Hizbullah kalk nöbete!
Devlet iradesini, maceracıların oyuncağı haline getirirseniz mahalledeki çocuklar bile alaya alırlar sizi. Devletin çizgisi de yazgısı da dik ve kararlı durmaktır...
Ya durduğun yerde dur veya yürüdüğün yolda adam gibi yürü.
Yalpalama...
Yasa gereğidir (CMK 102)... Ağır cezalarda 5 yıl (bana göre üç yıl), terör suçlarında 10 yıl tutuklu kalıp da yargılamaları bitmeyenler tahliye edilir.
Bir kısmı edildi...
Ne var ki bu tahliyelerin kamu vicdanında rahatsızlıklara neden olmadığını söylersek yanlış olur. Hem de adalet büyük yara aldı...
Ama bu yaranın müsebbibi Hizbullah değil, yargıyı bugünlere getirenlerdir.
Soruyu şöyle soralım:
Neden diğerleri değil de ille de Hizbullah? Yoksa “günah keçisi” Hizbullah, bizim bilmediğimiz bir başka yasaya mı tabidir?
Ulema sınıfı(!), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden ısmarladıkları içtihada göre yeniden tutuklamanın formülünü buldu.
Karar verilinceye kadar tutuklu, karar verildikten sonra hükümlü!
Bu duruma göre Hizbullahçılar 10 yıl tutuklu kalsalar da süre tamamlanmadığından gerisin geri cezaevine alınacaklar. Bana göre öylesi bir zorlama yargı katliamıdır.
Ne demek karar verinceye kadar tutuklu, karar verince de hükümlü?
Faraza öyle olsun, 20 yıl tutukladığının kararı Yargıtay’dan beraatla dönerse mağdur ettiğin kişiye ne cevap vereceksin? Kaybettiklerini telafi edebilecek misin?
Yoksa, diğerleri gibi nisan bir şakası mı diyeceksin?
Çocuk oyuncağı mı? Bugün sal yarın yine tutukla.
Öyle bir yola gidilmesi halinde adalet, ta ciğerlerinden yara alır.
İşler iyice yaydan çıkar.
Artık bu ülkede yargıya kimseler güvenmez...
Şimdi olan nedir?
Birisi “AK Parti’nin yılbaşı hediyesi” derken, diğeri de suçu Yargıtay’a yüklüyor.
İkisi de doğru değil.
Yargı uzun yıllara varan ihmaller sonucu tıkanmıştır. Karşılıklı atışma yerine bu tıkanıklığı bir an önce çözmenin çaresine bakmak lazım.
Muhalefet öyle yapmıyor... Bir yerde açık bir gedik yakalayınca günlerce sakız gibi çiğniyor ama ülke harap, insanlar mahkeme kapılarında sürünüyor umurunda değil...
Burada acilen yapılacak iş, Yargıtay ile Danıştay’ın daire sayısını süratlice çoğaltıp işleri yaymaktır. Sorumluluğu istinaf mahkemelerine yıkarsanız pansuman tedavisi gibi geçici olur, çok kısa süre sonra yine başa döneriz...
En önemlisi, Danıştay ilgili dairesi hakim alımlarını ikide bir durdurmasın.
Yazsak köşeler yetmez.
Şimdi de savcıların vermiş oldukları yetkisizlik kararlarlarına kimin bakacağı tartışılıyor. CMK’ya yetkisizliği hangi merciin halledeceğine dair hüküm koymamışlar. Koymayınca savcının birisi “ben yetkili değilim” diyerek elindeki evrakı bir başka savcıya gönderiyor, o da “ben de yetkili değilim” deyince vatandaşın işi ortada kalıyor.
Şu anda bu anlaşmazlığı çözecek yasal merci yok.
Bir başka çıkmaza gelince. Eski ceza kanunu, 15 yaşından büyük bir kızı kaçıranın sonra da aynı kişi ile evlenmesi halinde kamu davasını erteliyordu.
Şimdikinde erteleme yok, olmayınca kaçırma sonrasında evlilik gerçekleşse de evin erkeği doğru kodese...
Kaçırılan da, kaçırılarak evlilik kurduğu için yıllarca eşini bekleyecek...
Bunun mantığı var mı?..
Kurulan bir aileyi nasıl parçalarsın?
Neyi parçalamadık ki?..
Bu yargı bir kurtarıcı bekliyor... İşi bilenler bir araya toplanıp sorunlara çare aramak yerine kafayı 28 Şubat kalıntısı Hizbullah’a taktık. Hem de bu Hizbullah, uzun bir tecrübe sonrasında nerede durduğunu anlamasına rağmen biz hâlâ eski günlere gönderme yaparak adam yakalamaya devam ediyoruz...
Zannediyoruz ki bu gidişatla yargı düzelecek.
Eh... Yonca biter de yersin... Cümleyi siz tamamlayın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.