Yargıtay-Danıştay ve Anayasa Mahkemesi
Sovyet hükümetinin kollektif çiftlik hareketindeki başarısı herkes tarafından konuşuluyor. Düşmanlarımız bile bu alanda çok önemli başarı sağlandığını kabul ediyor. Gerçekten de bu çok büyük bir başarı.
Bu yılın 20 Şubat’ı itibariyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ndeki köylü çiftliklerinin yüzde 50’si kollektif hale getirildi. Bu, 20 Şubat itibariyle, beş yıllık kollekleftirme planımızı yüzde yüzden fazla tutturduğumuz anlamına geliyor.”
Stalin 3 Mart 1930 tarihinde Pravda Gazetesi’ne yazdığı “Zafer Sarhoşluğu” yazısına böyle başlıyor.
Ardından partilileri, “bütün zaferlerin pis bir tarafı vardır, özellikle beklenmedik bir kolaylıkla elde edildiklerinde” diye uyarıp ekliyor: “Bu tip başarılar bazen bir kibir ve kendini beğenmişlik duygusu yaratır. ‘Biz herşeyi başarabiliriz’, ‘Yapamayacağımız şey yoktur...’ gibi.
İnsanlar sık sık böyle başarılarla zehirlenir, zafer sarhoşu olurlar, ölçü kavramını ve gerçekleri anlama kabiliyetini tamamen kaybederler, kendilerini aşırı güçlü görürler...”
Stalin bu değerlendirmenin ardından partililere, “Davaya son derece zaralı bu tip duygu ve düşüncelerle mücadele etme ve onları partiden söküp atma” görevi verir.
“Zafer Sarhoşluğu” sadece siyasette görülmez elbette.
Bizim gibi toplumlarda altyapısı sağlam olmayan futbolculardan şarkıcılara, gazetecilerden bilimadamlarına kadar her insanda tezahürlerine rastlanabilir.
“Başarı” taşınması ağır bir yüktür aslında.
Çünkü başarılı her insanın yanında hemen asalaklar, dalkavuklar birikir.
Başarılı insana sadece gücünü anlatır, eksikleri, yanlışları konusunda uyarmaz.
Zaten bu atmosfer öyle etkili olur ki, başarılı insanlar yanlarında kendilerine gerçeği söyleyen insanları istemez, birer ikişer yanından uzaklaştırır.
Bunu yaparak da gerçeklikle tüm bağını koparır çünkü sadece “sahte dostlar”dan oluşan bir koza içinde kalır.
“Dost acı söyler” bu nedenle eşsiz bir atasözüdür.
Acı olanı duymazsak kibirli, kendini beğenmiş, hiçbir eleştiriden hoşlanmayan bir insan haline geliriz.
İnsanın doğası övgüyü sever, yergiyi değil.
Ama yergi olmazsa, yerimizi, yönümüzü karıştırabiliriz.
Yergi olmazsa, dünümüzü unutup yarınımızı doğru çizemeyiz.
Tarih bize hayatın kollektif hale getirilen çiftliklerden ibaret olmadığını gösteriyor.
Rusya’nın sanayileşme ve modernleşmesine büyük katkıda bulunan Stalin, bugün yakın tarihin en karanlık lideri olarak anılıyor.
İstanbul’a geldiğinde yakın dostlarını unutup yıldızlı gecelerin sahte arkadaşlıklarına kanan onca yetenekli oyuncu, şimdi kenarda köşede eski günlerini anıp “ahvah” ederek yaşıyor.
Başarı hepimizin başını döndürebilir.
Medyada da başarılarını gazetecilik alanı dışına taşımaya kalkıp hükümetler kurup yıkmaya, parti kapattırmaya kalkan gazete yöneticileri görmedik mi?
Yakın çevrelerinde kimse onları uyarmadığı, uyarıları dinlemez hale geldikleri için sonunda devre dışı kalmadılar mı?
Başbakanların dibinden ayrılmayıp servet yapan, herkesi aşağılayan işadamlarının iktidar değişiklikleriyle birlikte yok olup gittiklerine kaç kez tanıklık ettik.
Başarı, şöhret, makam....
Bunlar geçicidir, kalıcı olan dostluklardır.
Dostunuzu tanımak da kolaydır aslında, çünkü “o acı söyler...”