Mehmet Talu

Mehmet Talu

Mukaddesata hürmet ve tazim

Mukaddesata hürmet ve tazim

ALLAH Teâlâ'ya mensûb olan, dinen pak, nezih "tertemiz", manevî bir büyüklüğe sahip bulunan şeylere" mukaddesat = kutsal şeyler" denir.

ALLAH Tealâ Hazretleri, mukaddes olduğu gibi, O'nun bütün mübarek isimleri de mukaddestir. Hattâ bir ism-i celîli de "Kuddûs"dür.

Yine ALLAH Tealâ'nın kitapları, peygamberleri, velîleri birer kudsiyete sahiptirler. İslâm ibadetleri birer mukaddes vazifedir. İslâm mabetleri de birer mukaddes, mübarek yerlerdir.

Biz Müslümanlar, bütün mukaddesata son derece hürmet ve tazim ile mükellefiz. Mukaddesata hürmet ve tazim etmeyen kimse, ruhu sönmeye başlamış, yüksek duygulardan mahrum kalmış, gafil bir şahıs demektir, insanî kıymetini kaybetmiş bulunur.

Mukaddesata karşı yapılacak hürmet ve tazim'in şekli, mukaddesatın hüviyet ve mahiyetine göre değişir. Biz burada bunların bir kısmına işaret edeceğiz. Şöyle ki:

Herhangi mukaddes bir ibadete veya hayırlı bir işe başlayacağımız zaman Besmeleyi şerifeyi, mabudumuzun mukaddes ismini okumamız lâzımdır. Ebu Hureyre (R.A.)'den rivayete göre Resulullah (S.A.V.) Efendimiz:

"Herhangi ehemmiyetli bir söz veya iş, "Bismillah" ile başlanılmazsa, eksik kalır, hayırlı bir neticeye eremez"21 (A. b. Hanbel: No;8495; 2/359; Darakutni; Salat: No:2; 1/229) buyurdu.

Biz mukaddes mabudumuzun mübarek isimlerini zikrederken "Teâlâ" gibi "Celle celâlühü" gibi bir tabir kullanırız. Meselâ: "ALLAH Teâlâ" der,"Hak celle ve alâ" deriz veya "Rabbimiz Celle celâlühü hazretleri" deriz. Bunlar birer İslâm terbiyesi gereğidir.

Büyük Peygamberimizin yüksek isimlerinden biri zikredilince salât-ü selâm okuruz. Meselâ, "Hazreti Muhammed sallallâhü aleyhi vesellem" deriz. Ve mübarek isimlerinden birini yazdığımız, zaman "Aleyhissalâtü vesselâm" veya "sallâllahü aleyhi vesellem" gibi bir ifade yazarız veya dilimizle okuruz.

Diğer peygamberlerin mübarek isimlerinide "Selâm" ile zikr ederiz. Meselâ, "Adem aleyhisselâm", "İbrahim aleyhisselâm" deriz. İki olursa "Aleyhimesselâm", daha fazla olunca "Aleyhimüsselâm" denilir.

Şânı yüce Peygamberlerden başkaları salât-ü selâm ile tek başına anılmaz. Ancak Peygamberler ile zikr edilince selât-ü selâma iştirak ettirilebilirler. Meselâ "Ebubekr aleyhisselât-ü vesselam" veya yalnız, "aleyhisselâm" demeyiz, yine, ALLAH Tealâ Hazretleri "Ashab-ı kirama salât-ü selâm buyursun" demeyiz, bilakis "ALLAH Tealâ Hazreti Muhammed'e ve O'nun âl ve ashabına salât ve selâm buyursun" diye dua ederiz.

Peygamberler ile onlara tâbi olan ashabı kiramın aralarını ayırmak ve tâzîmdeki farka işaret için bu husus, İslâmî âdâb olarak bütün ümmet arasında kabul edilmiştir.

İsimleri yalnızca zikr edilen ashabı güzîn hakkında "Radıyallâhü anhüm = ALLAH onlardan râzı olsun" deriz. Bir olunca "Radıyallahü anh = ALLAH ondan razı olsun", iki olunca da "Radıyallahü anhüma = ALLAH o ikisinden razı olsun" denilir.

Diğer ulema hakkında "Rahmetullahi aleyh, Rahmetullahi aley-hima, Rahmetullahi aleyhim = ALLAH'ın rahmeti onun, o ikisinin, onların üzerine olsun" denilir.

Evliyâ-i Kiramdan tanınmış şahıslar hakkında da, "Kaddesellahu Esrarehu, Esrarehüma, Esrarehüm = ALLAH'ü Teâla onun sırrını, o ikisinin sırrını, onların sırrını (Ruh gibi insan bedenine konulmuş olan bir latîfedir ki, temâşâ (seyretme) mahallidir. Bak; Cürcâni; Ta'rifat:79) mukaddes eylesin" denilebilir. Bütün bunlar İslâm âdabı icablarındandır.

Bütün Ashab-ı Kiramı, din büyüklerini hayır ile anmak hepsine karşı hürmet ve muhabbet göstermek, hiç birinin hakkında dil uzatmamak lâzımdır. Onların aralarında geçen bazı olayları ileri sürerek haklarında hürmete aykırı sözlerde bulunmak, hiç bir Müslümana yakışmaz ve asla caiz olmaz.

Kur'an-ı Âzîm'î okumaya "Euzü" ile "Besmeleyi şerife" ile başlanır. Rabbimizin bu mukaddes kitabından hakkıyla istifade edebilmek için mutlaka Zatı ulûhiyetine sığınmamız, Kendisinden yardım dilememiz lâzımdır.

Bir Mushaf-ı Şerîf ele alınarak okunacağı zaman, abdestli bulunmak lâzımdır. Bu esnada kıbleye yönelmeli, toplu, hürmetli bir vaziyet almalıdır. Abdestsiz olan bir kimse, Mushaf-ı Şerifi kılıfsız olarak eline alamaz. Kudsî bir kitabı ancak temiz, nezih olan eller tutabilir.

Kur'an-ı Azîm, temiz yerlerde, avret mahalleri örtülü ve Kur'an'ı dinleyecek vaziyette bulunan kimselerin yanlarında açıkça okunabilir. Kirli-pis yerlerde veya avret mahalleri açık veya başka bir işle meşgul kimselerin yanlarında âşikâre okunamaz, mekruhtur.

Dışarıda bulunup okunan Kur'an-ı Kerîm'e karşı hürmetli bir vaziyet almayacak kimselerin işitecekleri şekilde alenen Kur'an okunması da uygun değildir. Bu hal, Kur'an-ı Kerîm hakkında hâşâ ihaneti ve halk hakkında manevî mesuliyeti gerektireceğinden buna sebebiyet vermemelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Talu Arşivi