Muhteşem panayır 2
“Muhteşem Yüzyıl” isimli dizinin ilk bölümünde gözüme ilişen hataları tespite devam ediyorum...
4. Haremde kapılar dinlenemez...
Dizideki haremde, önüne gelen kapı dinliyor. Bu mümkün değil. Harem halkı, isteseler bile kapı dinleyemezler, çünkü her adımda Valide Sultan’ın gözcüleri vardır.
Ayrıca her kapının önünde hadım nöbetçiler nöbet tutuyor. Bu anlamda kamera ile donatılmış bir mekânda yapılamayacak hiçbir iş Harem’de yapılamaz.
Kaldı ki kapı dinlemek, bugünkü görgü kurallarına göre bile iğrenç bir durumdur.
5. Padişahın yüzüne bakılmaz...
Osmanlı töresinde padişahın yüzüne bakmak hem edepsizliktir hem de saygısızlık. Kaldı ki saray protokolüne göre, kimse padişahın yüzüne bakamaz. Bu durum cezalandırılır...
6. Padişah konuşurken hiç kimse fısıldaşamaz...
Dizide, Kanuni konuşurken yanındakilerin fısıldaşması kabul edilebilir bir hata değil. Şimdi bile saygısızlık ve ayıp sayılan bu durum, Kanuni döneminde affedilmez hatalardan sayılıyordu...
Padişahın konuşması başlar önde dinlenir, gerekirse sessizce baş sallanarak onaylanırdı... Padişahın huzurunda bulunanların nasıl davranacağı o kadar önemsenmiştir ki, “Fatih Kanunnamesi”nde bütün ayrıntılarıyla belirtilmiştir.
Bu kuralların dışına çıkmak imkânsızdır. Böyle bir terbiyesizliği hiçbir padişah hoş görmez.
7. Elçiler öyle kabul edilmez...
Elçi kabulü konusunda yine “Fatih Kanunnamesi”nde ayrıntı vardır. En azından dizide verildiği gibi bir elçi kabulünün Osmanlı tarihi boyunca hiçbir dönemde yaşanmadığını biliyoruz...
Zaten Kanuni’nin elçi kabul belgeleri elimizdedir. Mesela, Fransız Kralı I. François’ın yardım isteği üzerine çıktığı Belgrad Seferi esnasında konakladığı sırada Fransız elçisi Antonio Ricon ve heyetini kabul etmiştir.
Kaynaklara göre, Fransız elçisine, bu kabul sırasında padişahın elini öpmesine izin verilmiştir ki, bu gerçek bir onurdur.
Eski kaynaklar olayı şöyle tasvir ediyor: Padişah Otağ-ı Hümayun’da (Padişah çadırı) tahtında oturuyor. Elçi heyeti sırayla, önce baş elçi Antonio Ricon olmak üzere Kanuni’nin önünde eğiliyorlar. Ricon padişahın elini öpüyor ve François’nın ittifakı yenileyen mektubunu sunuyor.
Dizide ise Venedik elçisi omuzlarından bastırılarak diz çökmeye zorlanıyor. Oysa iki devletin arasında belirgin bir düşmanlık da yok. Doğrusu şu ki, elçiler kabulden önce “Teşrifatçı” odasına alınır, nasıl davranacakları öğretilirdi.
8. Cellât Kara Ali’nin baş kestiği sahne...
Kara Ali, Sultan IV. Murad’ın namlı cellâdıdır. Sultan I. Ahmed’i infaz etmesiyle ünlüdür. Kanuni zamanında yaşaması mümkün değildir. Çünkü Kanuni’nin tahta çıktığı tarihte (1520) 160 yaşlarında olması gerekiyor...
Evliya Çelebi, Cellât Karaali’yi şöyle anlatıyor:
“Bu kavmin üstad-ı kâmili Murad Han’ın cellâdı Kara Ali’dir ki, pazularını sığayıp ateş saçan kılıcını kemerine bağlayıp sair işkence ve karabend ve nakışbend ve kemendbend ve zünnarbend edeceği ucu aşık yağlı kemendleri kemerine asıp vesair işkence âletlerinden kelpedan ve burgu ve mismar ve buhur-ı fitil ve deri yüzecek tentraş ve polat tas ve türlü türlü zehirli göz milleri ve el ayak kırmağa mahsus baltaları iki yanına takıştırır. Omuzlarında servi ağacından altın bezekli kazıklar bulunan kalfaları da yedişer pare âlet ile kemerlerine ziynet verip yalın kılıç merdane cünbüş ederler. Amma ne’uzü-billah hiçbirinin çehresinde nur kalmamış zehir gibi âdemlerdir.”
Tarihi gerçekler açısından sözün tam mânâsıyla dökülen bu dizi hakkında söylenebilecek en doğru söz bir deyimdir: “Ben bunun neresini düzelteyim bre hane harab?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.