Kemâl-i ciddiyet?

Kemâl-i ciddiyet?

Kurultay konuşmasını televizyondan dinledikten sonra fikrim netleşti: CHP'nin iktidara gelmek gibi bir derdi yok. En azından yönetici durumundaki CHP'liler için bunu rahatlıkla ileri sürebilirim.


Mâlum hesap; CHP'nin oy yüzdesi % 21'le 29 arasında gel-git halinde. İktidar olmak için -en iyi ihtimâlle- % 29'un üstüne on puan daha koymak lâzım. Nerden gelecek 10 puan; elbette daha önce CHP'ye oy vermemiş vatandaşlardan. Peki, CHP, kendine daha önce oy vermemiş seçmenleri kazanmak için ne yapıyor? Hiçbir şey yapmıyor; nitekim kurultay konuşmasının bütün maksadı mevcudu korumak, pekiştirmek ve sertleştirmeye yönelikti; bu amaca ulaşabilecekleri dahi şüphelidir.

Kılıçdaroğlu yönetiminde CHP yeni bir ideolojik savruluşun eşiğinde görünüyor. "Yoldaş" tâbirini ilk kullandığında dil sürçmesi sandım, değilmiş. Sağ seçmen, burnuna bayat balık kokusu gibi tüten bu tâbiri sevimli bulmaz; Baykalcı ve "Sav"cı takımdan CHP'lilerin de "Yoldaş" diye tesmiye olunmaktan haz edeceklerini sanmam. Sovyet tipi Komünist jargonun uğursuz kelimelerinden biri, ulusalcı CHP'ye yakışmıyor.

Derken kameralar, CHP Pendik Gençlik Kolları'nın pankartına dönüyor: "68 rûhuyla halkın iktidarını kurmaya geliyoruz" vecizesinin sol tarafında Deniz Gezmiş, sağ tarafında Kılıçdaroğlu'nun resimleri görülüyor fakat Kılıçdaroğlu'nun portresinde bir tuhaflık var. A, başında Che'nin ünlü beresi! Ortasında da, vaktiyle Kremlin sarayının çatısında bütün dünya proleterlerine devrim sinyalleri çaktıran o yıldız. İyi de, bu bere ve niçin iki paralık bir fotoşop oyunu ile gariban Kılıçdaroğlu'nun başına geçirilmiştir? Bari kalpak koysaydınız ey azizler, oldu mu şimdi?

Belli ki "Kemâl-i ciddiyet"le hazırlanmış ve özene-bezene kurultay salonuna asılmıştır fakat bende nedense "Revizyonist güçler"in karşı devrim atağı, drijanist bir provokasyon hamlesi gibi göründü. Yahu resmen komik. İnsan partisinin umut vaaden yeni liderine böyle hazırlıksız şaka düzenler mi?

Benim için mahzuru yok. Matah şeyse, seçime bir şey kalmadı; mitinglerinde Che'nin yıldızlı devrimci beresini taksın; hoparlörlerden "Bella Ciao" nağmeleri yükselsin. (Bizim solcu takımı nedense bu şarkıya hep "Çav Bella" diyorlar. En iyi yorumu Anita Lane'inkidir; nerden biliyorsun diyeceksiniz; vaktiyle Engin Ardıç yazmıştı da oradan!) "68 Rûhu"nu seçim meydanlarına indirmek için partizan CHP'li basınımızın yandaş kalemleri ruh çağırma seansları düzenlesinler. Ruh gelsin, masayı taktaklasın! Ecevit'in güvercinleri uçurulsun, devletçilik (Halkçılık değil üstâd, mis gibi Devletçiliktir o; anladın!) ihyâ edilsin. Her ev kadınına maaş (Erkeklere zırnık yok; paraları birahanelerde çarçur ediyor hayırsız herifler!), YÖK kalksın; öğrenci kolektifleri üniversite yönetimine gelsin; herkese burs ve yurt. CHP iktidarda!

Güzel de, bu anlatılanlar beni heyecanlandırmak yerine zihnimde niçin, "Cüzdanına dikkat et; ketenpereye gelme, buradan uzaklaş!" komutu yollayıp durmaktadır?

Kürt meselesini adıyla sanıyla doğru dürüst "imâ" bile edemezken, "Bu konuda en tutarlı, en doğru düşünceyi üreten parti CHP'dir. Baştan beri 1989'da raporumuzu yazdık. Şimdi yeniliyoruz raporu. Toplumsal uzlaşmayla, kardeşçe çözeceğiz" neviinden mizah edebiyatına geçecek lâflar CHP'lilerin karnını doyurabilir; peki ömründe CHP'ye hiç oy vermemiş bir Kürt vatandaşın içini ısıtır mı?

Uzatmayalım; CHP'li delegelerin, seçmenlerin, yandaş gazetecilerin samimiyetle CHP'yi iktidarda görmek istediği açık fakat partiyi yönetenlerin etki alanını genişletip hakikaten iktidara yürümek gibi bir sıkıntıları yok gibi geliyor bana.

Kahvemi içtim, telvesini soğuttum. Başı bereli birine bir yol görünüyor ammaa 6 ay mı desem, 8 ay mı desem, fakat seneye kalmaz azizim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi