PKK ve BDP “Ergenekon maşası” mı?
Şimdi sizlere, “3 ayrı olay” aktaracağım... Bunlar, ilk bakışta “birbirinden bağımsız” haberler gibi görülüyor... Ama, öyle değil...
“ortak noktaları” var... Ben, bu “ortak noktaları” söylemeyeceğim... Sadece “3 ayrı olayı” aktaracağım ki, kararı siz veresiniz...
SAVAŞ GEMİSİNDE KAÇAK SİGARA!
“Birinci olay” şu:
Erdek Deniz Üs Komutanlığı’na bağlı Edremit adlı savaş gemisi, Mayıs ayında “İspanya’daki NATO görevi”nden dönerken, Balıkesir Emniyet Müdürlüğü’ne “kaçakçılık ihbarı” yapılır... Balıkesir Emniyeti’nin, durumu “askerî savcı”ya bildirmesinden sonra; Erdek Askerî Limanı’na demirleyen “askerî gemi”ye baskın yapılır!..
Yapılan aramada; “savaş gemisi”nin, “zula” tabir edilen gizli bölmelerinde, “5 bin paket sigara ve 300 şişe viski” bulunur!..
Bu “skandal”la ilgili olarak Askerî Savcılık “kaçakçılık soruşturması” başlatır!..
Ve 23 Kasım’da kararını verir:
“Kovuşturmaya gerek yoktur!”
Niye yoktur?..
Çünkü efendim; “30 civarındaki gemi personeli”nin hepsi “tiryaki” ve “alkol kullanıcısı”dır!..
Peki ama, “Yüzer Birlikler Yönergesi” öyle demiyor ki!..
“Yönerge”ye göre; bir personelin; “En fazla 20 paket sigara, 2 şişe içki getirme hakkı” var!..
Peki, “cephanelikte bulunan 5 bin paket sigara ve 300 şişe viski” de ne demek oluyor?..
Bu, bir “kaçakçılık” değil mi?..
Askerî Savcılık; “Kovuşturmaya gerek yoktur” deyip, skandalı “örtbas” ettiğine göre, “durumun yorumu”nu sizlere bırakıp, başka bir olaya geçelim...
DHKP-C’DE ÜMRANİYE BOMBASI!
Efendim, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapılan “DHKP-C Operasyonu”nda elegeçirilen “2 el bombası”ndan biri, 2007 yılında Ümraniye’de elegeçirilen “Ergenekon bombalarıyla aynı kafileden” çıkmış!..
Malûm, “Ümraniye’deki gecekondu”da elegeçirilen o bombalar, bir “astsubay”a aitti...
30 bombadan 3’ü, Cumhuriyet Gazetesi’ne atılmıştı!..
Gazetelerde, “DHKP-C üssünde Ümraniye bombası” başlığı ile verilen haber özetle şöyleydi:
“MİT, örgütün sansasyonel bir eylem hazırlığında olduğu istihbaratını İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bildirdi. Nurtepe ve Gürpınar’daki operasyonlarda yakalanan Nurhan Yılmaz’ın terör örgütüyle, Ergenekon arasındaki bağlantıyı sağladığı öne sürüldü.”
Sizler; “DHKP-C ile Ergenekon’un ne ilgisi olabilir ki?” diye sormaya devam edin, ben sizlere bir “bomba haber” daha aktarayım:
BAHRİYE ÜÇOK’U KİM ÖLDÜRDÜ?
Gazetelerdeki haber, özetle şöyle:
“Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ele geçen krokiler ışığında Poyrazköy’de yapılan kazılarda 10x15 cm ebadında “Delta Sheet” olarak adlandırılan kâğıt bomba bulundu.”
Peki, bu “Delta Sheet” adı verilen “kâğıt bomba”nın özelliği ne?..
Bu özelliği anlamak için, gelin, “20 yıl öncesine bir yolculuk” yapalım...
Bahriye Üçok; 6 Ekim 1990’da Ankara’nın Çankaya ilçesindeki Köroğlu Caddesi’nde bulunan evine Ekspres Kargo tarafından ulaştırılan ve gönderici olarak İlmi Araştırmalar Vakfı’nın göründüğü kitap paketini açmaya çalışırken meydana gelen patlamada ağır şekilde yaralanmıştı. Hacettepe Tıp Fakültesi Acil Servisi’ne kaldırılan Üçok, aynı gün saat 20.00 sıralarında hayatını kaybetmişti.
Üçok’u ölüme götüren paketin içine “Delta Sheet” adlı bomba yerleştirilmişti, iyi mi?..
Hatırlarsınız; o dönen MİT Müsteşarı olan Teoman Koman, bazı gazetecilere brifing verirken, “Bahriye Üçok cinayeti” ile ilgili olarak da şunları söylemişti:
“Aslında biz bu konuda istihbaratı almış, Bahriye hanımı bombalı paket tesbiti konusunda eğitmiştik ama yine de kurtaramadık.”
İşin tuhaf tarafı;
Bu bombalı paketi kabul edip, Bahriye Üçok’un adresine gönderen ve adı “kargocu kız”a çıkan Gülay Calap, verdiği ifadelerden sonra kayıplara karışmış, 16 Ocak 1994’te İzmir’de, “Türkiye Devrimci Halk Partisi İzmir Sorumlusu” olarak gözaltına alınmış, “22 yıl 6 ay hapis cezası”na çarptırılmış, 12 yıl hapis yattıktan sonra serbest bırakılmıştı!..
Olay buydu... Ama bazı “embesil sığ”lar ve “besili sığır”lar, hâlâ Üçok’u “dinci”(!)lerin öldürdüğünü iddia eder!..
Hem de, “kargocu kız”a ve onun “illegal bağlantıları”na rağmen!..
Eee, insan “sığ” ve “sığır” olunca, onlara lâf anlatmak, “deveye hendek atlatmak”tan zor oluyor elbet!..
BDP’Yİ KİM KULLANIYOR?
Okudunuz işte... “Asker”lerden, “kaçakçılık”tan, “bomba”dan, “DHKP-C”den, “Ergenekon”dan ve “TDH-P”den bahsettik!..
O halde, işin içine bir de PKK’yı katalım da, tam olsun!..
Diyeceksiniz ki;
PKK’nın; “Asker” ve “Ergenekon”la ne gibi bir bağlantısı olabilir ki?..
Bakmayın “diyeceksiniz ki” dediğime...
Çünkü bunu “diyenler” çok!..
Önceki günkü manşetimizde;
“BDP’yi ETÖ kullanıyor” dedik ya; adeta “telefon yağmuru”na tutulduk... Bizim, “Kürtlerin haklı isteklerine karşı çıktığımızdan” tutun da, “BDP üzerinden Kürt düşmanlığı” yaptığımıza varıncaya kadar, neler söylendi, neler!..
Sanıyorum, çoğu “BDP’li fanatikler” idi...
Bunları söyleyenlere de açıkça ifade ettiğimiz gibi; biz, kesinlikle “Kürt halkı” ile BDP veya PKK’yı ya da KCK’yı aynı kefeye koymuyoruz.
Biz inanıyoruz ki;
Kürt halkı “dindar”dır, “mütedeyyin”dir, “Allah” nedir, “peygamber” nedir, bilir... Ama BDP’lilerin hele hele PKK’nın o taraklarda bezi yoktur... Çünkü PKK, “Ateist ve Marksist bir örgüt”tür, dolayısıyla Kürt halkını temsil edemez!..
BDP’liler açık ve net konuşmalıdır;
Kürt halkının, “İki bayrak!.. Demokratik özerklik!.. Ayrı parlamento!.. Ayrı ekonomik yapı!.. Ayrı Öz Savunma Gücü!.. Kısacası Özerk Kürdistan Yönetimi” gibi bir talebi var mıdır?..
Hayır, kesinlikle yok!.. “Kürt nüfusu”nun büyük çoğunluğu bu taleplerden habersizdir!..
O halde, nereden çıkıyor bu “zırva”lar?..
Bu “kışkırtma” ve “çözüm sürecine suikast” girişimleri nereden çıkıyor?.. Çıkıyor, çünkü bunlar; “İmralı ve PKK’nın siyasi talebi”dir!..
Bunların derdi, “Kürtlere özgürlük” filan değil, tam aksine “Kürtlere hükmetmek”tir!..
Evet, bunlar; “Bölgede egemenlik” kurup, “Kürtlere tahakküm” etme peşindedir!..
“SAVAŞ” KARARI NİYE ALINDI?
Bunu, önceki günkü manşetimizde belki tam olarak ifade edemedik... Ama; “Balyoz Dâvâsı’nın başladığı, Poyrazköy’de cephanelik çıktığı” bir dönemde, BDP’nin “iki dil” ve “özerklik” talebinde bulunmasının, hem “gündem değiştirme amaçlı” olduğunu, hem de bunun bir “Ergenekon senaryosu” olduğunu belirterek, “tezgâh”a dikkat çektik!..
Öyle ya;
Türkiye’de, ne zaman “Ergenekon’a yönelik bir operasyon” olsa, ne zaman “kritik bir süreç”ten geçilse; ya PKK giriyor devreye ya da BDP!
O halde;
PKK ile Ergenekon arasında bir “bağlantı” var ve “Ergenekon, PKK’yı kullanıyor!”
Vayy, sen misin bunu yazan?..
Telefonlar!.. Telefonlar!..
Ne “tevafuk”tur ki;
Bizim, “BDP’yi ETÖ kullanıyor” manşetiyle çıktığımız gün, Habertürk’ün manşetinde de, “PKK’nın karakutusu” olarak bilinen Nizamettin Taş ile yapılmış bir röportaj vardı...
“30 yıl boyunca PKK’nın içinde bulunan”, dahası PKK’nın yaptığı birçok “silahlı saldırı”yı yöneten Nizamettin Taş diyordu ki;
¥ “Silahlı mücadele 1994 yılına kadar geçerliydi. O dönem köylerin boşaltıldığı, faili meçhul cinayetlerin işlendiği bir dönemdi. Bunlar nedeniyle silah kullanmak örgüt içinde de haklı görülüyordu. Daha sonraki eylemler anlamsızdı.
Ancak 2004 PKK kongresinde, normal olmayan şeyler yaşandı ve PKK savaş kararı aldı.”
Soruyor Habertürk muhabiri:
“Yani PKK, bu savaş kararını kendi isteğiyle almadı mı?”
Cevap veriyor Nizamettin Taş:
¥ “Hayır, almadı!.. O dönemde AK Parti-Ergenekon denilen derin devlet arasında çatışma vardı. AK Parti’nin tasfiyesi için PKK devreye sokuldu. PKK’nın savaş kararı alması otomatik olarak PKK’yı, AK Parti’ye karşı Ergenekon’un darbe girişiminin aracısı haline getirdi. PKK bilerek ya da bilmeyerek Ergenekon’un bir parçası haline geldi. Zaten bunlar sonradan ortaya çıkan darbe girişimlerinden de anlaşıldı.”
APO’NUN AVUKATLARI ASKERÎ HELİKOPTERDE!
Ve çok çarpıcı bir itiraf:
¥ “İki avukatı, kongre sürecini Öcalan’ın talimatıyla belirledi. Bizzat tanık olduğum şeyler var. Öcalan’ın avukatlarını, bir seferinde Kandil’e askeri helikopter getirdi. Örgüt içinde de biliniyor. O iki avukatla birlikte birçok avukat, örgütteki görüş ayrılığı nedeniyle aylarca kamplarda kaldılar. Musul ve Bağdat’ta benimle ve karşı taraftaki isimlerle görüştüler.”
Ya sonra?..
Sonra şu olmuş efendim:
Bakmışlar ki, “savaş kararı”na karşı direniş var, avukatlar “Öcalan’ın talimatı”nı getirmişler;
“Örgüt yönetimini dondurdum...
Tek yetkili avukatlarımdır!”
Apo’dan yetkiyi alan avukatlar, “PKK Kongresi”ni toplayıp, “savaş” kararı aldırmışlar...
“Savaş” kararının alındığını gösteren “tutanak”lar ve “kongre görüntüleri” daha sonra ne olmuş, biliyor musunuz?..
“Devlet”e teslim edilmiş?..
Nasıl yani?..
Hangi devlete?..
Ve “kim” teslim etmiş?..
Elbette “avukat”lar!..
Yani, “Öcalan’ın avukatları!!!”
ONLAR DERİN DEVLETİN ADAMI!
Gerisini Nizamettin Taş’tan dinleyelim:
¥ “Evet, avukatlar teslim ettiler!.. Çünkü zaten o kararı çıkarmak için onları oraya Genelkurmay içindeki derin yapı göndermişti...
Sonra bu olay için ‘Habur’dan geçerken daha önce bizi hiç aramıyorlardı. Bu sefer aradılar ve görüntülere el koydular’ dediler.
Danışıklı dövüştü.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti sadece Ergenekon’dan ibaret değil. PKK da tamamıyla yapıya hizmet eden bir örgüt değil. Ancak bunların bizzat tanığıyım. Örgütün birçok eylemi şaibelidir. Reşadiye, Dağlıca, Aktütün eylemlerinin hepsinde şaibe ve büyük hatalar vardır.”
Gerisini söylemeye gerek var mı?..
Her şey, apaçık meydanda!..
PKK’nın her karar ve eylemi; “AK Parti İktidarı’nı düşürmek” veya en azından “zora sokmak” için tezgâhlanmış!..
HEDEF AK PARTİ!
Söyleyin Allah aşkına;
Sadece “PKK’nın talimatları”nı uygulayan BDP’lilerin şu son çıkışlarında bir “masumiyet” var mıdır?..
Bunlar, Ömer Çelik’in de dediği gibi;
“Siyasî suikast teşebbüsleri” değil midir?
Öyle sanıyorum ki;
“Seçim süreci”ne girildiği şu günlerde dillendirilen bu talepler ve “beş benzemez partiler” arasında sağlanmaya çalışılan “siyasî ittifaklar” da birer “Ergenekon tezgâhı”dır!..
Kısacası, “derin devlet” işbaşındadır!..
Hedef, “AK Parti’yi iktidardan indirmek!”
Sorarım size; yukarıdan beri anlattığım olaylar, “normal” mi?..
“Normal” derseniz, mesele yok!..
Ama, “anormal” diyorsanız “organizatör”lere dikkat edin!..
Kamu uzmanları... Eşitlik mi, kast mı?
Komisyonda görüşmeleri devam eden “torba yasa”da; “üniversiteden atılanlara af” var... “Üniversiteden atılmama” var... Bunlar gerçekten de “devrim” niteliğinde kararlar...
Bildiğim kadarıyla; “torba yasa”da, “kamuda çalışan uzmanlar arasındaki ücret farklılığını giderme ve eşitleme” de vardı... Ancak, “bazı eller” girdi devreye ve “iyi bir tırpanlama” yapıp, “eşitsizliğin devamı” konusunda değişiklikler yaptırdılar. Bu durumda, “kast” sistemi devam edecek...
Ama ben, Sayın Cemil Çiçek ile Hayati Yazıcı’nın; “uzman ayrımcılığını kaldırma” yönündeki sözlerinin takipçisi olacaklarını sanıyorum.