Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Çarpık fetvalar!

Çarpık fetvalar!

Vakıayı şer’i açıdan düzeltmeye değil de vakıayı meşrulaştırmaya matuf fetvalar hayatımızı İslamileştirmeye değil sekülerleştirmeye hizmet etmektedir.
Bundan dolayı Bardakoğlu’nun kadın ile erkekler arasında tokalaşmaya matuf çıkışlarıyla birlikte bazı kesimler umuda kapılmışlar ve emeklilik hayatıyla birlikte kendisini partilerine davet etmişlerdir. En azından sabık Başkan Bardakoğlu’nu iki partinin birden kendi saflarına davet ettiğini biliyoruz ya da bu yönde duyum vaki olmuştur. Eski başkanın siyasete meraklı olduğunu pek sanmıyorum. Dolayısıyla bazı hizipler onun bazı çıkışlarından kendi hesaplarına yanlış çıkarımlarda bulunmuşlardır. En azından ben öyle zannediyorum ve hüsnü zannımı bozacak bir şey olmadıkça aksini de düşünmeyeceğim. Bununla birlikte, eski başkanın başörtüsü noktasında ve tokalaşma konusunda söylediklerini en azından tefrit bağlamında değerlendiriyorum. İhkak-ı hak etmekten uzak kalmıştır. Ve bu yönde bir takım beklentilere ve dalgalanmalara neden olmuştur. Halbuki, başörtüsü noktasında daha sarih ve tokalaşma noktasında ise daha temkinli ve kaçınır pozisyonda(takva) hareket etmesi iktiza ederdi. Çünkü günümüzde şer’i şerifi sulandırma noktasında hummalı gayretler göze çarpmaktadır. Condoleezza Rice gibiler BOP’un dini ayağını da oluşturmak istiyorlardı. Bunun için dini hayatı yeniden düzenleme peşindeydiler. Bu bağlamda, özellikle de Suudi Arabistan’ın dini hayatına dair yeni düzenlemeler talep etmişlerdi. Suudi Arabistan’ın bazı hususlarda İslam dünyası içinde daha katı bir çizgiyi temsil ettiği söylenebilir. Merhum Muhammed Gazali de Rice’dan önce Suud anlayışını eleştirirdi. Bununla birlikte başkalarının harim-i ismetimize bu şekilde dalmasına müsaade edemeyiz. Bu mesele kendi aramızda tartışacağımız bir mesele. Kendi aramızda Suud modelini eleştirebilir veya paylayabiliriz. Belki bu vazife makamında da olabilir. Lakin bu hariçten kimseyi alakadar etmez.

¥


Günümüzde modernizme meyilli iki dini eğilim görmekteyiz. Bunlardan birisi gelişmeci fıkıh anlayışıdır. Hasan Turabi ve benzerleri bu çizgiyi temsil edebilirler. İkincisi de teysirci yani kolaylaştırıcı ekoldür. Karadavi de kolaylıkla bu ekole nispet edilebilir. Lakin Karadavi’nin temsil ettiği teysirci fıkıh anlayışıyla ehl-i tefritin temsil ettiği anlayış birbirinden farklıdır. Usul-u fıkıhçılar, fıkıh alanında sahabe arasında iki ekolün varlığına dikkat çekerler. Bunlardan birisi azimeti esas alan Abdullah İbni Ömer’in temsil ettiği fıkıh ekolüdür. Diğeri de teysirci veya ruhsatçı Abdullah İbni Abbas ekolüdür. Bilindiği gibi, Harun er Reşid, İmam-ı Malik’ten bağlayıcı bir fıkıh mecmuası talep etmiştir. Ya da ilk Mecelle denemesi sayılabilecek bir biçimde fetvaların kanunlaştırılmasını talep etmiştir. Bunu yaparken de Medine İmamı’na iki şeyden kaçınmasını tavsiye etmiştir. Abdullah İbni Ömer’in azimetlerinden ve zorlaştırıcı hükümlerinden, Abdullah İbni Abbas’ın da ruhsatlarından ve kolaylaştırıcı hükümlerinden kaçınması. Bilindiği gibi, Medine İmamı Malik böyle bağlayıcı yani kanun hükmünde bir müdevvene veya kanun kitabı yazmaktan imtina etmiştir. Zira bu işin kendisini aşacağını ve özellikle de bağlayıcı anlamda kanun hükmünde bir kitap yazmasının doğru olmayacağını ve başka görüşleri müsadere etme tehlikesini barındırdığını görmüş ve söylemiştir.


¥


Bugün kimse Abdullah İbni Ömer’in ‘zorlaştırıcı’ ekolünün tatbikini savunmuyor. En azından kamuoyu önünde böyle bir talep yok. Lakin kolaylaştırıcı fıkıh noktasında umumi bir cereyan var. Onun ötesinde, Amerikan dayatması var. Suudlu Selman Avde, Amerikan İslamcılığı bağlamında Suudi Arabistan’da teysirci bir fıkıh anlayışının serpildiğinden şikayet etmekte ve yakınmaktadır (http://www.almesryoon.com/news.aspx?id=43588). Bu hususta iki isim öne çıkmaktadır: Abdullah İbni Menii ve Abdullah Mutlak. Lakin daha ilginci, bir yazımda Bardakoğlu’na işin nereye varacağına dair sorduğum sorunun kolaylaştırmacı fakihler tarafından fetva kipi haline getirilmiş olduğunu görmemdir. Ben kadın erkek tokalaşmasından yola çıkarak bir adım ötesinin yani karşı cinslerin birbirinin yanağından öpmesinin ne sakıncası olduğunu sormuştum. Meğerse bu vadide Cemal el Benna pratik bir fıkıh geliştirmiş ve karşı cinsler arasında öpüşmenin sakıncalı bulunmadığını söylemiş. Buti gibilerinin hakkında uyarıcı yazılar yazdığı Muhammed Şahrur ise işi daha ötesine götürmüş. Onu da söylemeye dilim varmıyor. Hasan Turabi de bu hususlarda dümdüz giden bir gelişmeci veya teysirci fıkıh anlayışını temsil ediyor. Mürtedin öldürülmeyeceğini ve herkesin dinini değiştirmekte hür olduğunu ve Müslüman kadınların gayri Müslim erkeklerle evlenebileceğini savunmakta ve kabir azabını reddetmektedir. Ruhsat avcılığı babında eski ulemamız telfiki yasaklamıştır. Cemal el Benna’nın fetvalarından yola çıkarak Bardakoğlu’na sorduğumuz sorunun yersiz olmadığı anlaşılmış oldu. Ehliyetsiz ulemaya minberi ve kürsüyü yasaklamak ve herkesin ulu orta televizyonlarda boy göstermesine karşı çıkmak doğru olmakla birlikte bunu savunurken onların yaptığını yapmak en acısı olsa gerek. Kısaca, fetva alanında Pandora’nın kutusu açılmış bulunuyor. Dolayısıyla İmam Malik gibi ne kadar titizlensek azdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi