Tunus’ta öteki Türk modeline doğru
Kemalizm ile Burgibacılık birbirinden etkilenmiş bir dönemin modelleriydi. Türkiye ile Tunus rejimleri esasında laiklik anlayışında Fransız tarzı jakoben laikliği benimsemişlerdi. Bununla birlikte aralarında bazı nüans farkları da vardı. Yeri geldikçe buna temas ediyoruz. Burgibacılığın varisi Bin Ali devrilince Tunus’un geleceği ile İslâmcılığın ilişkisi ve kesiştiği noktalar yeniden gündeme geldi ve merak konusu oldu. Mübarek rejimi yıllar yılı Müslüman Kardeşler’i ‘korkuluk’ olarak kullanmış ve Batı’nın desteğinin devamını sağlamıştı. Mübarek, yıkılması halinde İhvan’ın iktidara geleceğini ileri sürmüş ve bu korkulukla birlikte 30 yıllık istibdat rejimini güçlendirmiş ve konsolide etmiştir. Batılılar da ilk alternatif denemede pes ettiler. Bin Ali de Mübarek rejimi gibi sürekli olarak Batılıları İslâmcılarla korkutmuş ve Tunus’ta ‘ben gidersem tufan gelir’ deyiminin alternatifi olan ‘ben gidersem İslâmcılar gelir’ kalıbını üretmiştir. Bu sahtekarlığın arkasına sığınan Bin Ali gününü gün etmiştir. Esasında Tunus’ta yıllar yılı süren baskı rejiminden dolayı İslâmcılar örgütlü yapılarını kaybetmişlerdir. Buna mümasil, Nahda Hareketi ve Gannuşi de 1990’lı yıllarda yasaklandığından ve ülke dışına çıkmak zorunda kaldığından bu ülkedeki mevkiini kaybetmiştir. Kısaca zayıflamış ve tabanını kaybetmiştir. İslâmi hareketler genel olarak, 1990’lı yıllarda her yerde söylem ve güç olarak zeminlerini kaybetmişlerdir. Bundan dolayı sözgelimi Mısır’da en örgütlü muhalif yapı Müslüman Kardeşler olmaktan çıkmış, Kıpti Kilisesi haline gelmiştir. İhvan’ın elindeki iktisadi teşekküller ve sendikal yapılar müsadere edilmiş ve yasaklanmıştır.
¥
Tunus Diktatörü Bin Ali adamları vasıtasıyla giderayak İslâmcıları gammazlayan mesajlar vermiştir. Bin Ali’nin ülkeyi terk ettiği sıralarda El Cezire’ye telefonla bağlanan Tunus’un UNESCO Temsilcisi Mezri Haddad, Bin Ali’nin mesajlarını dünyaya iletmiştir. Mezri Haddad, Bin Ali’nin kendisine şöyle dediğini nakletmiştir: “Ben gidersem İslâmcılar gelir...” Bin Ali de Mübarek gibi iktidara tutunabilmek ve despotizmini sürdürebilmek için giderayak bile olsa kendi habis hayal ürünü İslâmcı korkuluğundan medet ummuş ve son kez Batılılara sığınmayla çalışmıştır. Bin Ali isim vererek, “Ben gidersem İhvancılar ve Nahdacılar gelir” diye bir kez daha Batılı ülkelerin şefkat ve himayesine nail olabilmek için yüz suyunu dökmüş ve onlara ‘beni kurtarın’ mesajı göndermiştir. Halbuki, tam tersine Gannuşi’nin de belirttiği gibi, halk hareketi ve sokak ayaklanması ne Nahda ne de başka bir hareketin kontrolünde ve tekelinde gelişmiştir. Bütün siyasi renkleri aşan toplu bir karakter arz etmiştir. Milyonlarca insanı sokağa dökmek bir hareketin veya siyasi partinin harcı değildir ve sokak hareketi kendiliğinden gelişmiştir. Bununla birlikte devrim sonrasında muhalefet içindeki muayyen kesimlerin dışlanma ihtimali vardır ve Gannuşi de buna dikkat çekmiştir. Ordu, Bin Ali’nin ideolojisine değil tarzına karşı çıkmıştır. Bu açıdan devrim için en kötüsü, sıfır noktasına geri dönmek ve bir generalin başka bir generalle değiştirilmesi olur. Gannuşi ve İslâmcıların arzusu iktidara tek başlarına gelmek veya tekel kurmak değil sokaktaki çeşitliliği muhafaza etmek ve İslâmcıların yeni dönemde ve rejimde dışlanmasını önlemektir. En mantıklısı da budur.
¥
Bununla birlikte yok yere bazı çevreler ve özellikle gulat-ı laikler (aşırı laik çevreler) Gannuşi ve Nahda çerçevesinde korku üretiyor ve pompalıyorlar. Bazı kadın hareketleri Gannuşi’nin kendisini Türk tarzı İslâmcı olarak takdim etmesinden ve bu suretle ılımlılığını vurgulamasından rahatsız. Bu da gösteriyor ki, Tunus’da Burgibacılık aleyhtarı ve Türk tarzı yeni bir model var ve bu modeli Raşid Gannuşi seslendiriyor. Bu kadın örgütlerinin temsilcilerinden birisi olan Siham Habeşi kadının kazanımlarının geri gitmesine razı olmayacaklarını ve en temel iki kazanımın laiklik ve ‘kürtaj hakkı’ olduğunu ileri sürmektedir. Nahda Hareketi ve Gannuşi için ‘tabanı yok’ dese de Tunus’un Cezayir haline gelmesi ihtimaline de değinmektedir. Bunlar boş ve yersiz korkular.
Raşid Gannuşi ezcümle iki şey istiyor. Birincisi kurucu meclis ve ikincisi de yeni bir anayasa. Elbette ki seçimler. Buna ilaveten kızı Sümeyye Gannuşi, Irak’taki Baassızlaştırma türü Bin Ali’nin partisinin usûlsüzlük ve yolsuzluktan dolayı kapatılmasını istiyor. Ancak ülkenin sıfır noktasına dönmekten böyle kurtulacağını düşünüyor. Haksız da sayılmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.