gerekir.

Pentagon binası gibi adalet sarayı ne demektir?

Önce, ülkede nizaların (çekişmelerin) son derece arttığını gösterir. İkinci olarak da suçların çoğaldığını gösterir.

Tek hakimli, üç hakimli mahkeme salonları... Savcıların, hakimlerin çalışma odaları... Kalem odaları...Sayısız odalar, salonlar, depolar...

Bu dev binanın koridorlarında avukatlar koşuşturacak... Mübaşirler bağıracak... Yüz binlerce dosya... İfadeler... İddianameler... Dâvâ dilekçeleri... Reis bey zabit kâtibesine "Yaz kızım..." diyecek... Bilirkişi raporları...

Dev bir adalet sarayında verilen kararların yüzde yüzü de âdil olsa, orada yine de adalet yoktur.

Çünkü (en geniş mânâsıyla) adaletin olduğu yerde adliye sarayları küçük olur.

Mahkemeler işsiz olur.

Bir mahkeme günde bir dosyaya bakar.

Orada hapishaneler de ıssız olur.

Âdil toplumlarda nizalar az olur.

Az suç işlenir.

Küçük ihtilâflar mahkemeye gitmeden mahalle kahvesinde, eş dost arasında hall ü fasl edilir.

Eskiden, benim çocukluğumda karakola düşmek, mahkemeye gitmek çok ayıptı.

Esnaftan, tüccardan biri yetmiş seksen sene yaşar, ömründe karakol ve mahkeme yüzü görmezdi. Giderse bazen bir şahitlik işi için giderdi.

Çekişmeler, nizalar, ihtilâflar korkunç derecede arttı.

Suçlarda patlama var.

Tavuk gibi adam öldürülüyor.

Hatırlıyor musunuz, birkaç ay önce İzmir'de bir üniversite öğrencisi küçük ve zavallı bir kedi yavrusunu tekmeleyerek, ezerek vahşiçe, gaddarca, merhametsizce öldürmüştü. İşte biz böyle bir ülkede yaşıyoruz. Elbette dünyanın en büyük adliye sarayına sahip olacağız.

Bu ülkede elbette adalet var, hukuk var, kanun var. Geçen sene adam otomobiliyle Bursa'da bir otobüs durağına dalmış ve vasıta bekleyen beş zavallı kadını feci şekilde ezerek öldürmüş ve on ay yattıktan sonra tahliye olmuştu.

Neyse sözü uzatmayayım, bazılarına göre saçmalıyorum... Avrupa'nın mı, dünyanın mı en büyük, en muazzam, en görkemli dev adalet sarayımız kutlu, mutlu ve ulusal olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi