Tunus sokakları kıyamda
Sene 1956. Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlığına kavuşan Tunus'ta büyükelçilik açıyor. Fethi Gemuhluoğlu (Allah ganî ganî rahmet eylesin), Arapgir Postası'nda diyor ki: "Mücahid Tunuslu kardeşlerimize Anadolu'nun bağrında hür insanların yurdu olan bir dağ kasabasından, Arapgir'imizden selam ve iyi dileklerimizi yolluyoruz... Tunus ile Türkiye arasında hayırlı ve mes'ut inkişaflar bekliyoruz..."
İnkişaf haberi kısa sürede geliyor, fakat hayırlı ve mes'ut değil: "Tunus, Arap Birliği'ne karşı Türkiye ile beraber hareket etmek istiyor". Haydaaa! Bu sefer 'Ne oluyor yahu? Tunus ile Türkiye'nin ortak paydası bu mudur yani?' mealinde bir yazı yazıyor Gemuhluoğlu. İlk hayal kırıklığı.
Zamanla iyice anlaşılıyor ki 'resmi Türkiye' ile 'resmi Tunus' arasında İsrail yandaşlığı ve Kemalizm'den başka ortak payda yok.
Meğer Tunus'un istiklâl kahramanı ve ilk cumhurbaşkanı Habib Burgiba, sıkı bir Mustafa Kemal hayranıymış. Kemalist devrimlere bayılıyormuş. Bir tanecik 'şerh'i varmış sadece. Tunuslu bir ağabeyimden dinlemiştim; "resmî dini İslam" olan yeni devletin düzenini kurarken şöyle demiş Burgiba: "Mustafa Kemal çok akıllıydı, ama bir konuda ben ondan daha akıllıyım. Laiklik ilan ederek lüzumsuz bir gerginliğe yol açmayacağım. 'Tunus bir İslam devletidir' diyeceğim. Mustafa Kemal'in Türkiye'yi laikleştirmesi ve Batılılaştırması gibi ben de Tunus'u laikleştireceğim ve Batılılaştıracağım, ama bunu İslam devleti adı altında yapacağım. Böylece kimse 'Kâfir devlet' diyemeyecek."
İşçilere ve memurlara orucun yasaklandığı bir İslam devleti! Tesettürü ayaklarının altına alan bir İslam devleti! Kur'an'a çağıran âlimleri ve onların çağrılarına kulak veren kitleleri "Siz Kur'an'ı Ulu Önder Habib Burgiba'dan farklı bir şekilde yorumlamaya nasıl cür'et edersiniz?" diye hapse tıkan, işkenceden geçiren, katleden bir İslam devleti! Kısacası, İslam'la savaş halinde bir İslam devleti!
İsrail'e "yumuşak ve ılımlı" davranılması gerektiğini savunan ve öyle de davranan Habib Burgiba, kendi halkı söz konusu olduğunda aslan kesiliyordu. En ufak bir eleştiriye bile tahammülü yoktu. İslamcı, sosyalist, komünist ve liberal muhaliflerinin kökünü kazımaya ahdetti. 30 yıl buyunca astı, kesti, Tunus'un kanını emdi. Nihayet, 1987 senesinde, zindana tıktığı İslamcı Nahda Partisi lideri Raşid Gannuşi ve arkadaşlarını asmaya hazırlanırken, dönemin İçişleri Bakanı Zeynelabidin Bin Ali tarafından devrildi.
Burgiba'nın koltuğuna oturan Bin Ali, başlarda umut vaat ediyordu. Demokrasi sözü vererek geldi. Gannuşi ve arkadaşlarını serbest bıraktı. Ülkenin ilk serbest seçimlerine Nahda Partisi'nin de katılmasına izin verdi. Ve... Nahda Partisi'nin aldığı oyları (bir rivayete göre yüzde 30) fazla bulunca, 'Tunus Baharı buraya kadar!' deyip sıkı yönetim ilan etti. Diktatörlük silbaştan!
O gün bugündür Tunus'ta her türlü muhalefete yine kan kusturuluyor, zindanlar yine siyasi tutuklularla dolup taşıyor, işkenceler yine gırla gidiyor. Bin Ali'nin halkta uyandırdığı tek duygu korku ve nefret, ama Tunus basını Bin Ali'yi göklere çıkarıyor ve seçim sandığından daima yüzde 100'ü kıl payı kaçıran (!) ezici bir çoğunlukla Bin Ali çıkıyor, kimse de "Bu ne iştir yahu? Nahda'nın oyları da mı Bin Ali'ye gitti?" diye soramıyor.
Sözde demokrasi var, basın özgürlüğü var... Bunların yalan olduğu ayan beyan ortada ve fakat özgürlük ve demokrasi şampiyonluğunu kimseye bırakmayan Batılılar bu yalanları çok seviyorlar. Hele "Ekonomide Tunus Mucizesi" ve "Ilımlı Müslüman lider Bin Ali" yalanlarına âşıklar. Bu yalanları yıllardır anlatıp duruyorlar. Tunus zindanlarındaki İslamcı ve solcu tutuklular maruz kaldıkları vahşi işkencelere dikkat çekmek için açlık grevine gittiklerinde ve sürgündeki Nahda lideri Raşid Gannuşi de onlarla dayanışma adına Londra'daki Tunus Sefareti'nin önünde oturma eylemi yaptığında ise Batılılardan tık yoktu. Şimdi, "ekonomik mucize"den yaka silken Tunusluların isyanını ve "ılımlı lider"in o isyanı bastırmak için oluk oluk kan akıttığını görünce ağızlarında bir şeyler gevelemeye başladılar ama ne dedikleri belli değil. Belli olsa ne olacak? "Bin Ali diktatörlüğünün arkasında biz varız ve yaptığı fenalıklardan sorumluyuz" demedikten sonra...
Tunuslu rejim muhalifi gazeteci Sihem Bensedrin konuşuyor: "Kuzey Afrika'da yaşananların sorumlusu doğrudan doğruya Avrupa Birliği'dir. Avrupa Birliği, Tunus'ta olup bitenleri görmezden ve duymazdan geldi. Ekonomik mucize diye bir iddia ortaya attılar, Tunus'ta yok öyle bir şey. Sosyal mucize de yok. Hiçbir mucize yok... Son günlerde meydana gelen katliamlar, Tunus Dışişleri Bakanı'nın Fransa'yı ziyaret etmesinden bir gün sonra başladı. Bu herhalde tesadüf değil... Gerçekler ortada. Fransa, Bin Ali diktatörlüğünü başından beri destekledi. Özel timler, Fransa ziyaretinden bir gün sonra devreye sokuldu. 50'den fazla ölü var ve uluslar arası topluluk tepki vermiyor... Avrupa Birliği bu rejimin suç ortağı..." (Die Tageszeitung / Almanya, 11.1.2011)
Bir şey daha söylüyor Bensedrin: "Bin Ali rejimi bu isyanı atlatamayacaktır." (Amin)
Tunus'un kıyama kalkmış sokaklarına Cenâb-ı Hakk'tan rahmet ve bereket yağmurları diliyoruz.