‘Beğenmiyorsanız almayın’dan ‘sizin isteğiniz olsun
Mesut Yılmaz’ın Dışişleri Bakanlığı dönemine ait bir anısıydı.
Türkiye’nin hem siyaseten, hem ekonomik yönden zayıf olduğu yıllarda, Mesut Yılmaz bir NATO zirvesine katılır.
Zirvede yanında dönemin Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı James Baker oturmaktadır.
Yılmaz, Baker’a Amerikan askeri yardımının azlığından, Yunanistan’ın daha düşük nüfusuna rağmen Türkiye ile aynı oranda yardım almasından yakınır.
Baker’ın cevabı kısa ve nettir:
“Beğenmiyorsanız, almayın!”
Yılmaz, biraz durup konuyu değiştirmek zorunda kalır, çünkü “Almıyoruz” diyecek gücü yoktur..
Aradan yıllar geçti, bugün Türkiye topraklarına İran’dan kaynaklanacak bir füze tehdidine karşı savunma sistemi kurulması tartışılıyor.
Lizbon’daki zirvede Türkiye, İran’ın adının açıkça anılmasına karşı çıktı ve ülke adı belirtilmemesini istedi.
1960’larda topraklarına bilgisi olmadan füze konulmuş ve kaldırılmış bir ülkeydik.
Askeri gücümüzle çok övünmemize rağmen topraklarımızı Amerika’dan aldığımız askeri yardımla savunabiliyorduk.
Kıbrıs çıkarmasının ardından Amerikan ambargosu başlayınca, askeri uçaklarımız yerlerinde çakılıp kalmıştı.
Bugün belki dünyada olayların gidişatını hala belirleyecek güçte değiliz ama kimse bize “İsterseniz, beğenmezseniz” demiyor, diyemiyor.
Lizbon bunun bir başka örneği oldu.
Bunda hem ekonomik gücün, hem de iktidarların hesap verme zorunluluklarının etkisi var.
Siz bakmayın “kara gözlüklülere” (tanıdık geliyor mu?), ekonomik kalkınmayla birleşmiş demokrasi, en iyi sistemdir.
Her zaman kendini düzeltme, daha iyiye götürme imkanı vardır çünkü.
O yüzden eksen kaymasını hikayelerini de bir kenara bırakın.
Bu bir ülkenin özgüvenini kazanmasının göstergeleridir.
Ekseni Sarkozy ve içimizdeki Fransızlar tartışsın, biz yolumuza devam edelim.