Bayram bayram
Başöğretmenim Hikmet Bey, her 23 Nisan Bayramında okulumuzun kapısında dikilir, biz Doğu Karadeniz’in meşhur nisan yağmurları altında ıslanırken nutkunu söylerdi: “Dünyada sadece sizin bayramınız var çocuklar, Atatürk bu bayramı size armağan etti.”
Bayramlı çocuk olmak güzeldi de, keşke onun yanı sıra ekmeğimiz de olsaydı…
Keşke doğru düzgün okulumuz, kitabımız, defterimiz, kalemimiz de olsaydı…
Keşke sular evlerimizin içinde aksaydı da, yaşlı halacığım yarım saatlik yoldan su taşımak zorunda kalmasaydı…
Keşke yolumuz, elektriğimiz, özgürlüğümüz de olsaydı.
Ben bunları düşününceye kadar Hikmet Bey nutkunu bitirir, ama nutuk bitinceye kadar da iliklerimize kadar ıslanırdık. Olsun: Hikmet Bey’e göre “Türk çocukları üşümez”di.
Nihayet sıra bayramımızı kutlamaya gelirdi: "Bayramınız kutlu olsun, çocuklar." Büyük bir istekle “sağol”u basardık. çünkü bu kutlama nutkun bitmesi anlamına gelirdi. Ama bizi askerleştirmeyi kafasına koymuş Hikmet Bey’i tatmin edemezdik: "Canlı, daha canlı, daha heyecanlı” diye azarlardı, “kahraman Türk çocukları böyle mi bağırır?"
Neden bizi bağırtmaya o kadar hevesli olduğunu anlayamazdım: Belki de bağıra-çağıra ilerleyeceğimize inanmıştı.Ne de çok bayramımız vardı. Bayramsız hemen hemen ay geçmezdi. Bu yüzden eğitimimiz aksardı, ama o yaştaki çocuklar eğitime aldırmaz, daha çok tatil diye sevinirdik bayramlara.
Başöğretmenime göre, büyük büyüklerimiz her şeyi bizim için yapmışlardı. Bizim istikbalimizi düşünmüşlerdi.
“Siiz gözümüzün bebeğii, memleketimiizin geleceğiii” diye başlayan kaç nutuk hatırlıyorum.
Büyüklerimiz bayramdan bayrama bizi kurşun askerler gibi dizerek anlamadığımız kelimelerle nutuk atmaya, zemheri soğuğu altında bizi tutmaya bayılırlardı. Bayram sanki bizim değil onlarındı. Onlar bizimle eğlenirlerdi.
Bizi gerçekten düşünselerdi mini minnacıklığımızı nutuk malzemesi yaparlar mıydı? Bizi her bayramda nutuk işkencesine tabi tutarlar mıydı? Tıkış tıkış sınıflarda, ahırdan bozma okullarda geleceğimizi vekil öğretmenlere emanet ederler miydi?
Unutamıyorum o günleri, inadına tekrar tekrar yaşıyorum ve parlak nutuklarla gerçekler arasındaki farka hâlâ şaşıyorum. “Bu bayram sizin bayramınız, çocuklar” dedikleri 23 Nisanlarda bile, kulaklarımızı çekerlerdi. Bizi bağıra- çağıra hizaya sokarlardı. Bir dakikalığına oturttukları makam koltuklarında kekeleyeceğimiz tek cümleyi bile ezberletmeye kalkışırlardı da, birkaç saniyecik olsun bize güvenmezlerdi. çünkü her şey köy enstitülerinde öğretildiği gibi olmalıydı...
çocuğa bir cümlelik bile hürriyet tanınmadıktan sonra, çocuğun babasını düşüncelerinden dolayı kelepçeledikten sonra, “çocuk bayramı” kutlamışsın neye yarar?
Milletin oylarını mahkemeye verirken, “Milli Egemenlik Bayramı” kutlamak da hiç mantıklı değil.
•
“Bu bayram sizin, çocuklar!”
Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit atarken eski hamam içinde, çocukların söz hakkı yokmuş, gerektiği kadar okulları, kitapları, yeteri kadar öğretmenleri yokmuş; oturmak için doğru düzgün sıraları, giymek için önlükleri, takmak için yakalıkları, çantaları-kara tahtaları, tebeşirleri, kalemleri yokmuş... Ama bayramları varmış...
Köylerin yolu yokmuş, suyu yokmuş, elektriği yokmuş; köylünün toprağı yokmuş, tohumu yokmuş; karnını doyuracak kadar ekmeği bile yokmuş…
üstüne üstlük, köylünün bayramı da yokmuş! Gece-gündüz çalışır, ama karnını doyurabilecek kadar bile kazanamazmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit atarken eski hamam içinde, bebeler doktorsuzluktan ölürken, babalar “lâikliğe aykırı olarak dini âyin yapmak”tan mahkeme mahkeme süründürülürken, köy enstitüsü mezunu öğretmenler, her şey sanki yolundaymış gibi, çocukların bayramını kutlarmış…
“Bayramınız kutlu olsun çocuklar!”
•
Okulumuzun çatısı akıyordu. Odunsuzluktan kış boyu titreşiyorduk. İki kişilik sıralara dörder dörder oturup ısınmaya çalışarak bir ağızdan bağırıyorduk: “Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Bir taraftan da “cumhuriyet-hürriyet” kafiyeli şiirler ezberlemekten anamız ağlıyordu.
•
Bugün yine bayram… çocuklarımız, tıpkı bizim gibi şarkılar söyleyip şiirler okuyarak “mutluluk gösterisi” yapacaklar… Yine “Sadece bizim bayramımız var” diye böbürlenecekler… Yine “Ne mutlu Türk’üm diyene” diye bağıracaklar. Ve yine muhtemelen Behçet Kemal şiirlerinden birini okuyacaklar…
“Güzel yurdum ellere bir mal gibi satıldı,
“Atamın gür kaşları birden bire çatıldı…
“Binerek, kendi gibi şahlanan kır atına,
“Haykırdı “alçak,” diye Sultan’ın suratına.
“çarpsa idi damarlarında halis Türk kanı,
“Satar mıydı Padişah keyfi için vatanı.”
NOT: Sayın Baykal “Cumhuriyeti CHP kurdu” deyince Atatürk’ün şu sözünü hatırladım: “Türkler demokrat, hür ve mes'ul vatandaşlardır… Türk Cumhuriyetinin kurucuları ve sahipleri bizzat kendileridir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.