Vatandaş: "Kemal Bey, Türkiye'yi yönetemez"
Dün İstanbul Cibali'deki Kadir Has Üniversitesi'ndeydim. Toplumsal ve siyasi çalışmalara meraklı bir gazeteci grubuyla birlikte Haliç kıyısındaki üniversitenin yaptığı bir araştırmayı konuştuk.
Üniversite adını "hayırsever işadamlarının piri" diyebileceğimiz Kadir Has'tan (1921-2007) alıyor.
Kadir Bey vefat etmeden önce servetinin büyük bölümünü, eşi Rezan Hanım'la birlikte kurdukları Kadir Has Vakfı'na aktarmıştı. Bu anlamda, Kadir Has gerçek bir "vakıf" üniversitesi!
***
Gelelim araştırmaya...
Rektör Prof. Mustafa Aydın'ın sunduğu araştırmada, Prof. Hasan Bülent Kahraman, Prof. Bülent Çaplı, Prof. Osman Zaim, Doç. Banu Baybars Hawks ve Soli Özel'in imzaları var.
"Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması" adlı bu çalışma üçüncü kez yapılıyor.
Bir ay kadar önce, 8 ve 18 Aralık arasında yapılan araştırmanın temel özelliği "telefonla" yürütülmüş olması...
Önceden hazırlanan sorular, eğitilmiş anketörler tarafından, telefonla aranan 1000 (bin) kişiye yöneltiliyor.
Böyle bir araştırmadan, Türkiye halkının tutumuna ilişkin, "bilimsel" sonuçlar çıkmaz. (Nedenine geleceğiz...)
Ama kuşkusuz ki toplumdaki temel eğilimler konusunda fikir verir.
Nasıl bir fikir? Örneğin 2010'un ilk yarısına kıyasla Hükümet'e güvende düşüş görülüyor.
Öte yandan, aynı araştırmada CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Başkanı Devlet Bahçeli'nin, "bu ülkeyi yönetemeyecekleri" sonucu çıkıyor.
(Not: Oranları vermiyorum. Sadece "eğilimi" dikkatinize sunuyorum.)
CHP'liler ve MHP'liler elbette bu sonuca kızacaklardır. Araştırmada sürüyle eksik, gedik bulacaklardır.
Eleştirilerinde haklı olabilirler ama "algı" değişmez.
Sabah söylediğini, akşam değiştiren bir siyasetçi (Kılıçdaroğlu) halkta güven duygusu oluşturamaz.
Sürekli bağırıp çağıran, sağa sola hakaretler yağdıran bir siyasetçi (Devlet Bahçeli) de öyle...
"İşsizlik korkusu", "başörtüsüne serbestlik isteği" bu araştırma yapılmadan önce de bildiğimiz eğilimler.
***
Ben elbette Kadir Has Üniversitesi'nin bu çabasını olumlu buluyorum. Ancak eleştirilerim bakidir...
Örneğin telefonla anket, başlı başına bir sorundur. Bırakın telefonu, karşımızda duran insana bir şeyler anlatmakta zorlanıyoruz.
Ayrıca telefon sahipliği yaygın olsa da, bu ülkede telefonu olmayan sürüyle insan var. Araştırma daha baştan bu kesimi dışlıyor.
Hele hele, "sekiz-on" seçenek sunup, "tercih yapın" demek, telefonla araştırmayı iyice sorgulanır hale getiriyor...
Sonuç: "Çölleşme" gibi kitlesel olarak umursanmayan bir sorun, yüksek puan alıyor. (Gerçek olsa, TEMA Vakfı uçar gider.)
Bir başka sorun da "gelir/kazanç" konusuyla ilgili... Arkadaşlar; Türkiye'de kimse gelirini söylemez!
"Ayda kaç para kazanıyorsun" diye sorarsın; adam (faraza) 1000 lira olduğunu söyler. Halbuki faiz ve kira sayesinde bu miktar daha fazladır.
Üç, dört yıl önce bir araştırmacıya, "Bu sorunu nasıl hallediyorsunuz" diye sormuştum. "Söylenen miktarı 1.6 ile çarpıyoruz" demişti.
(Yani vatandaş ayda 1000 lira kazandığını belirtiyorsa, onun aslı 1600 liraymış!)
Bence telefonla yapılan araştırmalarda asla beş-altı seçenek sunulmamalı.
Sorular mutlaka "evet-hayır", "doğruyanlış", "olur-olmaz", "yaparım-yapmam" diye cevaplanacak şekilde formüle edilmeli.
Dış politika gibi, halkın fazla ilgilenmediği alanlardan mümkün olduğunca kaçınılmalı.
Özetle: Bu araştırma, "bilimsel" olmayabilir ama toplum ve siyaset hakkındaki algılarımızı zenginleştirdiği kesin!