Şah gibi gitti!
2011 yılına çok hızlı girdik. Hatta rüzgardan bile hızlı. Hızına yetişmek mümkün değil. Sanki ışık hızıyla yol alıyoruz. Dünya lokal değil, küresel anlamda bir tufan yaşıyor. Nuh’un tufanından farkı bu olmalı. Her taraf su altında. Bir taraf su altında iken hemen yanı başı kurak. Türkiye ile Suriye veya Brezilya ile komşusu ülkeler gibi. Siyasi durum ise daha da kırılgan. Bush’un yapamadığını şimdi sokak hareketleri yapıyor. ‘İstikrar adası ve vahası’ denilen köhnemiş rejimler deprem altında kalmış toprak gibi titriyor, çatlıyor ve yarılıyor. Mısır yeni yıla İskenderiye saldırılarıyla girdi. Tunus lideri Bin Ali durumu kavrayamadan ve ne olduğunu anlayamadan kendini dışarıya giden bir uçağın içinde buldu. Şah Pehlevi gibi olayların hızının altında kalarak istikameti belli olmayan bir seferin ve türbülansın içine düştü. Tam da Şah’ın akıbetini yaşadı. Şöyle ki, kaçtığı uçak Malta üzerinden Fransa’ya dümen kırmak istiyordu ki Fransız makamları Bin Ali’nin sığınma durumuyla alakalı kendilerine bir bilginin ulaşmadığını ilan ettiler. Belli ki kendilerine gelmesini istemiyorlardı. Bu aslında gizli bir biçimde Fransa’nın eski müttefikinin istemediğinin göstergesiydi. Düşenin dostu olmazmış. Dolayısıyla düşen adam müttefik sıfatını da kaybeder. Nitekim Şah’a da öyle olmuştu. Carter döneminde devrik Şah, ABD’ye gitmiş lakin burada yüz bulamamış, tutunamamış ve sonunda bir tek halkının iradesini hiçe sayan Enver Sedat ülkesinin kapılarını Şah’a açmış ve bir süre sonra da Şah kanserden vefat etmiş ve burada Rufai Camii’nin haziresine defnedilmişti. Şah’ın Mısır’da vefatı ve defnedilmesi üzerine Mısır’da İslami basın ve özellikle Dava dergisi veya El İ’tisam dergisi unutulmaz bir başlıklı çıkmıştı: Mısır: Makberetü’t tugat. ‘Mısır tağutlar yurdu ve mezarlığına döndü’ anlamında bir başlık. Lakin Firavun laneti olarak da anılan lanet gibi; Şah uğursuzlukların adresi oldu.
¥
Mısır ona uğurlu gelmedi ve kanserden vefat etti. Kendisinden sonra ABD’ye yerleşen ailesinin iki ferdi: kızı ve küçük oğlu da intihar ettiler. Aynı yıl Camp David anlaşmasına taraf olan Carter ve Enver Sedat da Camp David’in lanetine mi yoksa Şah’ın lanetine mi uğradı bilinmez ama ikisi de çok kısa bir süre içinde iktidarlarını kaybettiler. Jimmy Carter, Camp David’te barış yapmış lakin İran’da bozguna uğramıştı ve bu bozgunun sonucu olarak kısa bir süre sonra Reagan karşısında girmiş olduğu seçimleri kaybetmiş ve koltuğunu yitirmişti. ABD’nin en mülayim liderlerinden kabul edilen Carter çifte bozguna uğramıştı. Akabinde Enver Sedat hem Şah’a mihmandarlık etme hem de Begin’le sözde barış yapmanın bedeli olarak uğramış olduğu çifte lanet üzerinden Halid Şevki İstanbullu ve arkadaşları tarafından geçit töreninde ve askeri urbaları içinde öldürüldü. Adeta kurşuna dizildi. İnsanlar idrak etmese de tağutların sonu böyle olmaktadır. Sehm-i kader şaşmaz. Allah imhal eder süre tanır ama ihmal etmez. İmhaller ve inkitalar bittiğinde hükmü kader cereyan eder. Bin Ali de yeni bir devrik lider ve kaçak şah olmasına rağmen ABD Şah’ın akıbetinden ders alarak son günlerde ‘ya reform ya devrim’ diye tempo tuttursa da bu ucuz kahramanlıktan başka bir şey değil. Niye yol yakınken aynı uyarısını bizzat Mübarek ailesine yapmıyor? Halbuki, Condoleezza Rice, Filistin’de demokrasinin duvara toslamasından sonra eski despotlarla yola devam etme kararı aldıklarını ilan etmişti. Obama da seleflerinin yolundan ayrılmadı. Şimdi ise göz boyama ve halkın hareketinden çıkar sağlamak için Tunus halkını kahraman ilan ettiler.
¥
Esasında bu ikiyüzlülükten başka bir şey değil. Halk hareketinden önce neredeydiler? Üstelik Wikileaks belgeleri bir yıl önce başkent Tunus’daki Amerikan büyükelçisinin Bin Ali ve etrafının halktan koptuklarını duyuran raporlarını ifşa ediyordu. Dolayısıyla ABD halkın kanı üzerinden demokrasi kahramanlığı üretmeye çalışıyor. Halbuki, Tunus’daki denklem demokrasi denklemi değil. Yolsuzluk ve sefalet denklemi. Ülke biraz da Amerikalılar sayesinde, hemen komşu Libya ve hemen berisindeki Mısır gibi aile çiftliği haline dönüşmüştü. Ülke eşler ve damatlar arasında bölünmüş ve bölüştürülmüş durumda. Seyyar satıcı Muhammed Buizzi ise aslında kendisini yakarken bilmeden Bin Ali rejimini de yakmıştı. İlk kıvılcım bu oldu. Sonrasında Bin Ali reformları ilan ettiyse de zamanın ve sokağın hızına yetişemedi. Sokağın nabzı ve hızı da ABD’nin nasihatlerini teğet geçti. Şah, Sedat ve Bin Ali gibi tağutların akıbeti herkese ders ve ibret olsun. Ders almayanlar zaten akıbete ortak olurlar. Ki, öyle de olmaktadır. Bin Ali ile birlikte Batılıların gözdesi modeli de çöktü...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.