Hükümete İki Komplo Hazırlığı
Geçenlerde Hasan Karakaya, Ajans Di’nin hastanede yaşananlarla ilgili anısını naklederken aslında ortaya koydu. Provokasyon kaçınılmaz.. Dikkatli olmakta fayda var.. Her olayın altında bir şeyler arıyor gibi görünüyorsak, suç bizde değil. Ama bakın mesela, Cumhurbaşkanı’nın, “en önemli meseledir” dediği “Kürt Sorunu”nun çözümünde, hükümet ne yaptı? Her iki düşüncenin milliyetçilerini de karşısına almak hatta ciddi oy kaybetmek pahasına bir demokratik açılım başlattı.. Tek tek saymaya gerek yok.. Ama MHP de memnun olmadı bundan, PKK da.. Çünkü kimse bir sorunun çözümü konusunda, kendisinden başka birinin ön almasından memnun olmazdı şüphesiz.. Tam demokratik açılım, kavga-dövüş giderken, Kandil ve Mahmur’dan Türkiye’ye gelişler başladı.. O çok tartışmalı “Habur Karşılamaları” ortaya çıktı.. Hükümet, kendisiyle zerre kadar ilgisi olmayan bu karşılama seremonisi nedeniyle siyaseten zor durumda kaldı. Eğer o günlerde bir seçim olsaydı, bunun maddi sonuçlarını da görürdü Ak Parti.. Bunun Ak Parti’ye yönelik bir komplo olduğunu, PKK’nın bu tezgahı tertiplediğini, MHP ve CHP’nin de ellerini ovuşturarak izlediğini anlamak için siyaset bilimci olmaya gerek yok.. Bugün benzer bir komplo da, Hizbullahçılar’ın tahliyesi ile ilgili olarak yaşanıyor.. Mesela biri çıkıp diyor ki; “bölgeden bağımsız aday olacaklar, ondan tahliye oldular”.. İnsaf.. Eğer mahkûmiyet kesinleşmemişse, milletvekili adayı olmak için dışarıda olmaya gerek mi var? Sabahat Tuncel, PKK’nın siyasi kanadı DTP’den milletvekili olmak için tahliye mi edildi? Bir başkası çıkıyor diyor ki; “seçimlerde PKK’nın seçmen üzerine baskısını kırmak için bölgede aktif rol oynayacaklar”.. Bunun için iki örgüt yöneticisinin serbest kalması mı gerekliydi? İsteselerdi gerek Hizbullah, gerekse benzer düşünceleri savunan sivil toplum örgütleri, çalışmazlar mıydı?.. Hatta belki de çalışıyorlardır zaten.. Tıpkı Habur gibi, bu mesele de Ak Parti ile ilişkilendirilmeye çalışılıyor.. Oysa herkes her şeyin farkında ki, Yargıtay tarafından dava karara bağlanmadığı için bu tahliyeler gerçekleşti. Hükümet bu işin sokağından bile geçmedi..
BALYOZ’A HÜKÜMET MÜDAHALESİ
Gelelim ikinci komplo tehdidine.. Biliniyor ki, ıslak imza davasına Ak Parti müşteki olarak girdi. Tıpkı DTP gibi.. Bunda yanlış bir durum da yok. Bedrettin Dalan ve arkadaşlarının ne yapmak istediklerini, Dursun Çiçek imzalı belgede hep birlikte gördük, okuduk.. Bana sorarsanız, her ne şart altında olursa olsun, hükümeti oluşturan partinin mensuplarının bu topa girmemesi gerekiyordu. Ancak girdi.. Yanlış mı oldu? Asla hayır.. Fakat komplo kurmaya hevesli arkadaşların iştahını kabartmanın lüzumu yoktu.. Şimdilerde mesela tıpkı ıslak imza davasında olduğu gibi Balyoz da da Ak Partiyi oyuna çekmeye çalışanlar olduğu görülüyor.. Özellikle 3 general meselesinde, siyasi iradenin gücünü ve tasarruflarını berhava etmenin yollarının arandığını biliyorsunuz. İşte tam da bu noktada, “Balyoz hükümete karşı yapılmıştır. Başbakan ve bakanlar hatta dönemin başbakanı olan bugünkü Cumhurbaşkanı Gül bile, bu davaya müdahil olmalıdır” gibi talepler yükseltiliyor inceden inceden.. İlk bakışta masum gibi görünen bu taleplerin altında, tamamen “YAŞ’ta Hükümet’in elini-kolunu bağlama gayreti” vardır. Başlatılması istenen tartışma şu; Hükümet; tarafı oldukları bir davada yargılanan kişilerin terfi ve atama durumlarıyla ilgili karar verebilir mi? Eğer Ak Parti’den bir tane il yöneticisi bile, değil müdahil olmak, Silivri Otobüsüne binerken görülsün, işte bu kavga yükseltilmeye başlanacak.. Bir haftada iki komplo kurgusunu ağır bulanlara; “bu daha ne ki?”
Kalın sağlıcakla.