Yılbaşı armağanı
Ben sulugözün tekiyim. İyi şeylerde de ağlarım, kötü şeylerde de. Örneğin, bir sevdiğimden ayrılmak da ağlatır beni, bir sevdiğime kavuşmak da.
Son yıllarda, özel hayatımla, özel hayatımın aktörleriyle ilgili olarak üç kez hıçkıra hıçkıra ağladım.
İlki, 5 yıl önce. Hani, İstanbul'u teslim alan o müthiş karda. Saat 15.30 dolaylarında apar topar gazeteden çıkıp ertesi sabah 04.30'da eve varabildiğimde. Uykuya dalmamın üstünden bir saat ya geçmiş, ya geçmemişti. Eşimin feryadıyla sıçradım. "Kuşumuz öldü" diye haykırıyordu. Bahçemizde, her sabah güllerimizin üstüne konup yiyeceğini bekleyen bir güvercinimiz vardı. Eşim hep olduğu gibi o sabah da yemini serpmişti. Ama kar ve aşırı soğuk güvercinin duyularını köreltmiş, tetikteliğini zayıflatmıştı. Eşimin anlattığına göre, onun bu geçici duyu körlüğünü fırsat bilen bir kedi üstüne atlayıp kapmıştı. Tüylerini bulabildik. (Not: Bugün bahçemizde yüzlerce, yüzlerce kuşumuz uçup duruyor. Serçeler, saksağanlar, kumrular, güvercinler, zaman zaman martılar. Ve de cinsini bilmediğim, ilkbaharda gelen gerdanı portakal rengi dünya güzellerimiz. Ama o güvercini unutamıyorum.)
İkinci acım, sevgili Mustafa Sarıgül'ün armağanı kanaryanın vakitsiz ölümü oldu. Bugün bile ağlarım.
Üçüncüsünü ise geçen yaz iki cennet papağanımdan birinin ölümüyle yaşadım. Veterinere muayene ettirdik minnacık cansız bedenini. "Kalp krizi" dedi.
Ve bir de ne zaman "Allı turnam bizim ele varırsan"ın ezgilerini duysam, gözlerim Niyagara Şelalesi'ne döner.
Ve bir de Fransız ozan Jacques Prevert'in "Bir kuş portresi çizmek için" şiirini okuduğumda gözyaşlarıma hâkim olamam. Sabahattin Eyüboğlu "Bir kuşun resmini yapmak için" adıyla dilimize kazandırdı.
O şiiri size yılbaşı armağanı olarak sunmak istiyorum. Prevert'in meramını daha iyi anlatabilmek için hafif değişiklikler yaparak. (Not: Söylemesi ayıp olmazsa, Fransızcam iyidir.) O dizelerde sevginin, mutluluğun aslında parayla-pulla ilgisi olmadığını umarım duyumsayacaksınız.
Ve yine umarım, ağlamayacaksınız.
Hoş, ağlayabilirsiniz de; çünkü doğanın bir parçası olduğunuzu, mutluluk için mini minnacık bir kuşun kalp atışlarını hissetmenin bile yeteceğini fark edecek, bedeninizin veya belleğinizin bir yerlerine sığınmış canlıyı canlı yapan, yapması gereken duygularınızı uyandıracaksınız.
İşte efendim, benim siz okurlarıma yılbaşı armağanım.
Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin
Önce bir kafes resmi yapacaksın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizeceksin içine
Sevimli bir şey
Sade bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürüp bir ağaca
Asacaksın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda
Saklanıp bekleyeceksin ağacın arkasında
Ses çıkarmadan
Kımıldamadan
Kuş bazen çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de
Karar vermeden önce
Yılmayacaksın
Bekleyeceksin
Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin
Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarmak yok
Kafese girmesini bekleyeceksin
Girdi mi kafese
Fırçanla usulcacık kapısını kapatacaksın
Sonra kuşun bir tüyüne bile dokunayım demeden
Kafesin tüm tellerini teker teker sileceksin
Yerine bir ağaç resmi yapacaksın
Dallarının en güzeline konduracaksın kuşu
Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini
Ne de yaz sıcağında otlar arasındaki böcek seslerini
Sonra bekleyeceksin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü
Resim kötü demektir
Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık
Bir tüy koparacaksın usulca
Kuşun kanadından
Ve yazacaksın adını resmin bir köşesine
Nice yıllara sevgili SABAH okurları...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.