Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yeni bir yaşam tarzı

Yeni bir yaşam tarzı

Dünkü yazımızda dünyayı yaşanmaz yapan, iyice bunaltan olgulardan bahsetmiştik. Ayrıca da “küresel ısınma” yüzünden oluşacak susuzluk ve baş gösterecek açlık sebebiyle çıkması muhtemel savaşları hatırlatmıştık. Bugün “basiret yolu”nu tartışalım.
İnsanlık tarihine baktığımız zaman net bir şey görürüz: Ne zaman toplumlar şirazesinden çıkıp sapkınlığa kapılsa, felaketlerle burun buruna geliyor. (Kur’an-ı Hâkim bile, herhalde ibret almamız için, bunun örnekleri üstünde duruyor) O zaman da Allah. İnsanlığı sapkınlıktan kurtaracak bir peygamber gönderiyor.
Peygamber Efendimiz’den sonra peygamber gelmeyeceğine göre, bu işin içinden nasıl çıkacağız?
Müslüman, Musevi, Hıristiyan ayırımı yapmadan, öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Yaratıcı Kudretle aralarındaki yürek bağını koparmak, insanoğluna çok pahalıya patladı: Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyayı tehdit eden susuzluk ve açlık, nihayet bu eksende öngörülen savaşlar hep bu kopuşun sonuçlarıdır.
Madde için mânâyı dışladık, ancak maddiyatın sağlayabildikleri sınırlıydı; para insan ruhunu tatmin edemiyordu. Doyumsuz ve şaşkın kitleler uyuşturucu ile ölüm arasında gel-git kurdu. Uyuşturucu ve çılgın eğlence partilerinde aradıklarını bulamayanlar ise ya sahte bir peygamberin izinde toplu intihar seansları yapıyor ya da Rio Karnavalı örneğinde görüldüğü gibi “değişiklik olsun” diye kendilerini çılgın boğalara öldürtüyorlar!
Görünen o ki, fani lezzetlerle sınırlı materyalist hayat telakkisi mukadder noktaya geldi. Materyalizmin müritleri bir süre zevk-u sefa ile oyalandıktan sonra, kendilerini ve kendi geleceklerini yemeye başladılar.
Batılı gelişmiş toplumlar şu sıralar ölümlerden ölüm beğenme durumunda. çünkü fanî zevklerin çoğunu tattılar. Sanayinin ve teknolojinin kendilerine sunabileceği imkânların yanı sıra her türlü eğlenceyi yaşadılar. Böylece dünyevi maksatlarının ve hedeflerinin çoğuna ulaştılar…
Dünyevi maksatlarının ve hedeflerinin çoğuna ulaştıktan sonra da maksatsız ve hedefsiz kaldılar. Artık hayattan fazla bir beklentileri kalmadı.
Yanlış çizgide denenen yeni lezzetler, yeni zevkler ise ölümün kapısını aralıyor: Uyuşturucu, içki, fuhuş (AIDS) gibi ölümcül eğlenceler Batılı toplumları ruhsal anlamda bitiriyor. Her anlamda şiddet, boşluğun, başıboşluğun, nemelâzımcılığın ve hayata isyanın çocuğu olarak gelişiyor. Sırada muhtemelen başka ölüm tuzakları, başka Nemrut ateşleri var.
Eğer yeni bir “yaşam biçimi” geliştirilemezse, kadim Yunan, Roma ve Hıristiyanlık terkibinden doğan Batı Medeniyeti, öncelikle kendi çocuklarını, sonra da taklitçilerini (bizim durumumuzdakileri) felakete ve helâkete (yokluğa) sürükleyebilir.
Artık her şey gösteriyor ki, ne “aydınlanmacılar”ın öncülük ettiği maddeci reçetelerde varlık arayan Batı âlemi, ne de kendi varlık sebebini unutup onları şuursuzca taklit eden İslâm âlemi gidişattan memnun değil. Görüntü topyekün bir tıkanmayı işaretliyor (küresel ısınmaya bağlı olarak gelişen açlık ve susuzluk ihtimali).
Kısacası, beşerin beşer için bulduğu çözümler beşeriyete mutsuzluk getirdi. Batı dünyası, para ve güç kıskacına sıkıştırılmış maddeciliğe tıkandı.
Bu aşamada, yeni bir “hayat felsefesi”ne dünyanın gerçekten çok ihtiyacı var. Para yerine, önceliği “insan” olan yeni bir “düzen” kurulmalı. Tasarruf hayata geçirilmeli. Yardımlaşma ahlâkı yeniden inşa edilmeli.
Dünyanın tüm nimetleri tüm insanlara hakça ve âdil olarak bölüştürülmeli, yaşama hakkı başta olmak üzere, dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, tüm insanlar her türlü hak ve özgürlüklerden eksiksiz yararlanmalı…
İnsanın “ikinci sınıf”ı olmamalı: Başını açan da, kapatan da, pantolon giyen de, şalvar giyen de “birinci sınıf insan” sayılmalı.
Herkese inanç hakkı, ibadet hakkı, eğitim hakkı, ticaret hakkı, seyahat hakkı ve dilediği gibi giyinme hakkı tanınmalı… Okullar ve insanlar arasında hiçbir ayırım yapılmamalı.
Ancak böyle bir anlayış insanlığa huzur getirir, mutluluk getirir…
Derseniz ki, böylesine köklü bir değişimi ancak bir peygamber gerçekleştirebilir, o peygamber var: Muhammed Mustafa (s.a.v)…
Dünya yeni bir peygambere değil, “Cehalet Devri”ni “Saadet Devri”ne dönüştüren son Peygamber’in öğretisine muhtaçtır.
Hatırlayalım ki, âlişan Efendimiz’den önce hayat düşmanlık üzerine kurumsallaşmıştı. Kabileler kan dâvası güdüyor, hayata menfaat eksenli kavgalar hükmediyordu…
Kadınlar hayvan gibi sayılıyor, erkeklerin ihtiyacı kadarı ayrılıyor, gerisi “ihtiyaç fazlası” telâkki edilerek diri diri gömülüp öldürülüyordu…
Bunlar Efendimiz’in gelişiyle birlikte değişti: Kadın, kendi gerçeğine ulaşıp özgürleşti. Ve erkekle birlikte “Ekmel-i varlık” olup, Kur’an-ı Kerim’de verilmiş makamına ulaştı.
Düşmanlığın yerini “kardeşlik” aldı. öyle bir kardeşlik ki, Medine halkı (ensar), daha önce hiç görmedikleri Mekkeli (muhacir) kardeşlerine evlerini, imkânlarını ve yüreklerini tereddütsüz açtılar.
Kavga, düşmanlık ve kadına saygısızlık gibi yönelişler cahiliye alışkanlıklarıdır. Medenileşmenin temelinde barış, dostluk, kardeşlik ve insan (kadın) haklarına saygı var. Kadının varlığını kabul etmek için bazı ön şartlar ileri sürmek, kadını bir şekilde yok etmek anlamı içerdiğinden, bir cahiliye alışkanlığıdır.
Bunalan dünya yeni bir “Yürek İnkılâbı” bekliyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi