Bugün 23 Nisan...
Parti kapatıyor insan...
Bugün 23 Nisan.
Milli Egemenlik ve çocuk Bayramı.
Ama ülkemizde daha çok “çocuk” bayramı olarak kutlanıyor.
İsabet de oluyor.
çünkü, böyle bir günü sırf “Milli Egemenlik” bayramı olarak kutlamak,gerçekten çok “çocuksu” olurdu.
öyle ya;
“Milli Egemenlik” bayramını kutlamamız gereken günde, “milli irade”nin içinde bulunduğu hale bakın.
Daha bir aç ay önce girdiği seçimde halktan iki kişiden birinin oyunu alarak iktidara gelmiş bir parti, kapatılma istemiyle mahkemeye verilmiş.
Milli irade “mahkemelik” yani.
Bize okullarda ne güzel anlatırlardı:
“Eskiden padişahlık vardı. Halk kendi yöneticilerini kendi seçemezdi. Sonra padişahlığı yıktık ve yönetimin halka ait olduğu Cumhuriyete geçtik.”
Valla doğrusu; bizim sistemimizde padişahlığın ortadan kalktığı kesin de, yönetimin halka verilip verilmediği hayli tartışmalı.
çünkü ülkemizde “milli irade” her zaman “en büyük sorun” görüldü.
çıbanbaşı.
Halk, kendisini adam etmekle ödevli büyüklerinin işaret buyurduğu partileri seçmek yerine, hep kafasına göre takıldı.
Böyle olunca da milli irade devletimizin gözünde hep bir korku ve tehdit unsuru olarak kaldı.
Serbest Fırka ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’yla başlayan parti kapatma hamleleri hep sürüp gitti.
Hatırlayın; kendisini Türk basının amiral gemisi olarak lanse eden gazetenin 28 Şubat sürecindeki o ünlü manşetini:
“Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin.”
Halledilecek olan ne?
Milli irade.
Milli iradeye “halledilmesi gereken bir iş” olarak bakıldığını bu manşetten daha iyi ne anlatabilir?
Her dönemde “bu işi halletmenin” bir yolu bulundu.
Kimi zaman doğrudan darbeler, kimi zaman etkili muhtıralar, kimi zaman yargı, kimi zaman medya, kimi zaman STK görünümlü silahsız kuvvetler, kimi zaman da “ortak bir çalışma” eseri olarak milli irade bir şekilde tasfiye edildi.
Şimdilerde “Bu defa da yargı halletsin” demek çok moda.
Ne diyordu Mümtaz Soysal Hocamız, birkaç gün önce katıldığı bir tartışma programında “Demokrasilerde partilere ceza sandıkta verilmelidir” diyen kişiye:
“Ne yani, 4 yıl daha mı bekleyeceğiz?”
Hocam haklı.
4 yıl geçer mi?
Hem, kısa sürede sonuç aldıran etkili yöntemler varken, niye bekleyeceksin ki?
Direkt kaleye gitmek varken, orta sahada top çevirmenin anlamı var mı?
Bugün Milli Egemenlik Bayramı.
O Milli Egemenlik ki, içinde belki de en az olan kesim millet.
O Milli Egemenlik ki, yetkili kurullar aracılığıyla kullanılıyor.
Hem de ne yetki!
Düşünün; Yüksek Mahkemede belki de bir tek kişinin parmağı, milyonlarca insanın oyundan daha etkili ve daha önemli.
Sadece partilerin kapatılmasında mı böyle?
Haşa.
Bugün Meclisin çıkardığı herhangi bir yasa, -isterse 550 milletvekilinin onayıyla çıkarılmış olsun- bir itiraz halinde Anayasa Mahkemesi’ne gidiyor.
Oradaki kararlar da genellikle oy çokluğuyla alınıyor.
Sizin Meclis olarak çıkardığınız bir yasa, üst mahkemede tartışıldı ve üyelerden bir kişi hariç oylamada eşit sonuç çıktı varsayalım.
İşte o anda gözler o bir tek kişiye dönecek.
O bir tek kişi evet derse yasa hayata geçecek, hayır dese geçemeyecek!
Şimdi, o mahkemedeki bir tek parmak, mecliste bulunan 550 milletvekilinin iradesinden daha etkili ve daha önemli olmuyor mu?
Nedir şimdi bunun adı?
Temsili demokrasi!.
Aslında biz 550 tane milletvekili seçeceğimize, o bir tek parmağı seçmek için sandık başına gitsek, milli irade daha güzel tecelli etmiş olmaz mı?
Bugün Milli Egemenlik Bayramı.
“Milli Egemenlik nerde” derseniz, söyleyeyim;
Mahkemede.
Bu ahval ve şerait içinde birisi size “Bugün Milli Egemenlik Bayramı” dediğinde “çocuksu” geliyor değil mi?
Bu açıdan, ülkemizde Milli Egemenlik ve çocukları aynı bayramda buluşturmak, hoş bir ironi belki de.
Ben şahsen “çocukça” hislerle doluyum bugün.
çocukların çocuk Bayramı’nı kutluyorum.
Büyüklerimizin de Milli Egemenlik “çocuksuluğunu.”
Neyse…
Bir çay olsa da içsek!..
-----------
münaşaka
İzmir’de 2 arkadaşlarından zorla 1’er YTL alan 5 öğrenciye toplam 15 yıl hapis cezası verilmiş.
Evet, 2 YTL’ye 15 yıl hapis.
Milletin toplam 50 milyar dolarını hortumlayan ve hepsi de elini kolunu sallayıp gezen bankacılar…
Şimdi bu habere, nasıl da kıs kıs gülüyorlardır!..
---------
sözünözü
çocuklarınızın sizi dinlememelerine üzülmeyin. Esas, sizin gittiğiniz yolu izlemelerinden izlemelerinden korkun.
(Robert Fulghum)