Kürt hareketi ve demokrasi
GEÇEN yaz Osman Baydemir’le uçakta yan yana düşmüştük. Sohbetimizde konu Türkiye’nin demokratikleşmesine gelmişti. Liberal kalemlerin bundaki rolünden ikimiz de takdirle bahsetmiştik.
Sözün bu noktasında şunu söylemiştim:
- Liberallerin devleti ve orduyu eleştirdiği gibi, hatta çok daha az bir şekilde Kürtlerin içinden PKK’yı eleştiren demokratlar çıkmıyor... Kürt hareketinin de mutlaka demokratikleşmesi lazım.
Bu benim eskiden beri savunduğum bir fikirdir. Kürt meselesinin kansız çözümü için devletin demokratikleşmesi yetmez, Kürt hareketinin de demokratikleşmesi şarttır. Şu anda Kürt hareketinde kültürel bir demokratikleşme görülmediği gibi, PKK’nın totaliter baskısında da bir yumuşama görülmüyor.
Aksine, uzunca süreli bir “eylemsizlik” ilan edildiği halde, PKK totaliter vidalarını daha da sıkılaştırıyor, baskısını daha da artırıyor.
“Eylemsizlik” ortamının yumuşama yaratmasından, Kürt hareketine “demokrasi mikrobunun” bulaşmasından endişe ediyor olmalı.
‘Özeleştiri’ ne demek?
Biliyorsunuz, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir “silahlı mücadele miadını doldurdu” deyince Öcalan’ın sert tepkisiyle, hatta “gençler tarafından” linç tehdidiyle karşılaşmıştı. Öcalan, Baydemir’in bu sözünü geri alması anlamında “özeleştiri” yapmasını istiyordu.
Totaliter ideolojilerde “özeleştiri” özel bir terimdir. Stalin’in bütün “hain”leri de “özeleştiri” yapmak zorunda kalmışlardı. Özeleştiri diye, insanlara ‘tükürdükleri’ yalatılır, kişilikleri aşağılanıp yok edilir.
Dünkü Taraf’ta Kurtuluş Tayiz yazdı. Baydemir de “özeleştiri” yapmış, KCK’ya “sözlerim amacımı aştı, maksadım örgüte silah bırak çağrısı yapmak değildi” mealinde bir “özeleştiri” vermiş.
Dahası, PKK’nın internet sitesinde KCK adına yapılan açıklamada, silahlı mücadelenin eleştirilmesi yasaklanmış! Kurtuluş Tayiz, “bunun anlamı açık, kimse silahlı güçleri barışa zorlayamayacak” diyor.
Devlet bir özgürlüğe yasak koysa mahkemeye iptal davası açarsanız, AİHM’ye kadar gidersiniz.
PKK yasak koyunca Kürt siyasetçilerin yapacağı bir şey yok, “özeleştiri” verip boyun eğmekten başka!
Hatta, Allah korusun, merhum Hikmet Fidan gibi “infaz” edilme riski de var!
Silahlı siyaset!
Bir yandan “eylemsizlik” ilan ediliyor; iyi... Ama öbür yanda totaliter kontrolün bu kadar ağırlaştırılması ve “silahlı mücadele”yi eleştirmenin yasaklanması neyi ifade ediyor?!
Böyle bir tablo karşısında; Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Osman Baydemir, Gültan Kışanak gibi isimlerin ılımlı sözlerinin siyasi değeri nedir?
Ilımlı açıklamaların maalesef bir siyasi değerinin olmadığı dün Öcalan’ın açıklamalarıyla bir kere daha görüldü. Öcalan “eylemsizlik” tarihini 1 Mart’a çekerek iç savaş tehdidinde bulunuverdi.
“Silahlar miadını doldurdu” diyenlere sinirlenmesinin sebebinin ne olduğu da anlaşıldı: Öcalan hâlâ siyasete “namlunun ucundan” bakıyor. Demokratik siyaseti kavrayamıyor.
Bu durumda Kürt siyasetçiler ve STK’lar yüksek sesle konuşarak ve İspanya’da Bask’ta yapılanlar gibi yürüyüşlerle silahlı siyasete karşı çıkmalı, demokrasiyi savunmalıdır.
Silah her yolu kapatır, yine herkese kan ve ölüm getirir... Demokrasi ise çözümün bütün yollarını açar. Kürt siyasetçiler ve STK’lar demokrasi sınavında...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.