Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Eski terbiye metodu ve yeni aile hayatımız

Eski terbiye metodu ve yeni aile hayatımız

Osmanlıların aile hayatını inceleyen bir yabancı müellif şöyle bir hüküm veriyor:
“Osmanlılar, çocuklarını öğüt vererek değil, örnek olarak yetiştiriyorlar.”
İşin “püf noktası” galiba burası: Çocuklarımıza hâlâ bol bol öğüt veriyoruz, ama örnek olamıyoruz. Yani “arıza” çocuklardan çok ana-babalarda: Bizde!
Çocuklarımız “eylem”den beslenmeyen “söylem”lerimizi ciddiye almıyor. Öğütlerimiz işte bu yüzden yüreklerine inmiyor. Sonuç olarak da, “doğru insan” kaynaklarımız giderek kuruyor! Türkiye hemen hiçbir alanda “cevher insan” yetiştiremiyor…
Oysa, yalnız zaferler açısından değil, insan kaynakları açısından da son derece zengin bir geçmişe sahibiz… Tarihin içine Fatih’ler, Selim’ler, Süleyman’lar, Sinan’lar yetiştirmiş bir ceddin torunlarıyız. Ama dün başardığımızı bugün başaramıyoruz. Çünkü geleneksel “terbiye metodu”ndan uzaklaşmışız.
Bu metodun özünü, “Haram yiyen harami (eşkıya) olur” (Sultan II. Murad’ın sözüdür) anlayışı teşkil ediyordu. Anne-babalar “kul hakkı” yememe konusunda aşırı hassasiyet içindeydi. Çocuklarına da bu açıdan “iyi bir örnek” oluştururlardı.
İstanbul’un Vefa semtine adını veren mutasavvıf ve matematikçi Ebul Vefa Hazretlerinden “kul hakkı”na ilişkin hassasiyete bir örnek vermek istiyorum. Umarım derde deva olur.
Ebûl Vefa’nın on yaşlarında bir oğlu vardı. Bütün çocuklar gibi sevimliydi, ama kötü bir huy peydahlamış, evlere su satan sakalara musallat olmuştu.
Malum: Eski Osmanlı asırlarında evlere “saka” denilen sucular su servisi yapar, bunun için de deri kırbalar kullanırlardı…
Şeyh’in oğlunun en büyük eğlencesi, dergâha su veren Saka amcanın deri kırbasına iğne batırıp, akan suyu kahkahalar arasında seyretmekti.
İşin zor yanı, deri kırbaların yamanamaması, dikilememesiydi. Delinen yere düğüm atmaktan başka çare yoktu. Bu da kırbaları git gide küçültüyordu.
Saka bu işe çok bozuktu, ama sabretmeye çalışıyordu. Çünkü bu yaramazlığı yapan sıradan birinin oğlu değil, sınırsız hürmet duyduğu Şeyh Efendi’nin oğluydu. Bu yüzden uzunca bir süre sineye çekti.
Bu süre içinde uyardı, olmadı… Öğüt verdi, olmadı… Yalvardı, olmadı… Kaşlarını çattı, biraz azarladı, yine olmadı: Çocuk hiç aldırmadan yaramazlığına devam etti.
Nihayet bir gün Saka’nın sabır taşı çatladı. Destur dileyip Şeyh Efendi’ye gitti. Utana-sıkıla durumu arz etti: “Vaziyet böyleyken böyle Şeyhim, gayri siz bilirsiniz.”
Ebul Vefa Hazretleri bir utandı, bir sıkıldı ki, tarife sığmaz. İlk iş olarak oğlunun deldiği tüm kırbaların parasını fazlasıyla ödedi. Sonra bütün işini-gücünü, müritlerini-derslerini bir tarafa bırakıp, kara kara düşünmeye çöktü:
“Bu çocuğun yediğine-içtiğine bir şekilde kul hakkı karışmış. Ama bu nasıl olabilir?”
Saatlerce düşündü, nerede bir ihmale düştüğünü bulmaya çalıştı. Bulamayınca da dertli dertli karısına koştu, olayı anlattıktan sonra sordu:
“Bu çocuğu yetiştirirken, bir yerde hata ettiğimiz kesin Hatun, belli ki rızkına kul hakkı katmışız, ben kendi hayatımı gözden geçirdim ama bir şey bulamadım. Bir de sen düşün bakalım.”
Karısı bir hayli düşündükten, hamile kaldığı günden başlayarak tüm hayatını safha safha irdeledikten sonra, hatasını bulup Şeyh’e bildirdi:
“Oğlana hamile olduğum ilk dönemde kız kardeşim bize uğramıştı. Sebze dolu sepetçiği bana bırakıp başka bir şeyler almaya gitti. Sepetçiğin içindeki limonu fark ettim. Müthiş aşeriyordum. Çok canım çekti. Evde de limon yoktu. Dayanamadım. Limonu iğneyle delip bir damla emdim. Aşermemi bastırmaya çalıştım. Sonra unuttum gitti. Helâllik isteyemedim. Acaba sebep bu olabilir mi?”
“Budur” dedi Şeyh Vefa, “kalk hemen gidip kardeşinden helâllik alalım.”
Gecenin bir vakti, baldızının evine gitti. Durumu anlattı. Helâllığını aldı. Çocuk ancak ondan sonra kötü huyundan vazgeçip Saka’yı rahat bıraktı.
Ne dersiniz, kırbaları çocuklarımız mı iğneliyor, yoksa biz mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi