Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Sorumluluk almak

Sorumluluk almak

Üstün Dökmen'in ailelere verdiği şöyle bir örneği vardır: "Çocuk küçükken, masaya takılıp düşse masa dövülür. Ah masa, sen niye benim oğlumu-kızımı düşürüyorsun niye ordasın?" Diyerek masa suçlanır. Çocuk o andan itibaren, masa orada olmasa bile, suçlu olarak masayı görür ve olayın kendisinin dikkatsizliğiyle hiç ilgisi olmadığına ve yaşanan bu sıkıntının tamamen masadan kaynaklandığına inanmaya başlar.

Yapılan hatalarda, sorumluluğu başkalarının üzerine atmayı küçük yaşta aileden öğrenen çocuk erişkin bir birey olduğunda da aynı şekilde, hatalarının sorumluluğunu almaktan kaçınıyor, sütten çıkmış ak kaşık gibi çevresindeki insanların suçlamaya başlıyor. Kendini her zaman hatalardan beri gören bu kimseye göre, başarısızlığının nedeni, ya ailesidir ya çevresidir ya arkadaşlarıdır ya da bahtsızlığıdır. Kendisini olaylardan tamamen soyutlayan ve topu karşısındakine atan kişi, ne hatalarını görüp ders alabilir ne de yaşadığı sorunları çözme beceresi geliştirebilir.

Son günlerde, televizyonlarda, gazetelerde ve çevremizde karşılaştığımız sözde modern kadınların, yaşadıkları olayları sadece burçlarla anlamlandırdıklarını görüyoruz. Kendilerine sorsanız, son derece modern ve çağdaş bir hayat görüşüne sahip olduklarını söyleyeceklerdir. Büyük bir kısmının yaşam standartları yüksektir, lüks lokantalarda yemek yerler, alışverişlerini yurtdışında yaparlar, tatil keyfini kaçırmazlar... Hayatlarıyla ilgili kararlarını, hatalarının temelini ise burçların üzerine yıkarlar. Onlara göre yaşamlarındaki iyi şeyler de kötü şeylerden burçlarla alakalıdır. Eğer filan burçtan olmasaydı kocasından boşanmazdı, işleri kötü gitmezdi, yalnızlık çekmezdi, hassas bir yapıya sahip olmazdı. Anlayacağınız, bu kimselerin bencilliğinin, ihanetinin, başıboşluğunun, vurdumduymazlığının tembelliğinin yegane sebebi burçlar... Yaşanan her olumsuz şey, burçların günahı, burçların vurdumduymazlığı... O yüzden bu kimseler, evlenecekleri, birlikte çalışacakları, arkadaş olacakları kişinin önce burcuna bakarlar. Filan burçtansa tamam, yoksa olmaz... Bütün bunlar aslında, insanın sorumsuzluğunun ve hataları başkalarına yükleme eğiliminin bir sonucu. Nitekim Allah insanın bu zaafını şu ayetiyle açıklar: "Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler". ( ahzap 67)

Suçu başkalarının üzerine yıkmayı ve kendimizi hatalardan beri görmeyi küçük yaştan itibaren öğreniyoruz. O zamanlar oyuncaklarımıza yüklediğimiz hatalarımızı, şimdilerde, burçlara, şanssızlığımıza, çevremizdeki insanlara, olaylara hatta günlere aylara yüklüyoruz. Ancak bu hiçbir zaman bizi yaptığımız ettiğimiz şeylerin bedelini ödemekten kurtarmaz. Çünkü insan, evrende, akıl irade ve iman sahibi yegane varlık. Aklını doğru kullanmayan kişi ise eylemlerinin sonucundan sorumludur.

İnsanın gerçeklik algısı bozulduğunda, ister istemez yerini dolduracak, hurefelerin peşine takılıyor. Zira gerçeklik algısında aşınma olmamış kişi, eylemlerinin sorumluluğunu alır, haram ve helal ölçülerini hayatının merkezine koyar. Eğer eşiyle bir sorunu varsa, burada benden kaynaklanan bir sorun var mı, varsa nasıl düzeltebilirim diye düşünür. Ya da iş hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler varsa, nerede hata yaptım, sorunu ortadan kaldırabilmek için neler yapabilirim? Diye düşünür. Burada sorumluluk bilinciyle hareket ediyor olması kişinin kendini görmesini ve davranışlarını kontrol etmesini sağlıyor. Hayatının seyrini burçlara ya da benzer hurafelere göre yönlendiren kişiler ise, şunlardan mahrum kalıyorlar:

Hatalarını tanıma ve düzeltme becerisi elde edemiyorlar.

Suçu sürekli üzerlerinden attıkları için, kendilerini tanıma ve otokritik geliştirme becerilerini geliştirme fırsatı bulamıyorlar.

Pratik çözümler bulma ve sorunları ortadan kaldırma yeteneği köreliyor.

Boş avuntuların ve hurafelerin peşine takıldıklarından, yaşananların bir kader dahilinde olduğu gerçeğini unutuyorlar.

Allah'a tevekkül etme ve ondan yardım isteme eğilimleri zayıflıyor.

Kendilerini sürekli boşlukta hissediyorlar ve yalnızlığa mahkum oluyorlar.

Yaşanan olaylarda sürekli karşı tarafı suçluyorlar ve hatalarını asla kabul etmiyorlar.

Güven duyguları zedeleniyor ve kendilerini boşlukta hissediyorlar.

Unutmamak gerekir ki, bizler ondan geldik ve yine ona döneceğiz. Allah'a hakkıyla güvenmeyen ve ona tevekkül etmeyen kişi ise, rüzgarın önünde uçuşan bir yaprak gibi yalpalamaya ve arayışlarını sürdürmeye mahkumdur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi