Yeni bir “cehalet çağı” mı?
Ekranda derisi kemiğine yapışmış çocuk görüntüleri…
Ekranda atom bombası görüntüsü…
Ve ekranda atom bombası sonrasında enkaza dönen Hiroşima ile Nagazaki şehirleri.
Bir süredir her yerde içimizi karartan bu tür görüntüler var…
Bu tür görüntüler eşliğinde, dünyanın geleceğine ilişkin olarak karanlık tablolar çiziliyor.
Küresel ısınma sebebiyle kuruyacak nehirler yüzünden devletler “su savaşları” başlatacakmış…
Yokluk, yoksulluk, kıtlık dönemine girilecek ve bu yüzden “açlık savaşları” çıkacakmış.
Merak ediyorum: Yiyecek bir lokma ekmekle bir yudum temiz su olmadan yıllarını yaşayan Somali insanı için bu tehditler ne ifade ediyor acaba?
“Eşitleneceğiz” diye seviniyor mu, “vah vah” edip üzülüyor mu?
Yoksa “Paylaşmayı bilmeyenlerin akıbeti işte budur, Allah insanı işte böyle terbiye eder” diye düşünüp haline şükür mü ediyor?
Allah’ın kâinata koyduğu ve “tasarruf” şartıyla insanların istifadesine sunduğu kaynakların hoyratça tüketilmesi karşısında hayat “pes” etme noktasına geldi.
Başka ne olabilirdi ki?
Tüm nimetlerin bir sınırı olduğunu düşünmeden yıllar boyu ürettik. üretimi artırmak için daha büyük fabrikalar kurduk. Daha büyük fabrikaların bacalarından püsküren daha çok zehirle yeraltı, yerüstü nehirlerini kirlettik. Kirlilik nehirler vasıtasıyla hem çevreye yayıldı, hem de denizlere taşındı.
Bitki türleri, hayvan türleri yok olmaya başladı.
Ozon tabakasının delinmesi ciddi bir uyarı idi, ancak “daha lüks bir yaşam sürme”, bunun için de daha fazla üretip tüketme ihtirası gözlerimizi fena halde karartmıştı…
Kıyametin yaklaştığını görmezden geldik.
Allah’ın koyduğu nizamın üzerinde yürüyen ekolojik dengenin bozulmaya başladığını görüyor, üstelik nimetlerin ve kaynakların sınırlı olduğunu biliyorduk, ancak ihtiraslarımızın öylesine esiri haline gelmiştik ki, görmezden, duymazdan, bilmezden geliyorduk.
Ve en acısı, “Allah’ın hesabı”nı hiç hesaba katmıyorduk…
Bunu hesaba katmaya başlandığımızda ise iş işten geçmiş, artık olan olmuştu.
Bir yanda “küresel ısınma”…
Bir yanda “sera etkisi”…
Ve susuzluk, yokluk, kıtlık tehdidi altındaki bir dünyada yaşama stresi…
Açlık-susuzluk tehdidine dayalı olarak çıkması çok muhtemel savaşların acısı!
İnsanoğlu bu kertede bile ekmeğini paylaşmayı bilmiyor…
Bu kertede bile bencil, egoist, narsist bir yaşamı seçiyor.
Hayat neredeyse “cahiliye devri”ne döndü.
Oysa “Alemlere rahmet” olarak gönderilen bir Peygamber-i âlişan vardı. Kaynakların kıyamete kadar yetmesi için önerilen “tasarruf” ahlâkını hem yaşıyor, hem de yaşatıyordu.
Sadece kendine yaşayan cahiliye toplumu, onun getirdiği “Yürek İnkılâbı” sayesinde “Saadet Devri”ne geçmiş, bencilliği yenip “infak=yardımlaşma” ile buluşmuş, kin tufanı yürekler sevgiyle çarpmaya başlamıştı.
“Kin”in önüne “din”i, intikam duygusunun yerine affı koymuş, bağışlayıcılığı insanlığın gereği saymış, bu çerçevede kendisine zulmedenleri, düşsün diye geçeceği yollara çukur açanları, ambargo koyup açlıktan öldürmeye çalışanları, nihayet çok sevdiği Mekke’den Medine’ye göçmesine sebep olanları, hatta sevgili amcasını öldürenleri affetmişti.
öte yandan, salt kendine yaşayan bencil bir toplumu “yardımlaşma kültürü”nün mimarı yapmıştı.
Bu çerçevede toplumun büyük çoğunluğu sevgiyle buluşmuş, sevgi ekseninde birbirleriyle kucaklaşmıştı…
Böylece, “Cehalet Devri”, “Saadet Devri”ne dönüşmüştü…
Dünya bir bakıma yeniden bir “Cehalet Devri”ne girdi. İnsanlar o dönemin insanları kadar bencil, sorumsuz, düşüncesiz, ahlaksız, zevk ve safa eksenli yaşamaya başladı…
Tıpkı o zaman olduğu gibi kadınlar “seks objesi” gibi görülüyor, “eğlence sahnesi”ne itiliyor, “eğlence aracı” yapılıp bir bakıma köleleştiriliyor…
Kimi zaman da inancı, kıyafeti, ibadeti, siyaseti yüzünden erkek egemen toplumun “kamusal alan”ının dışına atılmak suretiyle, kadın, bir anlamda diri diri gömülüyor!
Yani, büyük ölçüde dünya, bir “Cahiliye Devri” anlayışı içinde. üstelik bu tabloyu değiştirip insanları cehaletten saadete geçirecek bir Peygamber gelmesi ihtimali de yok.
Ama o Peygamber’in sünneti var, öğretisi var…
Peygamber öğretisinin Osmanlı ceddimiz tarafından hayata geçirilişi var.
“Peygamber duruşu”nu Osmanlı örneği ile bütünleyebilirsek, bunalan dünyaya “Yeni Bir Yaşam Projesi” sunabiliriz.
İşin bu tarafını da yarın konuşalım inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.