Tarihe belinden, dilinden ve beyninden bakanlar
“Tarihini bilmeyenlerin coğrafyasını başkaları çizer.” Kanuni dönemindeki milyonlarca kilometrekare bir coğrafyadan, 779 bin metrekare bir alana nasıl sıkıştığımızın tarifidir bu söz.
Tarihe “belinden” bakanların bunu görmesi mümkün değildir. “Dilinden” bakanlar da menfaati neredeyse kağnısını o tarafa devirir. Her menfaate yan gelen kağnı sahibinden hayır gelmez. Tarihe “beyninden” bakanlar ise; bu gerçekleri gören, bilen, idrak eden, idrak ettiğini anlatan kişilerdir ki; tarihi yıkan, yakan ve harap edenlere rağmen, onlar tarihi gerçekleri yaşatmak için didinir dururlar.
Tarihe “belinden” bakanlar, padişahların karılarını, kızlarını, cariyelerini, aldıklarını, verdiklerini, mücevherlerini, takılarını, ayakkabılarını, elbiselerini, düğmelerini, halayıklarını, hizmetçilerini, atlarını, mutfaklarını, kaşıklarını, çatallarını, vazolarını v.s. v.s. binbir gece masallarındaki hayali eğlencelerini tarih diye sunarlar.
“Beyninden” bakanlar ise; Padişahların insani, imani, itikadi ve ameli yönü başta olmak üzere, “Hak ile Halk” arasındaki ilişkiden, “Hak ile Hayvanat ve Tabiat” arasındaki ilişkiye kadar yaptığı düzenlemelere bakar.
¥
Sinema filmi ve televizyon dizisi olarak, şimdiye kadar çok sayıda tarihi yapımlar gerçekleşti. “Belinden” bakanlar, Padişahların yatak odalarına girdiler ve zihinleri nasıl bir yatak odası tasavvur ediyorsa öyle çektiler.
“Beyninden” bakanlar da Padişahların çalışma odalarına girdiler ve bilgiye, belgeye dayanan tarihi olayları anlattılar.
Mesela rahmetli Yücel Çakmaklı, “Kuruluş” dizisini çekti, “Küçük Ağa’yı” çekti. “Dördüncü Murat’ı” çekti.
Bu yapımların hangisinde “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizideki gibi Hürrem Sultan’ı bile utandıracak sahneler vardı? Yücel Çakmaklı ve benzeri film ya da dizi çekenler, tarihe “beyninden” bakarak; insanların “beline” değil, “zihnine, beynine” hitap etmişlerdir.
“Yabancı seyyahlar, Kanuni dönemindeki haremi nasıl anlatmışlar” diye bir araştırma yaptım. Muhteşem Yüzyıl’da gösterilen ve anlatılanların hiç birisine rastlamadım.
Yani yabancı seyyahlar, harem konusunda son derece dürüst ve namuslu davranmışlar. Yazılanları resimleyenler ise Muhteşem Yüzyılcılar gibi zihinlerindekini çizmişler.
Yabancı bir seyyahtan küçük bir alıntı yapmak isterim. Yalnız bu seyyah, Kanuni dönemine “beyninden” bakanlardan. Şöyle diyor hatırasında.
“Kanuni devrinde İstanbul’a vardım ve benim orada kaldığım yıl içerisinde, şehirde 12 adet zabitlik hadise meydana gelmiş. Bu 12 zabitlik olayın on adedi, mahallindeki karakolda çözülmüş, iki tanesi mahkemeye intikal etmiş.”
İşte tarihe, “belinden, dilinden ve beyninden” bakanlar için önemli bir örnek.
Kanuni dönemine “belinden” bakıp, “parası, zamanı ve diliyle” destek verenler, elbet bu gerçeklerle ilgilenmeyecektir. Haklıdırlar da.
Ama beyninden bakanlar, milli ve manevi değerlerle örülü bu insani sistemi önemsemektedirler. “O günkü huzur ve refah nasıl elde edilmiş, bugün nasıl elde edilebilir” diye bir arayış içerisindedirler.
Neyse laf uzamamalı. Elbet herkes kimliğine uygun yaşayacak ve düşüncesini özgürce söyleyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.