Hürriyet’e kapak olsun: İşte Öymen’in ses kaydı!..
Efendim, nerede kalmıştık?.. Tamam, “Bant dökümünü” verecektik. Yazının başında duyurmuş olalım: Bant kayıtlarının bir bölümü, sesli olarak www.habervaktim.com adresinde..
çayınızı yudumlarken dinlersiniz, nasıl kapak olmuş Hürriyet’e!.. Ben de… Söz verdiğim gibi bant çözümünü “basacağım!..”
Oraya gelmeden kısa bir hatırlatmada bulunmak gerekirse: CHP’li Onur öymen, ABD medyasına konuşmuş. Orada, ağzından çıktığı iddia edilen korkunç saldırılar yer alıyor. Bunlardan biri de: “Türban faşist gömleği!..”
ABD medyasında böyle bir haber çıkınca, o tarafa kayıtsız şartsız iman etmiş bulunan Hürriyet de aynen kullanmış o cümleyi: “Türban faşist gömleği!..”
öymen böyle bir laf eder mi?..
Edebilir!.. Lâkin “gazete”nin işi “tahmin” değildir.
Açarsın öymen’e… Ve sorarsın: “Dediniz mi demediniz mi?..”
Muhatabınız, “Evet, yazılanlar doğrudur” karşılığını da verebilir, “Hayır, uydurmuşlar” da diyebilir… Bu ikisinin arasında fark yok mu yani?.. Gazeteci (!) nin, hele böylesine kritik ve adamı “tepkilerin hedefi” hâline getirmeye müsait bir konuda, muhataba ulaşmak için çaba göstermesi gerekmez mi?..
Evet, doğru: Hürriyet’se o sözde gazete, gerekmez!.. Ortada mütedeyyin insanlara saldırıya yarar bir vaziyet varsa, denmiş denmemiş ne önemi var!..
Biliyorum, çok uzattım. Lâkin mevzu basit değil. Kriz odağı hâline gelen bir laikçi gazete, yüzde yüz laikçi bir CHP’li tarafından “Kaos üretmekle” suçlanıyor!
Ve bir de… Vakit’in duruma el atmasından dolayı zor durumda kalan Hürriyet, utanmadan öymen’i arayarak VAKİT’i yalanlatmaya çalışıyor!..
öymen, “Hürriyet aleyhinde herhangi bir ifadesinin olmadığını, VAKİT’in gerçekleri yazmadığını” söylemiş miş!..
öymen’le bir kez daha konuştuk; “Sözlerimin arkasındayım… Vakit doğruyu yaptı!” çerçeveli açıklamalar yaptı!..
Bu da Hürriyet’e kapak olsun!..
İŞTE SES KAYITLARI!
Neyse efendim… Ses kayıtlarına gelelim!.. Muhabirimiz Aslan Değirmenci’nin üç adet görüşmesi var… Birincisinden başlayalım:
— Sayın öymen, Hürriyet, ABD medyasına, “Türban da faşist gömleği” dediğinizi yazmış…
— Ben, türban bireysel özgürlüktür dedim. Tabii çarpıtmışlar, içinden bir şey çıkartmışlar. Sanki “Türban faşist simgesi”
— Efendim…
— Adam ön yargılı olarak yazmış.
— Bilinçli mi saptırmışlar sizce?..
— Bilinçli tabii…
— Bilinçli dediniz… Nasıl; kriz gerilim üretmek, kaos üretmek, kaşımak mı, nedir hedef?..
— Bilinçli bir şekilde belli… Türban faşist simgesi demedim. Kriz üretiyorlar… Ben Başbakan’ın siyasi simge hâline getirmek istemesine karşı çıktım. Ilımlı İslâm’a da tepki gösterdim. Onu dedim, light cola gibi…
— Hürriyet’in haberine ne diyeceksiniz?.. Sizi aramadan yazmak yerine, arasalar da… Hani bir hedef gösterme muhabbeti de var… Kaos mu üretmek istiyorlar?..
— Tamamen öyle!.. Sorumlu gazetecilik yapmıyorlar!.. Yanlış tabii kardeşim. Böyle şey olur mu, ama Türkiye de böyle, ne yapacaksın yani herkes sorumlu gazetecilik yapmıyor!.. Böyle bir yazı gördüğünde en azından bir telefon et, bir sor. “Sen böyle bir şey söyledin mi, söylemedin mi?..” filan diye… Biz de onu söyleyelim ona göre yaz… Ama sansasyon için yapıyorlar.
— Kargaşalara sebep oluyorlar…
— Kargaşa, tamamen…
— Biz de yapabilirdik, böyle. Sizi aramadan…
— Tabii, siz hemen beni aramadan, “Vay bu adam bize faşist dedi” diye manşete çekebilirdiniz. Bunu yapmadınız, beni aradınız, sordunuz. Ben de öyle söylemediğimi açıklıyorum. Siz çok iyi yaptınız. Bu yabancı gazetecilere karşı da dikkatli olmak lazım.
— Sadece yabancılara mı?.. İçerdekilere de dikkat etmek lazım gibi…
— Tamamen katılıyorum!..
— çok teşekkür ediyorum zaman ayırdınız…
— Ben de teşekkür ediyorum, bu örnek tavrınızdan dolayı. Keşke herkes Vakit gibi yapsa. Ara sor, ondan sonra ne yazacaksan yaz.
BU DA İKİNCİ BANT!..
— Efendim haberimiz bütün internet sitelerinde…
— Şu anda yoldayım, gazeteyi okuyamadım. Ne yazdınız tam olarak?
— Hürriyet Kaos peşinde diye verdik.
— Hürriyet Kaos peşinde diye, evet…
— Yalanladığınızı söyledik… Haber pek çok internet sitesi tarafından kullanıldı.
— Evet… Benim bu konuda söylediklerimi daha önce basın toplantısında söyledim (…) Bunun siyasi simge olarak kullanılmasına karşıyım. (…)
— Efendim, sesiniz gidiyor, tekrar arıyorum.
— Duyuyorum sizi.
— Ha, efendim, biraz önce gitti ses. Türkiye’deki sizi böyle hedef göstermeleri…
— çok ayıp. Yani bu bir sağ sol meselesi değil. Etik meselesi. (…) Ben birkaç yerde VAKİT gazetesini örnek verdim: Bakın, bu insanlar dikkat gösterip telefon ediyorlar soruyorlar. Hürriyet ise arayıp sormak zahmetine bile katlanmadan olmadık şeyler. İnsanları incitir böyle şeyler. Ben türban takanlara faşist diyebilir miyim?
— (…) En azından açıp sorabilirlerdi… ‘Kes yapıştır’ taktiği…
— Tamamen… Siz ahlaklı bir iş yaptınız. Amerikalı Editöre de yazdım, ona da yazı gönderdim, ‘Yaptığınız tamamen yanlıştır’ diye…
— Size…
— Yani aslında farklı siyasi görüşler olsa bile aynı ahlâki demokratik değerlerde buluşmalı.
— Bir de Yeni Şafak’tan Ali Eyvaz aramış sizi. Ahmet Hakan da yüklenmiş,
— çok ayıp etmiş… Aradım kendisini bulamadım. Bu insanlar biraz sanki fırsat arayıp da yalan yanlış haberlerle nasıl suçlasak filan diye yalan yanlış… Benle görüşmediği gibi aradım da bulamadım. Yakışmıyor.
— Sizi hedefe oturttular.. Ahmet Hakan Vakit’i görünce utanmıştır belki..
— Hürriyet’e de haberin orijinalini bulduktan sonra yalanlama gönderdim.
— Onlardan da bir düzeltme bekliyoruz…
— Ama öyle pek düzeltme adetleri yoktur.
— (…)
— Ben Ahmet Hakan’ın yaptığını da hayretle karşılarım. İnternete baksaydı, benim bu konuda aylarca önce ne dediğimi görebilirdi. Böyle bir zahmete katlanmadan, bana sorma nezaketini göstermeden yapması…
— Saygısızca bir tutum…
— Saygılı değil, en azından…
— Teşekkür ediyorum…
— Gözlerinden öpüyorum…
•
Evet efendim!.. İki görüşmeyi verdik… Bir de yarına kalan üçüncüsü var…
Orada da yine Hürriyet, yine “yalancılık” suçlaması…
Bütün bunları verdikten sonra… “Odun” meselesine geleceğim… Meselenin ruhu orada…
Kısmetse, işi bitireceğim!..