Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

YÖK, Üniversiteleri Ilan derdinden kurtarsa

YÖK, Üniversiteleri Ilan derdinden kurtarsa

Üniversiteler akademik personel almak için ilan verirler. Araştırma Görevliliğinden başlar bu ilan, Yardımcı Doçentlik, Doçentlik ve Profesörlüğe kadar dolambaçlı yollar hep ilanla geçilir.
Söz temsili, ben Araştırma Görevliliği ilanına müracaat eder; sınava girer ve göreve başlarım. Yüksek Lisans ve Doktora yaptıktan sonra Yardımcı Doçent olmam lazım. Nerede Yardımcı Doçent olacağım? Elbette, kendi bölümümde. “Doktorayı bitirdin; hadi gel seni Yardımcı Doçent yapalım” demezler. Gazetelere ilan verilir. 15 gün içinde ilana müracaat edersin. Jüriler kurulur... Falan filan... İşin ilan sonrası sürecinde de bazı aksaklılar var da, bu konuya girmeyelim şimdi...
Doçent olurken de, Profesör olurken de bu ilan verilir gazeteye ve hep de o bölümde çalışmış olanlar müracaat ederler o kadrolara veya daha önce konuşulmuş biri gelir başvurur.
“Ne güzel!... İlan veriliyor ve bir sürüüü bilim adamı başvuruyor ve üniversite içlerinden en yetkinini alıyor” zannedebilirsiniz.
Kazın ayağı, öyle değil...
30 yıldır üniversitedeyim. Düşünülen kişiden başkasının müracaat edip de onun alındığını görmedim.
İlanın amacı, en iyisini seçmek mantığına oturuyor elbette. Bu ideal olanı. Bugüne kadar bu iş böyle yürümediğine ve verilen ilanlarla hep düşünülen kişiler alındığına göre, ne gerek var ilanla adam aramaya?...
Kanun illâ ilan verilecek deyince, üniversiteler de bunun hilesini de bulacaklardır elbette. Ve bu hilelerde üniversiteler haklıdır da.
Üniversiteler, düşünülen kişiden başkasının baş vurmasını önlemek için, ilanlara öyle şartlar koyuyorlar ki, sıkıysa bir başkası baş vursun!...
Öyle ilanlar görebilirsiniz ki, aman Allah’ım, ne şartlar ne şartlar!... Neredeyse almak istedikleri kişinin bir adı ve soyadı eksiktir. Olur a, ad ve soyad tutarsa, memleketini, yaşını, saç rengini, boyunu, kilosunu yazmadıklarına şükredin. O da olmadı, alınmak istenen kişinin kitap ve makale adlarından oluşan bir şartname görürseniz, şaşmayınız.
İlanla öğretim üyesi almak, artık fonksiyonunu kaybetmiştir. Taaa baştan beri de hiç işe yaramamıştır. Yani, 2547 numaralı YÖK kanununun bu konudaki maddeleri, doğarken ölmüştür. Baştan beri de, en iyiyi seçmek için kullanılmamıştır.
Baştan ölü doğduysa ve bugüne kadar idealize edilen amaca hiç hizmet etmediyse, hâlâ ilanla öğretim üyesi almakta niye ısrar edilir, anlamak mümkün değildir.
Kanun, bir işi halletmek için çıkarılır. Uygulamada verimlilik, adalet, barış, hakkaniyet gibi toplumsal değerlere işlerlik kazandıracaksa çıkarılır. Yoksa yeşillik olsun diye kanun çıkmaz.
Üniversitelerde yükselme, kurum içi bir işleyiştir ve bunun da ilanlarla zorlanmasına hiç gerek yoktur. Zorlarsan, verilen ilanlardaki “hile-i şer’iyye” komedisini görürsün gazetelerde. Yarın öbür gün, verilen ilanda “annesinin kızlık soy adı” şartı da eklenirse, hiç şaşmayalım.
Hadi, taaa başta; Araştırma Görevliliğine başlarken ilan verir ve Türkiye’nin en seçme gençlerini almak istersin. Bu normaldir ama sonraki yükselme ve atamalarda niye üniversiteler “şartlar” diye kıvranıp dursun birader?
Diğer kurumlarda kurum içi yükselme, ilanlar verilerek ve verilen ilanlara başvuran insanlardan seçilerek mi yapılıyor da üniversitelerde bu yola başvuruluyor? Üniversitelerin başı kel mi?..
Geliniz, yeni bir atama-yükselme sistemi getirelim; ilan şartını kaldıralım ve üniversiteleri “ince ayarlı ilan” verme komedisinden kurtaralım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi