“Amca De Bakayım”
Allah insana konuşma kabiliyeti vermiş. “Rahman, Kur'anı öğretti. İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti.” (Rahman, 1-4)
Sûrenin başındaki bu bir satırlık kısım büyük bir gerçeği bildirmektedir: Sonsuz rahmet sahibi Allah, şefkatle yaratıp kemale erdirdiği insana olan rahmetini tamamlamak için Kur'anı göndermiş, onu cehalet ve dalalet karanlıklarından kurtarmış, bu Kur’an hidayetiyle aydınlıklara çıkarmış, mucize kelamı olan Kur'anı anlaması için, yarattığı bu insana düşünüp ifade etme kabiliyeti vermiştir.
Arapçada hayvanlara “behime, behaim” denir. Hala kullandığımız “müphem”den geliyor. Müphem, yani sözü anlaşılır değil. Enteresan değil mi? Eski filozoflar da insanı tanımlarken “hayvanun natık” derlermiş. Yani “konuşan hayvan”. “Hayvan” burada canlı demektir.
Geçmişte bazen öğrencilerden biri derste beni çok kızdırır da sabredemez, “hayvan” dersem, içime batar, öfkem geçince gider, gönlünü almak için başını okşar, “bilir misin oğlum, “hayvan” ne demektir?” diye sorardım.
Çocuk hala kafası bozuksa ses vermez, değilse güler, “biraz evvel dediniz ya hocam, ben demektir” der. Ben de “yok oğlum, “hayvan”, “canlı” demektir. Amma gene de sen sen ol, bana ‘ben de size “canlı” diyebilir miyim?’ deme!” derim. Herkes gibi o da güler, işi tatlıya bağlardık.
Evet, hayvanlar belki az kelimelerle de olsa, çok ilkel de olsa, kendi aralarında konuşuyorlardır. Bu muhakkaktır. Kur’an-ı Kerim’de, “Neml” suresinde karıncanın, hüdhüdün konuşmaları geçer değil mi? Feridüttin Attar’ın meşhur kitabı “mantıku’t tayr”ı bilmeyenimiz var mı?
Ama hayvanların bu konuşmalarını biz henüz anlayamıyoruz. Papağan ise, bizim sesimizi taklit edince, onu seviyor, konuşmasına, bebeğimizin ilk konuşmaları gibi bayılıyoruz. Bu yüzden fiyatını da yüksek tutuyoruz. Ama saçmalıklarını da kabul ettiğimiz için, sözlerini ciddiye almıyor, faraza “kahraman” dese sevinsek de, “alçak” dese kızmıyoruz. Kızacaksak da ona değil, “kim öğretti?” diye belletene kızıyoruz.
Mevlana’nın “Mesnevi”sinde “gülyağı şişelerini döken papağan” hikmetli hikayesi pek meşhurdur. İşte size bir papağan hikayesi daha.
Anlatılır ki adamın biri Kadıköy'de gezerken birinin papağan sattığını görmüş.
-Evladım bunlar konuşur mu? demiş.
-Tabi amcacığım, demiş.
-Bir tane bana ver, demiş. Ne kadar?
Satıcı :
-Üç milyon, demiş.
Adam almış eve getirmiş masanın üzerine koymuş. “Amca de bakıyım” demiş papağandan ses yok. Defalarca tekrarlamış ses yok. Kızmış ve tüylerini çekerek :
-Amca de bakıyım!
Papağandan yine ses yok.
Masa tüy dolmuş papağan konuşmamış. Sinirlenip bunu tuttuğu gibi kümese atmış. Ertesi gün yumurta için kümese gittiğinde ne görsün; her yer tüy dolu.
“Eyvah Tilki!” diye yavaş yavaş ilerlemiş, bir de bakmış ki ne görsün? Papağan tavukların tüylerini gagasıyla çekerek onlara:
-Amca de bakıyım, diyor…
Ayeti en başta yazdık. Buna göre Türkçeyi de, Kürtçeyi de, Arapçayı da, daha başkalarını da Allah öğretti canım. Yeter tüylerimizin yolunduğu artık, adamın bir dili var ve konuşuyor işte.
Bunu başımıza bela etmeye ne gerek var Allah aşkına?