Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Müslüman'a tahammülsüz... Gâvura sessiz!

Müslüman'a tahammülsüz... Gâvura sessiz!

Daha dün yazdım... "Nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen Türkiye'de, "çeşitli kılıflar" altında "İslâm düşmanlığı" yapılıyor!.. Bunu söylerken; "altını çize çize" dedim, "lâfı eğip bükmeye gerek olmadığını" ifade ettim... İşte, bir defa daha söylüyorum: "Laiklik, çağdaşlık, ilericilik ve aydınlanma" maskesi altında, bu ülkede "İslâm düşmanlığı" yapılıyor!.. Bu düşmanlığı kâh Hakan Şükür üzerinden yapıyorlar, kah gündemdeki birisi tarafından!.. Kim aksini iddia ederse etsin, bu konudaki görüşüm değişmez!..
Bunu böylece belirttikten, yani "kesin tavrımı" açıkladıktan sonra, gelelim "gündemdeki konular"a... Gündemde "iki konu" var.. Birisi "Sabah gazetesi"nin ve "atv"nin satışı, diğeri de "Mahmut Hocaefendi'nin villa(!)sı" olayı!..
TüRK BASINI'NA GİREN NE?!?
önce şu "satış" işinden başlayalım:
Dünkü gazeteleri, bilmem gördünüz mü?..
Bazıları, "Sonunda bu da oldu... Türk Basını'na ilk kez Arap sermayesi girdi" deyip, "Arapça" harflerle, 9 sütuna "El Sabah'ınız mübarek olsun" diye başlıklar atarken, bazıları da işi "espri"(!)ye getirerek, şöyle haber yaptı:
"Sabah’a Arapça logo: El Sabah!"
"çalık Grubu'nun aldığı Sabah-atv'ye şeriat ülkesi Katar'dan bir şirketin 125 milyon dolar vererek ortak olması esprilere yol açtı.
İşte bunlardan en ilginci:
"Sabah artık logo değiştirir. Arap gazeteleri gibi adını El Sabah yapar. Bunu da Arapça yazar."
Peki, olayın aslı neydi?
"İşadamı Ahmet çalık; Vakıfbank ve Halkbank'tan 375'er, Katarlı Al Wassal şirketinden ise 350 Milyon Dolar kredi alıp, üstüne de 150 Milyon Dolar koyarak Sabah ve atv'nin sahibi oldu!"
Evet, "onların ifadesiyle" olay buydu...
"Ağızlarından çıkardıkları bakla" ise şuydu:
"Türk Basını'na Arap Sermayesi girdi!"
Lütfen dikkat;
Türk Basını'na her şey girmiştir!.. Alman girmiştir, Amerikalı girmiştir, İsrailli veya Hollandalı girmiştir!.. Ama bunların çoğu, herhalde "kabuklu" olduğundan hiç kimseye "dert" olmamıştır!..
Hiçbir gazete, meselâ;
"Türk Basını'na ilk kez İsrail sermayesi girdi" veya "Türk Basını'na ilk kez Alman/Amerikan sermayesi girdi" diye başlık atmamış, "İngilizce, Almanca veya İbranice hurufat" kullanmamıştır!..
Ama, sonunda bu da oldu!..
Türk Basını'na; "Arapça hurufat" girdi!..
Herhalde söylemeye gerek yok;
"Katar sermayesi"ne duyulan bu öfkenin, bu düşmanlığın altında, "İslâm düşmanlığı"ndan başka bir şey yok!..
öyle ya;
çalık'ın Katarlı ortağı "El Wassal" bir "Müslüman"dır!.. Katar ise, netice itibariyle, bir "İslâm ülkesi"dir!..
DOĞAN TV'NİN YAHUDİ ORTAĞI!
"Katar sermayesi"ne karşı böylesine hınç ve öfke besleyenler; Doğan TV'nin "Alman Yahudisi"ne satılması esnasında acaba neredeydi?
Hatırlarsınız... 10 Ağustos 2007 tarihli Ayna'da da bu konuya değinmiştim...
Malûm, 16 Kasım 2006'da, Doğan Yayın Holding bünyesindeki Doğan TV'nin yüzde 25'i, Almanya'nın en büyük medya kuruluşlarından biri olan Axel Springer'e satılmıştı...
Bu "satış" işlemi, Aydın Doğan grubu gazetelerinde 17 Kasım 2006'da şöyle duyurulmuştu:
"Satış anlaşması dün Berlin'de imzalandı. DYH'nin Kanal D, Star TV ve CNN Türk'ü de bünyesinde bulunduran Doğan TV'deki her biri 1 YTL nominal değerdeki toplam 90 milyon 854 bin adet hissesi, toplam 375 milyon Euro'ya (480 milyon dolar) satılacak."
Peki, "Doğan TV'nin yüzde 25'ini" satın alarak "Aydın Doğan'a ortak" olan Axel Springer adlı bu şirket, ne menem bir şirketti?..
Hemen ifade edeyim: Şirketin kurucusu Axel Springer denilen adam 2 Mayıs 1912'de doğmuş, "Temmuz 1966'da İsrail'e ilk ziyaret"ini gerçekleştirmiş, 22 Eylül 1985'te Berlin'de ölmüş!.
Ama henüz "sağ" iken, yani "Ekim 1967"de, yani "İsrail'e ilk ziyaret"inden tam 1 yıl sonra; 5 maddelik "Strateji"sini, yani "yayıncılık prensipleri"ni açıklamış... Bu prensiplerden biri de aynen şöyle:
- "Yahudi ve Almanlar arasında bir uzlaşma ortamının sağlanması ve İsrail Devleti'nin haklarının savunulması için mücadele edilecek!"
Ne ilginçtir ki;
Bugün, "Türk Basını'na Arap Sermayesi girdi" diye ortalığı velveleye verenler, "Yahudi'nin nerelere ve nasıl girdiğini" görmezden geldi/geliyor!..
Peki, bunun esbab-ı mucibesi ne?..
Tek cümleyle ifade etmek gerekirse;
"Arap ve İslâm düşmanlığı!!!"
Değilse, aksini iddia etsinler!..
AYDIN DOĞAN POAŞ'I NASIL ALDI?
Olayın bir boyutunu böyle ortaya koyduktan sonra, gelelim "madalyonun öteki yüzü"ne...
Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul özkök, dünkü yazısında bu "satış" işini yazmış ve demiş ki;
"Gazetecilikte, insanın 'katarsis' anları vardır. Yani içinde birikmiş, yük haline gelmiş bazı duyguların boşaldığı anlar. Dün böyle bir gündü... Sabah'ın satışında; paranın 750 milyon dolarlık kısmı iki kamu bankasınan sağlandı... Bu para, Vakıfbank ve Halkbank'tan hangi koşullarla, hangi faizle, hangi vadeyle ve hangi teminatla sağlanmıştır?"
Ertuğrul özkök'ün bu sorusuna karşılık, ben de kendisine bir tek şey sormak istiyorum:
"Patronun olan Aydın Doğan, POAŞ'ı nasıl satın almıştı?.. Trink paraya mı almıştı, yoksa bankalardan aldığı kredilerle mi?!?"
Ertuğrul da biliyor ki;
Aydın Doğan, POAŞ'tan dolayı devlete olan borçlarını "ödemek" yerine, sürekli "öteletme" yolunu tercih etmişti!
Yine Ertuğrul bilir ki;
Aydın Doğan'ın, Vakıfbank'a olan 37 milyon dolar ile 29 milyon Euro'luk borcunu da ötelettiği ortaya çıkınca Aydın Doğan, "Ertelemeyi ben istemedim, banka istedi" iddiasında bulunmuştu. Ancak bankadan Doğan'a yalanlama açıklaması yapılarak, "öteleme teklifi Doğan'dan geldi. Bizim de riski azalır hale getirmemiz gerekiyordu. O nedenle borcu yeniden yapılandırma teklifini kabul ederek, grubun risklerinden kurtulmaya çalıştık" denilmişti..
Şunu demek istiyorum:
Eğer Ahmet çalık'ın aldığı krediler "şaibeli" ise, Aydın Doğan'ın kredileri acaba "temiz" midir?!?..
Her zaman söylerim; bir insan, eğer başkalarına "çamur" atacaksa, ilk önce kendi "paça"sının temiz olup-olmadığına bakmalıdır!..
Anlayana sivrisinek, saz!..
MAHMUT HOCAEFENDİ’NİN VİLLA(!)SI
Görüyorsunuz ya; durduk yerde, neredeyse "Ahmet çalık'ın avukatı" olduk... Oysa, amacım "Sabah ve atv'nin satışını savunmak" değil, bu satış bahane edilerek "Müslüman"lara çamur atmaya yeltenenlere cevap vermek...
Bu cevabı verdiğimize göre, gelelim Hürriyet'in dünkü sürmanşetine:
"Bu da villalı Mahmut Hoca"
Evet, başlık aynen böyle... Akılları sıra; Mahmut Hocaefendi'nin "villa"da oturduğunu yazıp; "daracık ev"lerde veya "gecekondu"larda oturan "gariban Müslümanlar"ın kafalarına "fitne" sokacaklar!..
Bunu, daha çoook beklerler!..
Hele de, o binanın bir "villa" değil, "dörder katlı ikiz bir ev" olduğunu gördükten sonra!..
Neymiş?.. Mahmut Hocaefendi, Beykoz'a bağlı çavuşbaşı Beldesi'ndeki "villa"(!)ya taşınmış!..
Peki, bu "taşınma" işinin, "haber değeri" neresindedir ki, "sürmanşet"e çıkmış?..
Kaldı ki, "ev"in adresi, "kapı numarası"na varıncaya kadar verilmiş...
Hani var ya, "Atabeyler çetesi"nin yaptığı gibi; bir tek "evin krokisi"ni vermedikleri kalmış!..
Peki, sorarım Hürriyet yöneticilerine;
Amacınız, "Hocaefendi villada oturuyor" diyerek onu "gözden düşürmeye çalışmak" mıdır, yoksa "hedef" gösterip, "nokta atışı yaptırmak" mıdır?..
Değilse, "kapı numarası"na varıncaya kadar "adres" yayınlamak neyin nesidir?..
HüRRİYET’çİLERE BİR TAKAS TEKLİFİ!
Sırası gelmişken bir "teklif"te bulunmak istiyorum:
Madem ki "Hocaefendi'nin villası"(!) çok güzeldir ve çok değerlidir, o halde teklif ediyorum:
"Aydın Doğan'ın oturduğu Malikane veya Ertuğrul özkök'ün oturduğu Şato ile; Hocaefendi'nin villa(!)sını takas edelim!.. Yani; Hocaefendi sizin Malikane'nizde veya Şato'nuzda otursun, siz de Hocaefendi'nin Villa(!)sında oturun!.."
Hadi, var mısınız?..
Hayır, yoksunuz.. çünkü siz de gayet iyi biliyorsunuz ki; sizin oturduğunuz "malikane" ve "Şato"lar Hocaefendi'nin "villa"(!)sı gibi, 100 tanesine bedeldir!..
Ben, sizi gayet iyi tanıyorum....
Siz, "Müslüman" olan birinin "daracık ev"lerde, "kulübe"lerde, "virane"lerde, "gecekondu"larda oturmasını istersiniz!.. Kendinize ise, "Yalı"ları, "Kaşane"leri, "Malikane"leri ve "Şato"ları lâyık görürsünüz!..
"İnsanca yaşanacak" bir mekânda oturan bir "Müslüman"a kesinlikle tahammülünüz yoktur!..
Onun üzerinde "Mahalle baskısı" kurarsınız ki, rahat yüzü görmesin!..
Ama, hayır; Müslümanlar da "iyi şeylere lâyık"tır ve bu ülkenin nimetlerinden faydalanacaklardır!..
Onlar, "Türk Basını'na da girecekler"dir, "Malikane" ve "Şato"lara da!..
"Saltanat günleri"niz sona eriyor beyler!..
Artık, "laiklik" maskeniz de bir işe yaramıyor!..
------------
Bağımsız ve tarafsız!
Dün, bazı gazetelerde şöyle bir haber vardı:
"Kayıp trilyon davasında 2 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan 82 yaşındaki Erbakan, cezasını Altınoluk'taki yazlığında çekmek istediğini bildirdi. Dosyanın yazlığın bağlı olduğu Burhaniye Savcılığı'na ulaşmasıyla infaz süreci başlayacak."
Son derece ilginç bir durum... Erbakan Hoca'nın "Kayıp(!) 1 Trilyon"dan dolayı "2 yıl 4 ay hapis" cezasına çarptırıldığı bir ülkede, "CHP'nin Kanaltürk'e aktardığı kayıp 4 Trilyon"un hesabını soran yok!..
Derken, dün bir gelişme daha yaşandı:
"çukurova Elektrik A.Ş.’yi 29 Milyon Dolar zarara uğrattığı gerekçesiyle yargılanan Cem Uzan ve 5 yönetici, ZAMANAŞIMI'ndan yırttı!"
Hani, "yargı tarafsız ve bağımsızdır" diye "klişe bir lâf" var ya; öyledir efendim, öyledir!..
CHP'ye ve Uzan'a "özgürlük"ler, Erbakan'a "pranga"lar!..
Nice "bağımsız" ve "tarafsız" yargılara!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi