Muhteşem Şark mı?
Muhteşem Yüzyıl adlı dizinin aldığı tepkiyi konuşuyorduk. Osmanlı padişahlarını zevk ve sefa düşkünü, ahlaki zaafları olan kişiler olarak lanse ettiği için tepki aldı dizi. Hükümet kanadından gelen tepkiyi ilk olarak Bakan Kavaf dillendirmiş ve bu tür tiplemelerin Oryantalist bakış açısıyla örtüştüğünü söylemişti. Biz de Oryantalist varsayımların neler olduğundan bahsediyorduk. Kaldığımız yerden devam edelim:
Şarkiyatçıların doğuyla ilgili çizdikleri çerçevede gelişmiş bir insandan –ki bu literatürde batılı insanla temsil ediliyor- farklı olarak doğulu insan yani Müslüman daha eksik olmak, akıl ve belki de daha da önemlisi hikmet yoksunu olmakla tasvir edilir. İnsandan “daha az” insan olan Müslüman dolayısıyla da batı tarafından kendisine çektirilen acıları bir yerde hak etmiştir, Batının penceresinden bakınca. Bunlar şarkiyatçıların doğuyla ilgili kanılarında öne çıkan temel özellikler. Karşımıza çıkan bir genelleme de doğulu insanın zevk düşkünü olarak çizilen tipolojisidir. Yani batıdan açılan Oryantalist pencereden doğunun insanı yani Müslüman, bizim şu anda yaptığımız tartışmada ise ‘Osmanlı’ Müslüman, ahlaki zaafları olan ve bunlara teslim olan bir karakter olarak temsil edilmektedir. İşte Bakan Kavaf’ın serzenişte bulunduğu da bu.
Ben bu konuyu basamak yaparak başka bir şey anlatmak istiyorum: Oryantalist literatürde gördüğümüz bu tipleme, bu son kriter göz önüne alınırsa batılı erkeğin bilinçaltının da bir yansımasıdır aslında -ve bahsettiğimiz literatürü bu batılı erkekler üretmişlerdir-. Bu ne demektir? Dini bir kenara koymuş, sekülerleşmiş, ilahi ve dolayısıyla ahlaki kurallarla bağını koparmış ve bu yolla özgürlük kazandığını düşünen batılı erkek kendi zevk ve sefasına düşkünlüğünü bir başkasının üzerinden ifade eder. Hedefinde sadece Müslüman erkek yoktur Oryantalistin. Aynı zamanda Müslüman kadın da vardır.
Hiç istisnasız konuyla ilgili literatür İslam ülkelerindeki kadını saygıya değer bir varlık, yaratılış ürünü olarak görmez, objeleştirerek, yukarıda geçen tartışmadaki zevk ve sefa aracı olarak tasvir eder. Dikkat ederseniz bu da yine Batı toplumlarında ‘yerli’ yani batılı kadınların içinde yaşadıkları dünyada nasıl konumlandırıldıklarıyla yakından alakalıdır. Batılı erkeğin, batılı kadını materyalizmin merkezine yerleştirmiş olması, diş fırçasından tutun da arabaya kadar bir dizi ürünün satışında kadın bedeni üzerinden “market” oluşturmasıdır konu.
Peki Oryantalist, doğulu Müslümanı belli bir kalıba koyarken Müslüman ne yapıyor? Batının onu indirgemişliğiyle mücadele mi ediyor.
Hayır. Bilakis Türkiye’deki bazı tartışmaları baz alırsak katkıda da bulunuyor. Batının eline yer yer kendi de done veriyor. Yakınmaya gelince yakınıyor ama. Mesela, bu batılılar filmlerinde bizi neden bilmem kaçıncı yüzyılda kalmış gibi lanse ederler diye şikayet eder Türkiye. Efendim biz Arap mıyız ki Ortadoğu’nun bir Arap şehrini andıran sokakları Türkiye’ye ait gösterirler diye isyana durur vesaire vesaire.
Hal böyleyken Türkiye -pek de önemsediği- Eurovizyon şarkı yarışmasında kendini Oryantal dansı sergileyen tam da Oryantal bir kıyafet içinde bir ‘modern Türk’ kızıyla da temsil eder. Ülkenin turistik mekanlarını düşünün... Oryantal dansı ile batılı eğlendirme neden bu ülkede içe siner? Bu mudur Türkiye’yi temsil edecek yegane ‘şey.’ Haaa, siniyorsa, sindirilebiliyorsa o zaman bu tiplemeler üzerimize dışarıdan giydirilmek istendiğinde de itiraza ne derece hakkımız olduğunu bir kere daha düşünmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.