Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Giden memnun değil ki yerinden, dönüyor!

Giden memnun değil ki yerinden, dönüyor!

Şarkılarımızda, türkülerimizde ve şiirlerimizde “gitmek”le, ya da “dönmek”le ilgili sözler çoktur... Meselâ, “İstanbul’a giden yari”nin özlemini çeken bir kadın, şöyle seslenir türküde;
“Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun...
Gördün güzelleri, beni unuttun!”
Meselâ “Sessiz Gemi”den bir kıt’a:
“Birçok giden,
Memnun ki yerinden,
Çok seneler geçti, çok seneler geçti
Dönen yok seferinden.”
Şu “kıt’a” da Feridun Düzağaç’ın “Buralardan Gitme” adlı şiirinden:
Buralardan gitme... Buralar gitsin, sen gitme
Buralardan gitme... Buralar gitsin, sen gitme
Gitmek çözecekse, biri gidecekse, buralar gitsin
Sen gitme... Sen gitme!”
Bir de, Muazzez Abacı’nın seslendirdiği şarkının şu sözleri:
“Gitmek mi zor, kalmak mı zor
O sabahı gel bana sor
Ayrılığı, gel bana sor.”
DÖNMEK BİR MODA!
Gördüğünüz gibi;
Hemen herkes, “kendi ruh hali”ne göre şiirler yazmış, türküler/şarkılar söylemiş... Kimine göre “gitmek” zor, kimine göre “kalmak!”
“Gidenler” gerçekten “memnun” mudur yerinden?.. Onun için mi “dönen” yok?..
Hiç sanmıyorum...
Eğer “memnun” olsalardı, dönmezlerdi!..
Hele hele, “7 defa gidip, 8 defa dönmezlerdi!”
“Dönmek”, Türkiye’de bir moda!..
Kimi “gittiği yer”den dönüyor,
Kimi de, “verdiği söz”den!..
Dedik ya, “dönmek” moda!..
“İlk dönen” malûm... Süleyman Demirel; “7 defa gidip, 8 defa döndüğü” halde, aklı hep dönmekte!.. Kendisi dönmese bile, “emanetçi” bulup, bir “fırıldak”lar döndürüyor!..
“Dönen”ler listesi kabarık!..
Devlet Bahçeli’den Mesut Yılmaz’a, Erbakan Hoca’dan Hüsamettin Cindoruk’a kadar herkes döndü!..
Bay Baykal’dan sual edecek olursanız, cevaben derim ki;
Çağırsalar; o da anında döner!..
SEN GİT, ÇİLLER GELSİN!
Bugünlerde; “Gitmek mi zor, kalmak mı?” şarkısını en çok dillendirenlerden birisi de Hüsamettin Cindoruk olsa gerek!..
Gerçi o, “gitmeye” çoktan razı da, “koltuk boş kalacak” ondan gidemiyor!..
Geçenlerde Balıkesir’de yaşadığı “manzara”ya baktım da, acıdım kendisine... “28 Şubat Süreci”nde bu millete yaptıklarını bildiğim halde; “Oh olsun, canıma değsin” diyemedim!..
Sadece “aciz”liğine acıdım!..
Televizyondan izlemişsinizdir...
Tarih 19 Aralık 2010... Demokrat Parti Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk; kürsüye çıkmış, partisinin “Balıkesir İl Kongresi”nde konuşuyor...
Aaa, o da ne?!?..
Aşağıdan “partililer” bağırıyor:
“Artık Çiller’i istiyoruz!”
Ne yalan söyleyeyim;
Ömrüm boyu “siyaset”le ilgilendim ama, bir genel başkana böyle “hakaret” edildiğini, bir genel başkanın böyle “aşağılandığını” hiç görmedim!..
Resmen “madara” oldu!..
Hatta, “maskara” oldu!.
Şu hâle bakın;
Adam kürsüde konuşuyor ama partililer; “Sen git, Tansu Çiller gelsin!” diye bağırıyor!..
Bırakın “kongre”de böyle bir slogan atmayı, bu lâf “kavgada” bile söylenmez!..
Hüsamettin Cindoruk, elbette kızdı, elbette öfkelendi... O öfkeyle de dedi ki;
“Bu arkadaşımızın adresi belli!.. Gidin, çağırın gelsin... Ben yerimi O’na bırakacağımı söyledim, daha ne diyeyim.”
Salondan sesler yükseliyor:
“Başbakan Çiller!..
Artık Çiller’i istiyoruz”
Ne desin Cindoruk;
“Ne bağırıyorsunuz, gelmiyor işte!”
Aşağıdan cevap veriyor partililer;
“Gidip getireceksin başkan!”
İşte bu söz, patlattı Cindoruk’u:
“Burası parti kongresi, karşınızda partinin genel başkanı var... Öyle bağırıp çağırmakla olmaz. Hiç kimse sizin uşağınız değil... Oturup dinleyeceksiniz. Bizim de çocuklarımız var... Ama biz televizyon televizyon, kürsü kürsü, il il, ilçe ilçe dolaşıyor, fikirlerimizi söylüyoruz... Parti kongreleri yapıyoruz ama o hanımefendi hiç ortada yok... Şimdi çıksın söylesin. Ne yapacak, ne söyleyecek?.. Ben 1953 yılından beri bu partideyim... Böyle bir hakaret görmedim... Bu saygısızlığı yapan arkadaşlarımı ayıplıyorum.”
Anlaşılan o ki;
Cindoruk “gitmeye”, hele hele “PTT takılmaya” yani “pijama ve terlik”lerini giyip, “televizyon” karşısına geçmeye çoktan razı da, “gelen” olmayınca; mecburen ve mecburiyetten, birisi gelinceye kadar “koltuk dolduruyor” işte!..
Peki Tansu Hanım gelir mi?.. Gelirse; “masaya üç defa vurur” mu, bilmiyorum..
Çünkü Tansu Hanım gibi, “siyasî mevta”lar, ancak “ruh seansları”(!)nda çağrılınca gelirler!..
Gelirler, “fincan”ları oynatırlar (!) ve tekrar geri dönerler!..
“Mevta” ya, daha başka ne yapsın?..
Uzun lâfın kısası;
Benim bildiğim Tansu Çiller, “akıllı kadın”dır, ehh biraz da “ekonomi”den anlar!.. Dolayısıyla, “kâr-zarar” hesabını iyi yapar!.. Haa, Demokrat Parti’den bir “cacık” olmayacağını da çok iyi bilir!..
Hem dönerse ne olacak ki?..
Hani, “Erbakan, Başbakan” olsa, gider ABD’ye; “Erbakan’ın önünü ben keserim!.. İrtica ile mücadeleyi en iyi ben yaparım!.. Bana destek olun, bitireyim irticayı” diyebilirdi..
Ama, iktidarda Refah-Yol yok!..
Dahası, İsrail’in de pek kıymet-i harbiyesi yok, son yıllarda... Hani İsrail etkili olsa, giderdi Tel-Aviv’e; “Arz-ı Mev’ud topraklarında bulunmaktan büyük memnuniyet duyuyorum” filan derdi!.
Hatta, otururdu masaya ve İsrail’le yeniden “Savunma İşbirliği Anlaşması” imzalardı!..
Gelin görün ki; köprülerin altından çok sular aktı... Kırmızı Kitap’tan “irtica” kavramı çıkarıldı, “İsrail’le anlaşmalar” desen, “iptal” aşamasında!..
Böyle bir durumda, hiç döner mi Çiller?.. Hem, dönerse ne yapacak; “ülkeyi ve iktidarı” kime şikâyet edecek ki?!?..
Özetle; Tansu Hanım, “dönmez!”
Tabiî; bu durumda, Cindoruk’un “çile”si de, ancak “mezar”da son bulur!..
“Emanet” bu, ortada bırakılmaz ki!..
Bu millete çok çektirmişti!..
Şimdi, “mazlumların ahı” çıkıyor!..
Yine de, sevinemiyorum!..
ANLADI AMA YANLIŞ ANLADI!
Yalnız, bu “dönme” işini “yanlış anlayanlar” da var siyaset dünyasında!..
Süleyman Demirel’in; “7 defa gidip, 8 defa dönmesi”nin bir “marifet” olduğunu, “prim” yaptığını zanneden Kemal Kılıçdaroğlu gibi siyasetçiler; “Madem dönmek moda, o halde ben de dönerim!” deyip, başladı dönmeye!..
Habire dönüyor ama;
Hep, “Sözünden dönüyor!”
Bir “fırıldak” veya “vantilatör” gibi, o kadar hızlı dönüyor ki; “ağzından çıkan söz”ün daha tükürüğü kurumadan, “Ben öyle demedim” deyip, anında dönüyor sözünden!..
Biliyorsunuz;
“7 defa gidip, 8 defa dönen” Süleyman Demirel’in lâkabı “Çoban Sülü” idi... “Yalan”ları, “iftira”ları ve “sözünden dönüşleri”yle “Rekorlar Kitabı”na girmeye aday olan Kılıçdaroğlu’na da, bu gidişle “Yalancı Çoban” derlerse, hiç şaşmam!..
Bunca örnekten sonra; “şair”lere ve “şarkıcı”lara sormanın tam sırası değil midir;
Gidenler “memnun” olsalardı yerlerinden, “dönmek” için bunca çaba harcarlar mıydı?
Demek ki, memnun değiller!..
ERBİL DE DÖNÜYOR!
“Dönen”lerin, “dönme”lerin ve dahi “dönek”lerin mebzul olduğu bir ülkede, duydum ki; Mehmet Ali Erbil de “dönüyor”muş!..
Olayı biliyorsunuz;
Mehmet Ali Erbil, Star TV’de canlı olarak yayınlanan programında, “seyirci”lerle konuşurken, odadaki “kalabalığı” görünce şöyle demişti:
“Mum söndü mü yapıyoruz burada?”
Erbil’in bu sözleri İstanbul, Ankara ve İzmir’de protesto edilmiş, Doğan gurubunun büroları önünde toplanan Aleviler, Erbil’e sert tepki göstermişti... Ankara’daki eyleme Alevi Bektaşi Federasyonu Derneği Başkanı Ali Balkız da katılmış, Erbil’e ‘müsvedde’ diye hitap etmişti...
İşte bu olaydan sonra; “bileti kesildi” ve gitti Erbil!.. Ama, “dönmek” için de başladı kıvranmaya!..
“Kıvranmak” ne demek,
“Kıvırmaya” bile başladı!..
“Özür”ler diledi, “takla”lar attı hatta “Alevi Dedeleri”nin önünde el-etek öpüp, “semah”lar yaptı!..
Döndü de, döndü!..
O kadar döndü ki, “Kantar Ailesi”nin “Döndü”sü bile o kadar dönemezdi!..
Düşünebiliyor musunuz;
Dedesi Şeyh Esad Erbili Hazretleri’nin yolundan gitmeyen bir adam, “Dede’lerin yolları”nda pabuçlar eskitti!..
Duydum ki; bu “düşkün” halini gören “Dede”ler, sonunda affetmişler onu!..
Anlayacağınız;
O da “dönüyor”muş!..
Haa sahi;
Eli kulağındaymış; “Ecevit’in kemiklerini sızlatma” pahasına Kemal Derwish de, “CHP’ye dönüyor”muş!..
Anlayacağınız;
Dönen dönene!..
Tabiî, “dönmeyenler” de var!..
Turhan Çömez var, Bedrettin Dalan var, Cem Uzan var, Gülseven Yaşer var!..
Onlar; gittiler, dönmediler!..
Demek ki, yerlerinden memnunlar!
Ama, onlar da dönecek!..

Malatya’dan “acil” kodlu mesaj
Mektup; bir “telgraf” kadar kısa ve “acil” koduyla geldiği için; ne “ayrıntı”larına girebildim, ne de “araştırma” yapabildim...
Efendim, “acil” koduyla geçilen mesaj şu:
“Bizler, Malatya’nın Doğanyol ilçesine bağlı Gökçe beldesi halkı olarak, beldemize Karakaya Barajı’ndan su verilmesini talep ediyoruz.”
Bu “su”yu niye talep ediyorlar?..
Çünkü efendim, beldedeki “200 bin kayısı fidanı susuzluktan kurumak üzere” imiş!..
Gökçe Beldesi sakinleri; Başbakan Tayyip Erdoğan ve Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’nun duruma acilen el koymasını ve beldelerine “Karakaya Barajı’ndan su verilmesini” talep ediyorlar.
Sayın Erdoğan ve Sayın Eroğlu’nun; “zaten bilgi sahibi oldukları” bu konuda, “gerekeni bir an önce yapacaklarını, en kısa zamanda ödenek çıkartıp, belde halkının mağduriyetini gidereceklerini” umuyorum...
Ve yine umuyorum ki; verecekleri “müjdeli” bir haber; hem “kayısı fidanlarını kurumaktan” ve hem de belde halkını “ağlamaktan” kurtaracaktır!...
Ve tabiî, “bol bol dua” alacaklardır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi