Barışın ön koşulu: Silahları gömmek!
PKK bir savaş istiyor olsa bile, bu savaşın bir sebebi ve karşılığı yoktur...
Ölümler devam edecek gibi görünse de tarihin çarkı savaş isteyenlerden yana dönmüyor...
Bu savaş yeteri kadar sürdü ve yeteri kadar kirlendi...
Bu satırlar Türkiyenin önemli Kürt aydını Orhan Miroğlunun son kitabı Silahları Gömmekten.
Evet, Miroğlunun ısrarla vurguladığı gibi, Silvan saldırısıyla tarihi barış fırsatı kaçtı.
Ardından Uludere katliamı yaşandı ve bugün KCK operasyonları aralıksız sürüyor.
Cezaevindeki Kürtlerin sayısı hızla artıyor, bu gidişle bölgeye yapılacak en önemli hizmet yeni cezaevleri inşaası olabilir.
Silahlı mücadelede ağır bir darbe yiyen örgüt, mücadeleyi kentlere taşıma çabası içinde.
BDP ile yakın ilişki içinde olan KCKlıların örgütten aldıkları talimatlarla hareket ettiği aşikar.
Operasyonlar başlamadan önce, barış görüşmeleri sürerken de bu durum böyleydi ama görüşmelerle çözümden yana olanların ağır basması sonucu operasyon yapılmıyordu.
Silvan bir kırılma noktası oldu ve devlet hem örgüte, hem bölge halkına silahlı mücadelenin çıkmaz bir yol olduğunu gösterme kararı aldı.
Silvanı hiç görmeden sadece devleti eleştirmek doğru bir tavır değil.
Büyük kentlerinizde kilolarca bombayla eylem yapan bir örgütle karşı karşıyaysanız, tedbiri elden bırakamazsınız.
Ancak, PKKya karşı gelirken şiddete karşı olan Kürtlerin haklı taleplerini görmezden gelmek, bu talepleri yerine getirmek için adım atmamak da hiç doğru değil.
Devlet, elinde silah tutan ve eli silahlı adamların talimatıyla hareket eden kişilerden hukuk yoluyla hesap sorar elbette.
Ama bunu yaparken bölgenin sorunlarını çözmek için bir tek adım atmazsa yanlış yapar.
Demokratikleşmenin sekteye uğraması, yakın gelecekteki şiddetin tohumlarını atar.
Hükümetin politikalarını haklı olarak eleştirenlerin Miroğlunun şu sözlerine de kulak vermesi gerekir:
Şeyh Saidden Seyyid Rızaya, devlete isyan eden ve ayaklanan Kürtlerin kaderi birbirine benzedi.
Amansız ve hazırlıksız başlayan, hatta provoke edilen isyanlar yenilgiye uğradı ve isyancıların lider kadrosu, darağaçlarında can verdi...
Şimdi, tarihi bir yol ayrımında, tarihi bir kavşaktayız. Bazılarının, terör ve terörizm olarak gördüğü, bazılarının ise son isyan diye tanımladığı, ama adı ne olursa olsun, Kürt sorunu dediğimiz sorunun merkezinde yer alan bir silahlı hareket, yola nasıl devam edecek?
İçinde bulunduğumuz dönem, silahların gücünü müzakere masasında pazarlık etme zamanı değildir.
Silahları gömme zamanıdır...
Kürtlerin ve Türklerin silaha karşı ortak bir noktada birleşmesiyle gerçekleşebilir bu barış.
Erdoğan ve Avrupa
Avrupadan Türkiyeye yönelik eleştiri sesleri yükseliyor.
Askeri vesayetle mücadele sırasında yapılan hukuki yanlışlar Avrupada rahatsızlıklık yaratıyor.
Bugün bu eleştirilerden rahatsız olanlar dün askerin ve sistemin baskılarına bu eleştiriler sayesinde karşı koyduklarını unutmamalı.
Avrupa serüveni Türkiyenin daha demokratik, daha hukuki, daha saygın bir ülke olmasına katkıda bulundu, bugün de bulunuyor, yarın da bulunacak.
O yüzden, Siz de kızılderilileri kesmiştiniz tavrından vazgeçip bu eleştirilere kulak vermeli.
Uzun tutukluluk artık herkesin üzerinde hemfikir olduğu kanayan bir yara.
Beyaz Türkler bile bu ülkede insanların uzun süre tutuklu kaldığının farkında artık.
Gazetecilerin tutuklu yargılanması, seçilen milletvekillerinin Meclise gitmelerine izin verilmemesi yanlış.
Askeri vesayetle elbette mücadele edilecek, yanlış yapanlar, hukuk dışı yapanlar adalet önünde hesap verecek.
Ama hedefimiz olan Avrupa Birliğinin standartlarında yapmamız gerekir bunu.
Şu andaki tablo ciddi bir sapmaya işaret ediyor.
Manşetten hedef gösterenin telaşı
Ahmet Kayayı ölüm yolculuğuna çıkmaya zorlayan manşeti atarken, Orhan Pamuku ölüm listelerine sokan haberleri yaparken, Hrant Dinki hedef tahtasına oturturken gazetecilik yapıyordu.
Bunları gündeme getirenlere emrindeki kalemli çete vasıtasıyla hakaretler yağdırıyordu.
Takke düştü, kel göründü.
Çete açığa çıktı.
Şimdi geçmişin gündeme getirilmesinden belli ki çok rahatsız.
Biri Sen alınmayacaksın desin de hepimiz rahatlayalım...