Bayramın zarafeti

Bayramın zarafeti

Suu Kyi, Burma'nın muhalefet lideri. Muhalefetini yıllardır ülkeyi yöneten bir askerî cuntaya karşı çok zor şartlarda yürütüyor. Hayatının 25 yılını cezaevinde ve gözetim hapsinde geçirmiş.


Zayıf, ufak tefek bir kadın. Yüzü ışıl ışıl. Ekranlardaki mahcup ve mütevazı duruşunun arkasındaki irade yüklü zarafeti ve asaleti hissetmemek mümkün değil. Bu küçücük çelimsiz kadının dünyanın en zorlu askerî diktatörlüklerinden birine karşı yürüttüğü mücadele adeta bir destana benziyor.

Terazinin bir kefesine Suu Kyi'yi, diğer kefesine koca ordusu ve devlet kurumları ile Than Şve'nin kaşarlanmış diktasını koyduğunuz zaman sonuç ayan beyan ortada. Bu çelimsiz kadın bir destan kahramanı gibi ağır basıyor. Zarafet ve asaletle davranan barışçı yöntemlerin ağırlığı bu. Çünkü bu küçük kadın, 'beni hapsedenlere kin beslemiyorum' diyor. Kitlelere 'umudunuzu kaybetmeyin' diye sesleniyor. Sonunda asaletini bozmadan ve sesini yükseltmeden 'doğru olan için ayağa kalkın' deyince, sadece Burma'yı değil bütün dünyayı ayağa kaldırıyor.

Meşhur U-2 topluluğu her konserinde bu zarif kadına destek oldu 'Walk on' isimli şarkılarını da ona adadılar. Grubun solisti Bono: 'Tüm bakış açımızı, nelerin mümkün olduğuna dair inancımızı değiştirdi; sadece gerçek kahramanların yapabileceği gibi.' diye açıklıyor ilgilerini. 'Walk on', 'sevgi hiç de kolay bir şey değil' diye başlıyor. '...Kalbin kırılsa da... her şeyi geride bırak... yürümeye devam et.' Özeti: 'Durmak yok, yola devam.'

Burma'nın, terazide 45 kilodan fazla çekmeyecek bu kadın kahramanı birkaç kere ölümden döndü. Şimdi daha fazla tehlikede. Fakat bir suikasta kurban gitse bile, onu yok edenleri mağlup etmiş olacak. Çünkü Burma ve dünya onun arkasında. Neden? Zarafet ve asaletle biçimlenen barış ve hukuk; baskıya, zorbalığa ve şiddete bu kadının şahsında galebe çalıyor da ondan.

Gelelim Türkiye'ye...

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ile Öcalan arasında, keskin bir hiyerarşi kokan polemik, bizim durduğumuz yer hakkında fikir veriyor. Baydemir bir söz etti. Öcalan onun ağzından çıkan cümleyi alıp: ...bazıları çıkıp sorumsuzca 'silahlı mücadele miadını doldurmuştur' diyor ve sözün sahibini 'buna kendileri nasıl karar verirler, bu hakkı kendilerinde nasıl bulurlar...' diye azarlıyor ve 'herkes kendi işine bakmalı' diyerek kestirip atıyor.

Öcalan'ın fırçası, basit bir 'patron benim' efelenmesi değil; şiddet araçlarının kullanımı üzerine derin bir görüş ayrılığını dile getiriyor. 'Şiddet, Kürt sorunu çözülürken masanın altında bir yerlerde bir pazarlık kozu olarak tutulmalı; gerektiğinde kullanılmalı.' Bu yaklaşım Öcalan için şaşırtıcı değil; ama onu adres gösteren ve takip eden Kürt politikacıların tamamını da aynı çizgiye yerleştirmiyor mu?

Halbuki Osman Baydemir'in hükmü, geçmişe bir sünger çekip Kürt siyasetinin önünü açma, Öcalan'ı da farklı bir yere taşıma potansiyeli taşıyordu. Demek ki şiddet geçerli tek yöntem.

Suu Kyi'nin tam yanına, Kürt siyaseti adına kimi koyabilirsiniz? Böyle biri var mı? Öcalan'ın elinde tutmaya çalıştığı şiddet araçları devletten önce Kürtler için bir tehdit aracı değil mi?

Bayram barışın her şeye galebe çalarak hüküm sürdüğü bir zaman aralığı. Bu ülkenin her gününü bayrama çevirme iktidarı bizim ellerimizde. Bu mübarek bayram günü tanımadığınız insanların yüzlerinde bile barış ve huzur için ihtiyacımız olan zarafeti ve asaleti fark edebilirsiniz. Bu ülke soylu bir ülke.

Bayramınız mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi