Özal'ın mirası
Vefatının 15. yılında Turgut özal yine özlem ve sevgiyle anılıyor. Halk 'bizden biri' olarak gördüğü bu siyaset adamını unutamıyor.
Bu ülkeyi yakın dönemde yeniden inşa eden vizyoner siyasetçinin özal olduğunu biliyor; onun mirasına sahip çıkıyor. Nedir özal'ın mirası? Açık toplumdur, sivil siyasettir, demokratikleşmedir, Avrupa Birliği'dir, bölgesinde inisiyatifler alabilen, aktif, dünya ile entegre olmuş bir Türkiye'dir. Böyle bir Türkiye'den de dönüş yok, çünkü temeller özal'ın reformlarıyla toplumsal zemine çakılmış durumda.
özal'ın en büyük özelliği, değişimin toplumsal ve ekonomik dinamiklerini sisteme yerleştirmiş olmasıdır. Bunlardan özellikle piyasa ekonomisi ve dışa açılma gelecek dönemlerde 'otoriter devlet' geleneğini imkânsızlaştıracak bir süreci başlattı; amaç, 'bürokratik devlet'e karşı toplumu güçlendirmek, toplumu devlete muhtaç ve bağımlı değil, devletin sahibi, egemen ve otonom bir güç haline getirmekti.
Değişimi yukarıdan aşağıya, bürokratik-ideolojik merkezin toplumu kendine göre şekillendirdiği bir süreç olarak görmedi asla. Bu modelin 'toplumsal alan'ı denetlemenin aracı olduğunu biliyordu; bu nedenle değişimin 'toplumsal dinamikleri'ni harekete geçirdi. Yaptıklarıyla toplumu, devletin bürokratik-ideolojik merkezi tarafından 'denetlenemez', kontrol edilemez hale getirdi; yani toplumu devlet karşısında tahkim etti. özal bir devrimciydi, değişimciydi. 'Tepeden inmeci' bir devrimci değil ama... üstelik değişmesi gerekenin de o 'tepe' olduğunun bilincindeydi. Devleti yeniden tanımladı; ideolojiyi değil, performansı esas alan bir anlayışı yerleştirmeye çalıştı. Bir yandan 'toplumsal geleneğe' yaslandı, öte yandan da 'devlet geleneğini' dönüştürmeye girişti. Liberal siyaset felsefesinin kurucu fikirlerinden olan 'devlet millet için vardır' söylemini hem kitleselleştirdi, hem de bürokrasiye sokmaya çalıştı.
Türkiye ekonomisini dışarıya açarak 'evrensel standartlar'ın denetimini getirdi. Dış ticaretin liberalizasyonunun yarattığı rekabet, yerli üreticileri daha kaliteli ve ucuz ürün geliştirmek zorunda bıraktı. Türkiye ekonomisini AB ile gümrük birliğine hazırladı. Bugün AB ile ilişkilerde 'ekonomik kriterler' sorun değilse bunu özal'ın açılımlarına borçluyuz. Aynı şekilde ihracat 100 milyar doları aşmışşa bunda özal reformlarının ve felsefesinin belirleyici rolü yadsınamaz. Kapalı ekonomide devletten aldıkları ayrıcalıklarla büyümeye alışmış özel sektör kültürü, yerini dünya standartlarında mal üreten, bunu da dışarıya pazarlayabilen anlayışa bıraktı.
Türkiye'nin dünyaya açılması sadece ekonomik bir proje değildi özal için; ekonomiyi, toplumu, kurumları dışa açarak aslında 'otoriter-bürokratik devlet'i de dönüştürmekti amacı. Modern dünya ile bütünleşmiş bir Türkiye'nin 'açık toplum'a evrilmesi kaçınılmazdı. özal, AB'nin siyaseti dönüştüren gücünü ilk keşfedenlerdendi. 14 Nisan 1987'de tam üyelik başvurusunda bulunurken sürecin 'siyasal gereklerini ve sonuçlarını' öngörebiliyordu. AB üyeliği hedefini meşrulaştıran iki düşünce biçimi vardı; AB, ya Batılılaşma sürecinin son halkası olarak 'kültürel proje'ydi, ya da 'ekonomik proje'. Bu gerekçelere özal, AB'nin geçirmekte olduğu evrimi doğru bir şekilde izleyerek üçüncü bir boyut kattı: AB üyeliği sürecinde 'demokrasinin yerleştirilmesi'. Böyle bir perspektifleydi ki, 'bir daha bu ülkede darbe olmasın istiyorsak üye olmalıyız' dedi; 'üyelik Yunanistan gibi demokrasimizi güçlendirecek' dedi; 'Avrupa entegrasyonunun bir parçası olduğumuzda başörtüsünü tartışmak abes olacak' dedi.
Muhafazakâr ve fakat değişimci söylemi kitleselleştirdi. Süleyman Demirel'in 'tapulu arazim' dediği bir toplumsal kesimden büyük destek gördü. Bugün Demirel'in elinde ne tapu, ne arazi kaldı, İlhan Selçuk'la kurduğu muhabbetten başka. Demirel, 1980lerden ölünceye dek kendi yerine 'oturduğunu' düşündüğü özal'ı ve onun liderliğini yaptığı toplumsal kesimi hiç affetmedi. 28 Şubat sürecinde yaptıklarıyla biraz da özal'dan ve özal'ı destekleyenlerden 'rövanş'ını aldı. O kadar...
özal, cenazesinde halkın biçtiği unvanlarla 'sivil, demokrat, dindar cumhurbaşkanı' olarak hafızalarda ve yüreklerde yaşıyor.