İman Hizmetleri
Aşağıdaki sorular ve cevapları İslâm'ın, Kur'ânın, Sünnet'in ışığında verilmiştir.Soru: İmanı olmayan bir insana yapılabilecek en büyük iyilik nedir?
Cevap: Onun imanlı olmasına vesile olmak, onun iman etmesi için uygun şekilde çalışmaktır. Çünkü sahih ve makbul bir iman insana ebedî mutluluk kazandırır.
Soru: Bir kimsenin hidayete ermesine (doğru yolu bulmasına, iman etmesine) vesile olan kimsenin mükafatı nedir?
Cevap: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Bir kimsenin hidayetine vesile olmak, üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha hayırlıdır."
Soru: Bu devirde insanlara yapılabilecek en iyi hizmet hangi hizmettir?
Cevap: İmanı olmayanların iman etmeleri için yapılan "İman, İslâm, Kur'ân hizmetidir."
Soru: İman etmiş bir kimse için ikinci önemli husus nedir?
Cevap: İtikadının (inançlarının) sahih, yani Allah katında geçerli ve makbul olmasıdır. Her Müslüman, hem kendi itikadının (inançlarının), hem de din kardeşlerinin itikadının sahih (doğru) olması için uygun şekilde çalışmalıdır.
Soru: Ben din alimi değilim, İman konusunda nasıl çalışabilirim?
Cevap İman, tashih-i itikad konusunda Kur'âna ve Sünnete uygun şekilde çalışan ulemaya, fukahaya, meşayihe, kâmil mürşidlere destek vererek, onların teşkilatları içinde çalışarak.
Soru: Bir insana yapılabilecek en büyük kötülük nedir?
Cevap: Onun imansızlaşmasına vesile olmaktır.
Soru: Dünya üzerinde geçerli, hak, doğru, sahih kaç iman sistemi vardır?
Cevap: Bir tek doğru iman vardır. O da İslâm, Kur'ân, Sünnet imanıdır.
Soru: Şu anda kaç İbrahimî din vardır?
Cevap: Bir tek İbrahimî din vardır. O da, Son Peygamber Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin tebliğ ettiği İslâm dinidir.
Soru: İslâm'a, İmana, Kur'âna, Sünnete, Şeriata hasbeten lillah ve muhlisen lillah hizmet eden gerçek hizmetkârların özellikleri nelerdir?
Cevap: Onların on özelliği vardır: (1) Para, mal, servet, zenginleşmek için hizmet etmezler. Allah için ederler. (2) Hizmetleri karşılığında insanlardan maddî ve mânevî ücret istemezler. (3) Hizmetleri karşılığında riyaset, makam, mevki, şöhret istemezler (4) Kendilerine para, servet, başkanlık, makam, mevki teklif edilirse bunları kabul etmezler. (5) Gıybet etmezler, nemîme yapmazlar. (6) Lüks, israf, aşırı tüketim, gurur ve kibir gibi çirkin ve kötü huylardan uzak dururlar; mütevâzı ve kanaatkâr yaşarlar. (7) Ücretlerini sadece Allah'tan beklerler. (8) Kötülüğü iyilikle def ederler. (9) Onlarda kin yoktur. Onlar husumet ve düşmanlık erbabı değildir, onlar muhabbet fedaileridir. (10) Onlar dünyaya kazık çakmayı düşünmezler, bu fanilikler aleminde garib bir yolcu gibi yaşarlar.
Soru: Siz böyle iman hizmetkarları gördünüz mü?
Cevap: Gördüm ve duydum mesela Bediüzzaman hazretleri ve onun has talebeleri böyleydi. Süleyman Efendi hazratleri de böyleydi. Abdülhakim Arvasî hazretleri de böyleydi. Diğer gerçek ulema, gerçek fukaha, gerçek şeyhler, gerçek mürşidler de hep böyleydi.
Soru: Din hizmetleri sahasında sahte hizmetkârlar da var mıdır?
Cevap: Maalesef vardır.
Soru: Onların özellikleri nelerdir?
Cevap: Onlar para ve ücret karşılığında çalışırlar. Halktan mütemadiyen para toplarlar. Bu paraların bir kısmını zimmetlerine geçirirler. Onlar riyaset ve şöhret için yanıp tutuşurlar. onların gayesi dünyadır. OnlarMüslümanları aldatır, kaz gibi yolar, inek gibi sağar. "Onların dinleri paradır, kıbleleri karıdır."
Soru: Sizin hayırlı ve gerçek iman hizmetlerinde tarağınız var mıdır?
Cevap: Ben kimim ki olsun... Sadece gerçek iman hizmetkârlarını severim, tutarım, desteklerim. Onların hayırlı dualarına dahil olmak isterim. Böyle mübarek zevatın ayaklarının tozu olmak büyük şereftir bendenize.
* (İkinci yazı)
Ascension Adası Nasıl Yeşillendi?
1815 tarihine kadar Atlantik Okyanusunun güneyindeki Ascension adası (91 km2) bitkisiz ve susuz, kıraç topraklı ve taşlı, ıssız bir yerdi. Burada insan da yaşamıyordu. İngiltere, Napolyon'u St. Helena adasına sürdüğü zaman Ascension'u güvenlik sebepleriyle işgal etti. 1843'te botanik uzmanı ve kâşif Joseph Hooker adayı ziyaret etti, dört yıl sonra İngiltere hükümetine buranın ağaçlandırılması konusunda bir rapor sundu. 1850'den itibaren Arjantin'den, Avrupa'dan, Güney Afrika'dan gemilerle Ascension'a ağaç ve bitki fidanları ve tohumları getirilip dikildi. 1870'de adada Norfolk çamlarından, ökaliptüs ağaçlarından, bambulardan, muz ağaçlarından oluşan yemyeşil gür bir bitki örtüsü oluşmuştu. Hele, adaya ithal edilen bir tür eğrelti otu sanki her yeri istila etmişti. Ağaçlar ve bitkilerle birlikte adaya yağmur da yağmaya başlamış, kuraklık ve susuzluk sona ermişti. Şu anda Ascension bir İngiliz sömürgesidir ve üzerinde bin kişi yaşamaktadır.
Yurdumuzun birçok yeri Ascension adasının 1850'den önceki hali gibi kıraç, çorak, taşlı, bitkisiz, ağaçsız durumdadır. Buralar yeşillendirilemez mi? Bendeniz eminim ki, çorak ve kıraç topraklarımızın yüzde 80'i yeşillendirilebilinir. Nasıl? Çöllerde, tundralarda, yükseklerde yaşayan ağaç, bitki, çalı türleri araştırılır, bizdeki coğrafî şartlar altında yetişip çoğalacaklar, iğne ile kuyu kazarcasına azim, sebat, sabır ile dikilir. Dikildikten sonra korunur.
Biz, İngilizlerin Ascension adasında yaptığı gibi yeşillendirme, ağaçlandırma faaliyetleri yapabiliyor muyuz?
1950'lerin sonlarında Erzurumda yedek subaylık yaparken, fakir köylülerin kışın yakmak üzere geven otlarını söküp kuruttuklarını görmüştüm. Bu facia hâlâ devam ediyormuş. Facia dedim. Çünkü bu otlar sökülünce toprak erozyonu başlıyor ve yüz binlerce yılda olmuş verimli topraklar birkaç yıl içinde sulara kapılıp gidiyor. Geriye taş kalıyor, arazi çölleşiyor.
Su ve yeşillik hayat demektir. Yeşillik demek sadece orman demek değildir. Hiçbir işe yaramaz sanılan bodur çalılar, otlar, eğreltiler, geven otları, dikenler, aylandoz ağaçları da yeşilliktir. Hepsinde de bizim bilmediğimiz anlamadığımız faydalar, hikmetler vardır. Hepsinde de hastalıklara karşı şifalar vardır.
Yeşillik, bitki örtüsü hayat demektir, rahmet demektir. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) yeşil ağaçların ve bitkilerin zikr ettiğini beyan ediyor. O, Muhbir-i Sâdıktır, her söylediği doğrudur, her beyanında hikmetler vardır.
Lüzumsuz, zaruretsiz, faydasız ağaç kesenler, yeşillikleri tahrip edenler cânidir, katildir, hayduttur, şakidir, günahkardır.
Bu memlekette son yıllarda korkunç bir ağaç ve yeşil katliamı olmuştur. İstanbul'un ciğeri mesabesindeki ormanların çoğu rantçılar tarafından tahrip edilmiş, betonlaşmaya açılmıştır. Üçüncü Boğaz Köprüsü ile son kalan ormanlar da yok edilecektir.
Ormanlarımızı, bitki örtümüzü, yeşilliklerimizi tahrip edenlere, bu tahribata göz yumanlara, fırsat verenlere beddua ediyorum.
Şâir "Yaş ağaca balta vuran el unmaz" demiş... Ağaç ve bitki katillerinin iki yakaları bir araya gelmesin.
Uçakla seyahat ederken, açık ve berrak havalarda pencereden kıraç, çorak, ağaçsız, bitkisiz, yeşilliksiz topraklarımıza, erozyonla akıp gitmiş yamaçlara, tepelere, vâdilere bakarak keder içinde kalıyorum.
Param ve imkanım olsa, icabında uçaktan tohumlarını serperek böyle yerlerde aylandoz ağaçları bitmesini sağlarım. Bir hafta önce otomobille giderken, bir kayanın yarığında bitmiş böyle bir ağaç gördüm. İki metre kadar boy atmıştı...
En hakir bir çalı, en değersiz bir ot, en ufak bir yeşillik, hatta bir kayanın üstündeki yosun bile berekettir, rahmettir, yümndür.