CHP'nin düşük profili

CHP'nin düşük profili

-'Ancak şunun altını özenle çizmek isterim' diyor Kılıçdaroğlu 'Parti meclisi listesini bizzat ben kendim yapacağım'.


Sizce bu sözde bir gariplik yok mu? Koskoca bir siyasî partide, koskoca bir parti meclisi listesi tek başına genel başkan tarafından belirleniyor. Diyeceksiniz ki: 'Bütün partilerde tek seçici genel başkan değil mi?' Haklı olabilirsiniz, ama parti içi demokrasiye bu kadar aykırı bir durum, bu kadar aleniyete dökülür mü? Hiç olmazsa işi usulüne uyduracak bir çerçevenin içine sokulmaz mı? Kılıçdaroğlu'nun fazlaca acemilik kokan sözü, aslında bir parti içi dikta ilanı değil. Sadece otoritesini sağlamaya çalışan bir genel başkan var karşımızda.

Kılıçdaroğlu parti tabanına 'blok liste' mesajı veriyor. Tek seçici kendisi olacak ve kongre bu listeyi onaylayacak. Kongrede oylanacak listenin demokratik olabilmesi için delegeye seçim hakkı tanıyan çarşaf liste olması lâzım. İlerde CHP için 'komployla gelen komployla yönetir' sözü galiba uygun düşecek. CHP'de kenarından köşesinden 'demokratik' diyebileceğimiz bir gelişme yok. CHP'nin geleceği konusunda umutsuz olanlar, Kılıçdaroğlu'nun kişiliği yerine bu eksikliğe eğilmeli.

CHP'nin çizdiği profil, henüz evin içini düzenlemeye çalışan bir parti görüntüsünden ibaret. CHP'den bahsedildiği zaman aklımıza hep parti içi sorunlar, özellikle de eski kadro ile yeni kadro arasındaki çekişmelerin gelmesi bu yüzden. CHP'nin eleştirilecek veya övülecek bir hamlesi, Türkiye politikası adına bir yeniliği henüz yok. Galiba, hiç olmayacak.

CHP'nin parti içi sorunlara gömülü düşük profili, önümüzdeki seçimlerin ana parametrelerinden biri olacak. CHP için bu bir tercih; zorunluluk değil. Seçimde oy maksimizasyonu bu düşük profil ile sağlanacak. CHP'nin takip edeceği seçim stratejisinin özü 'düşük profil' olacak.

Bu stratejinin dayandığı mantık şöyle: Yeni bir parti programı, yeni bir ideolojik kurgu ve yeni projelerle uğraşmak çok zor. Bir kere zaman dar. İkincisi, iddialı bir yenilenme için teorik birikim yetersiz. Öbür taraftan iddialı projelerle ve çıkışlarla uğraşmanın 'Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak' gibi bir maliyeti olabilir. Kürtleri kazanacağım derken ulusalcı damarı çileden çıkartmak; din özgürlüğü alanını genişletirken laikçi taassubu karşısına almak gibi.

Düşük profil, sade suya tirit söylemler ve açılımlarla seçime kadar vaziyeti idare etmek demek. Celâl Bayar'ın mezarını ziyaret edip demokrasi açılımı yapmak, itiraz edenlere de Bayar'ın 'Atatürk seni sevmek ibadettir' sözünü hatırlatmak gibi. Bu tür açılım(!)lardan çok sayıda üretmek ve bunlarla politika yapmak mümkün. Herhangi bir konuda taraf olmak yerine durumu idare etmek. Peki işe yarar mı?

'Düşük profil' CHP için bir strateji yerine zorunlu bir tercih olarak da hayat bulabilir. CHP'deki sansasyonel lider değişikliği, kamuoyu ilgisi için bir tarz oluşturdu. Dikkatler CHP'nin üzerinde. Seçime kadar bu ilginin devamı beklenebilir. Siyaset bir iddia işi. 12 Haziran'da sandık açılana kadar bu iddia sürdürülebilir. CHP'nin başarıya aç bir militan kadrosu var. Başarı beklentisi birçok itirazın ertelenmesi için yeterli.

Ancak bu stratejinin veya tercihin bir açmazı var. Bu strateji, CHP'nin oyunu arttırmaz; sadece Kılıçdaroğlu'nun ve etrafındaki dar kadronun önünü açar. Ve sadece seçime kadar.

18 Aralık'taki CHP kongresi, bu 'düşük profil' stratejisinin ipuçlarını verecek. Kılıçdaroğlu kürsüye çıkacak ve temel hak ve özgürlükler, Kürt sorunu, özelleştirme gibi kritik konularda hiçbir şey söylemeden kürsüden inecek. CHP delegeleri ve seçmenleri AK Parti karşıtlığı ile yetinmek zorunda kalacak. Ölçüyü şimdiden verebilirim: Konuşma metnindeki olumsuz cümle sayısı, olumlu cümle sayısını geçecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi