Mülk Allah'ındır
GERÇEK sahip ve mâlik Allah'tır. İnsanların bir mala veya şeye sahip olması geçicidir, hattâ sahiplik değil, emanetçiliktir.
Şu tarla ve bahçe sahip değiştirip durdu. Şu andaki sahibi veya emanetçisi sensin, sen ölünce sahipliğin de bitecek.
Ülkelerin (mülklerin) de hakikî sahibi Allah'tır. Dilediği kavme (topluma)verir, dilediğinden alır.
1683'e (İkinci Viyana bozgunu yılı) kadar Osmanlı devleti çok büyüktü. İstanbul'dan atla veya gemiyle git git bitmezdi. Şimdi Macaristan'da bulunan Eğri şehri Osmanlınındı, içinde camiler, minareler, medreseler vardı, günde beş kez ezan okunur, namaz kılınırdı. Sonra Allah bu şehri aldı, başkasına verdi.
İstanbul 1453'e kadar bizim değildi. O tarihte bize emanet olarak verildi.
Allah'ın Sünnetullah denilen ilahî kanunları vardır. Onlardan biri de şudur:
Kullar emanetlere hıyanet ederlerse, Allah dilerse o emanetleri onların ellerinden alır, başkalarına verir.
Mekke, Medine, Bağdat, Şam, Halep, Kahire, Selanik, Yanya, Hanya, İşkodra, Filibe ve daha nice şehir bize emanet olarak verilmişti. Sonra bizden alındı.
Bir Müslüman "Biz mülkün asıl sahibiyiz, mülkümüz ilelebed elimizde kalacaktır, onu kimse bizden alamaz" gibi lâflar etmez.
Bundan yüz sene önce İstanbul'da mitingler yapılıyor, "Girit bizim canımız, feda olsun kanımız" diye haykırılıyordu. Girit elimizden gitti. Sadece Girit mi? Ege denizinde, burnumuzun dibindeki adaları bile kayb ettik.
İstanbul emanetine riayet ediyor muyuz? Bu şehirde adaletle hükm ediyor muyuz? İstanbul'a ahlâkı ve fazileti hakim kılabildik mi? İstanbul'u hikmetle idare ediyor muyuz? İstanbul'da emr-i mâruf ve nehy-i münker yapıyor muyuz? İstanbul'da fuhşiyyat (her çeşit azgınlık) ile mücadele ediyor muyuz? İstanbul'un modern Sodom ve Gomore olmaması için elimizden gelen bütün gayreti sarf ediyor muyuz? İstanbul'da Allah'ın yapın dediklerini yapıyor, yapmayın dediklerinden uzak duruyor muyuz?
Ülkemizin bir kısmının elimizden çıkması ihtimali var. Adaletle, insafla, hikmetle, ahlâk ve faziletle, doğruluk ve dürüstlükle idare etmiş olsaydık emanetin elimizden alınma ihtimali olmazdı.
Kendi halkına insan pisliği yedirirsen emanet senden alınır.
Halk emanetullahtır, yani Allah'ın sana emanetidir. İdareciler halka adaletle, şefkatle, merhametle muamele etmezse emanet ellerinden alınır.
Mülkün asıl sahibi ve maliki olan Allahu Teâlâ hazretleri zulümden, fısk ve fücurdan, fuhşiyyattan, azgınlıktan, rüşvetten, haram yenilmesinden, ribadan, işretten hoşlanmaz. Toplumun fakir sınıflarının ezilmesinden razı olmaz.
Bir şehir eski Sodom ve Gomore'ye benzemeye başlayınca orada yaşayanlar başlarına azap inmesinden korksunlar. Kötüler de korksun, iyiler de... Kötüler kötülük yaptıkları için, iyiler kötülüğü engellemeye çalışmadıkları için.
Kur'ândaki "Beldetün tayyibetün" kelimeleri ebcet hesabıyla İstanbul'un fethi tarihini verir. İstanbul mübarek bir şehirdir. Bu şehirde azgınlık çoğalırsa, ahlâksızlık ve rezillik Sodom ve Gomore'yi geride bırakırsa korkun korkun korkun.
Sınırları aşan bir toplum, ila âhiri'd-deveran vur patlasın, çal oynasın günah işlemeye devam edeceğini sanmasın.
Ne zaman gelir, nasıl gelir, nereden gelir belli olmaz... Vakt-i merhunu gelince gelir. Bazen bir volkan patlar, bazen deniz şahlanır karaları yutar, bazen deprem olur, bazen büyük bir ateş zuhur eder, bazen dehşetli bir savaş vurur.
İş işten geçmeden tevbe etmeli, Allah'ın itaat dairesi içine girmeli, Peygamberin Sünnetine sarılmalı, Allah'ın inzal ettiği hükümlerle hükm etmeli, dosdoğru Müslümanlar olmalıyız.
Azgınlığın, zulmün, fıskın, fücurun, isyanın, tuğyanın sonu iyi olmaz. "Namazı terk edip şehvetlerine uyan bir toplum" iyiye gitmez. Halkın bir kısmı aç ve sefil iken zenginlerin lüks ve israf içinde yaşaması büyük bir zulümdür.
Acaba gafletten uyanabilecek miyiz?
* (İkinci yazı)
BU KARGAŞADA AYDINLANMAK NE ZOR
BÜYÜK gazeteler, büyük televizyonlar... Orta gazeteler, orta televizyonlar...Binlerce küçük gazete, yüzlerce mahallî televizyon...
Hergün binlerce haber, yorum, köşe yazısı... Yüzlerce iddia...
Gırtlağımıza kadar enformasyon... Boyumuzu aşan dezenformasyon...
Dinciler dinsizler... Sağcılar solcular... İlericiler gericiler...Şucularbuculur... Masonlar, cemaatler, tarikatlar, klikler, baskı grupları, çeteler meteler...
Kripto Yahudiler Kripto Ermeniler...
Böyle bir ortamda gerçekleri nasıl öğreneceğiz?
Sağlam ve doğru haber ve yorumlar ile dezenformasyon haberlerini ve yorumlarını nasıl ayırt edeceğiz?
Bu kargaşa içinde ülkenin gerçek gündemini nasıl tesbit edip bileceğiz?
Kendimizi yalanlardan dolanlardan nasıl koruyacağız?
Manipülasyon tuzaklarına nasıl düşmeyeceğiz?
Medyatik kasırgalar içinde sağa sola savrulup duruyoruz.
Keşke âdil bir kurum olsa da her gün, okunması gereken 25 makale, köşe yazısı, haber ve yorumun listesini yapsa.
Bendenizin televizyonu yok, o cepheden kendimi biraz koruyabiliyorum.
Gazete de okumam...
Dış dünya ile ilişkim internet siteleriyledir. Bir iki saat siteden siteye dolaşıyorum, kafam allak bullak oluyor.
Böyle bir iletişim ortamında ehemm (en önemli) ile mühimmi ayırt etmek çok ama çok zor.
Olup bitenlerin iç yüzünü öğrenmek çok zor.
Dönen dolapları öğrenmek çok zor.
Aydınlanmak çok ama çok zor.
İçinde yaşadığımız devir kafa/zihin karışıklığı devridir.
Hürriyet varmış. Pöh!..