Yetim Bosna
“Yetimin boynu bükük olur” derler. Saraybosna’nın da boynu bükük.
Şehrin hangi tepesine çıkıp Bosna’yı temaşa etseniz, ilk göreceğiniz mekânlar, binlerce şehidin yattığı mezarlıklardır.
Başçarşı’nın 150 metre yukarısındaki şehitlikte ise mezarlığın tam ortasına kurulan Bilge Kral, Aliya İzzet Begoviç’in mütevazı kabri bulunmaktadır.
Yetim Osmanlı tebaasının son babası, şehitlerini yanına almış, şehitlerin yaşayan yavrularına da bekçilik etmektedir.
Dünya savaş tarihi içerisinde Boşnak halkının uğradığı zulme benzer bir savaş tarifi olmadığı ancak Bosna’da anlaşılabilir.
İnsan olan hiçbir insanın, bu zulmü olduğu gibi yazmaya ve konuşmaya mecali yetmez.
¥
Osmanlı’nın yetimi Bosna’nın yetimliğini daha fazla hissettirmemek için, imkânı ve zamanı olan herkesin oraları gidip görmesini isterim.
Saraybosna halkı Boşnak Müslümanlar, bütün dünyaya göre “Türk” olarak kabul ediliyor. Boşnaklar da bu kabulden rahatsız değil, hatta son derece onur duymaktalar.
Çünkü biliyorlar ki, Osmanlı’nın tebaası olmak, Türk olmakla, Türkiyeli olmakla eş değerdir ve dünya üzerinde Türkiye’den başka kapısı çalınacak bir millet de yoktur.
Türkiye’deki Müslüman halk, eğer Osmanlı eserlerini ve Osmanlı tebaası dindaşlarımızı bir emanet olarak kabul ediyorsa, Boşnaklar ve Bosna, sahip çıkılması gereken emanetlerin başında gelmelidir.
Bu sebeple; Avrupa’nın ortasında yüzyıllardır okunan ezanların susmaması için, yetim Bosna’ya ve yetim Müslümanlara sahip çıkmak zorundayız.
Tabii bu söylediklerim, Bosna ve Boşnak halkına karşı, “insani ve imani” duygu besleyenler için geçerlidir.
Çünkü Bosna’da bilinen rakamlara göre 300 bini aşkın şehidin verdiği mücadele; “Ezanın susmaması, camilerin açık kalma mücadelesidir.”
Şimdi bu sözlerimden sonra bazı fitneciler çıkıp; “Biz Bosna’ya gittik ve gördük göreceğimizi,” diyerek kendilerinin de içinde yer aldığı olumsuz sahnelerden söz edebilir.
Böyle düşünenlerin baktığı yer önemli. Bosna’ya ve Boşnaklara; şehitliklerden, camilerden, camilere gelip giden Müslüman Boşnakların penceresinden de bakılmalıdır.
¥
Şimdi Bosna’ya bir de Evliya Çelebi’nin penceresinden bakalım. Evliya Çelebi 17. Yüzyılın ortalarında Saraybosna’yı ziyaret eder ve seyir defterine;
“Başçarşı’da 1080 dükkân olduğunu, sokakların kaldırım döşeli ve temiz olduğunu, kâgir binalı bedestende her türlü eşyanın satıldığını, çarşının üstünün kalın direklerle örtüldüğünü ve şehirde 180 Sıbyan Mektebi, 47 Tekke, 3 Kervansaray, 23 Han, 7 İmaret ve 77’sinde Cuma namazı kılınan 177 cami olduğunu kaydeder.”
Evliya Çelebi’nin seyir defterine not ettiği bu binaların bir kısmı halen yaşamakta ve Boşnak halkının veya diğer dünya ülkelerinden gelen Müslüman milletlerin buluştuğu mekânlardır.
Daha Mostar’dan söz etmedik. Saraybosna biraz da Mostar demektir. Mimar Hayreddin’in yaptığı ve savaş sonrası Türkiye tarafından tamir ettirilen tarihi köprünün iki ucunda yer alan Osmanlı eserleri, adeta insanla konuşmaktadır.
Kısaca şunu söylemek lazımdır ki, Saraybosna anlatılmaz yaşanır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.