23 yıl sonra Tunus’u hatırlamak
Sağ olsun, değerli hikâyecimiz Kâmil Yeşil hatırlattı. Aradan 23 yıldan biraz fazla zaman geçmiş.
1987’nin güz aylarında, Tunus’un kurtarıcı diktatörü, değişmez ve değiştirilemez hakimi, bir yazarı idama mahkum eti. Raşid Gannuşi’yi biz tercüme edilmiş kitaplarından tanıyorduk. Tunus’ta dilimize “İslami Yöneliş” olarak çevrilen bir siyasi hareketin öncüsü aynı zamanda.
Gannuşi’nin idam edileceği ile ilgili haberler üzerine, Türkiye Yazarlar Birliği’nin başkanı olarak bir tepki ortaya koymamız gerektiğini düşündüm. Yönetim kurulu üyesi Mehmet Çetin ve Mustafa Everdi (aynı zamanda avukatımız) ile birlikte Kızılay’da bir çiçekçiye basit bir siyah çelenk yaptırdık. Bir taksi tutup Tunus elçiliğinin önüne çelengi bıraktık...
Elimizi kolumuzu sallayarak işimizin başına döndük. Bu sıradan protestonun çok derin manalar ifade ettiğini birkaç saat geçtikten sonra görmeye başladık.
Anlaşıldığı kadarıyla Tunus elçiliği bizim makamları uyarmış, onlar da Türkiye’de İslami uyanış hareketi liderinin idamına karşı çıkan, dolayısıyla terörist bir grubu desteklemek cür’etinde bulunan yazarları hemen takibe almıştı.
Üçümüz bu kadarını değilse de, bazı tepkiler olabileceğini bekliyorduk. Fakat, iş bizimle sınırlı kalmadı. Dernekler masasından yönetim kurulu listesini alarak, eski yönetim kurulu üyelerini toplamaya başladılar. Biraz daha ileri gidip neredeyse genel kurul hazırun cetvellerini alıp bütün üyeleri toplayacaklar.
Emniyetin nezarethanesinde sorgulama başlıyor. O aman DGM’ler var. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin başsavcısı da meşhur Nusret Demiral. Hemen bir ucu İran’da, gövdesi Türkiye’de öteki ucu Tunus’da terörist bir İslami örgüt heyulası icat edip işe koyulmuşlar...
Bunun için çelenkten ciddi deliller lazım, evimizi arıyorlar. Kütüphanemizi gözden geçiriyorlar. Aramayı yapan polis memuru, telsizin mandalına basıp şu mesajı gönderiyor: “Amirim burada binlerce kitap var, her görüşten fikirden, ideolojiden kitaplar bunlar...”
Amirin “tamam tutanak tut gel!” emri üzerine Emniyete dönüyoruz.
Sorgulama devam ediyor.
Siyah çelenk olağan bir protesto.
Fikrimiz zikrimiz belli. O sırada Zaman gazetesinde çalışıyoruz.
Hiçbir iz, hiçbir delil yok. Buna rağmen, sorgulamadan sonra hakim üçümüzü tutukluyor. Doğru şimdi müze yapılan Ulucanlar Cezaevine gönderiliyoruz. O sıralar cezaevinin kapısından adımınızı attığınız anda psikolojik bir baskı olarak saç tıraşına tabi tutuluyorsunuz.
Ertesi gün, namlı başsavcının “İslami terörist örgüt bağlantısı araştırıyoruz” beyanatı gazetelere yansıyor.
Neyse ki, DGM de olsa delilsiz, mesnetsiz içeride uzun süre tutulmamız mümkün görünmüyor. Bir haftalık yusufiye stajından sonra tutuksuz yargılanmak üzere salıveriliyoruz.
Mahkeme nice sonra neticeleniyor! Tabii beraat!
Bizim kısa süreli maceramız önemli değil. Bu sırada Tunus’un ebedi sanılan diktatörü koltuğundan indiriliyor. Biraz sonra onun adamı Zeynelabidin Bin Ali yerine aynı zulümleri icra etmek üzere oturuyor.
Oturuş o oturuş. 23 yıl, Türkiye’de tek partici zihniyetin ağzının suyunu akıtan bir laiklik uyguluyor. Kısacası boynuz kulağı geçiyor.
Tunus 23 yıl sonra Bin Ali’den kurtuldu. İnşallah onu aratmayan bir lider, koltuğuna oturup bu kardeş ülkeye bir 23 yıl daha kaybettirmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.