Şefik Dursun

Şefik Dursun

Yine başörtüsü yasağı, yine Danıştay!

Yine başörtüsü yasağı, yine Danıştay!

Danıştay 8. Dairesi, 2010 Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) Sonbahar Dönemi kılavuzunun yürütmesini durdurdu. Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası’nın Ekim 2010’da açtığı dava ile ilgili 12 Ocak 2011 tarihinde karar verdi... Hem de oybirliğiyle... Gerekçe olarak da, “Adayların gerek başvuru sırasında fotoğraf çektirirken, gerek sınava girerken yanında bulunduracağı fotoğrafta başlarının çeşitli nesnelerle kapatılmasına ve sınava bu şekilde girmesine olanak sağlanacağından, fiziksel olarak teşhislerinde güçlük oluşacağı gibi, sınav güvenliği açısından da olumsuz sonuçlar yaratabilir” dedi. Değişim içersindeki ve özgürlüklerin genişletilmesi için çoğunluğun ittifak ettiği ülkemizde, Danıştay hâlâ eski nakaratı okuyor... “Başörtüsü ile sınava girilmez” diyemiyor, çünkü kılavuzda bununla ilgili bir cümle yok; “başların çeşitli nesnelerle kapatılmasını” güvenlik açısından mahzurlu görüyor... Durumdan vazife çıkarıyor.
Mahkeme üyelerinden beklenilen, en azından yasal dayanağı olan kararlar almalarıdır... Sınav güvenliğini sağlamak onların görevi değil ki!.. ÖSYM bu konuda en üst düzeyde tedbir almış ve başarıyla uyguluyor... Peki siz bu ülkenin vatandaşı olarak sınav sorularının nasıl çalındığını görmediniz mi?.. ÖSYM’nin ALES sınavıyla ilgili kılavuzu çıkmadan önce başörtüsü yasağı uygulanıyordu ve sınav güvenliği böylece sağlanıyor muydu?.. İnsanlar hakları olmadığı halde birilerinin imkanlarını elinden alıyordu. Eğer ülkemizi yargı iktidarı yönetiyorsa, bu konuda da güvenlik tedbiri alsaydılar ya!..
Artık ideolojilerin mahkeme kararlarını etkilemesi gerilerde kalmalı, “Yargı siyasi kararlar veriyor” tespitleri yapılmasına izin verilmemelidir; yargıya saygıyı yargı mensupları korumalıdır... Bir Yargıtay üyesinin telefon konuşmalarından, alınan kararlarda nasıl bir yöntem izlendiğini gördük... “Onama mı yoksa bozma mı istiyorsun” diye karşı taraftakinin isteğine göre karar verecek bir hakim hâlâ görevi başında!.. Savcı Cihaner’in davasında da öyle... Dosyanın gelmesi bile beklenmeden karar verildi. Millet Yargıtay’ın alacağı kararın “ne olacağını” telefon görüşmelerinden öğreniyor!.. ALES kılavuzu ile ilgili verilen karar da jet hızıyla verildi... Oysa hem Yargıtay’da ve hem de Danıştay’da mağdurların davaları yıllarca sürüyor.
BU KARARIN HUKUKLA İLGİSİ YOK
Danıştay 8. Dairesi, Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını referans alıyor. Başörtülü oldukları için 28 Şubat döneminde mağdur edilen öğrenciler haklarını ararken dava açtıklarında mahkeme kararları sanki birbirinin fotokopisi gibiydi... Şimdiki karar da öncekilerin bir benzeri... Bir defa AİHM başörtüsü ile ilgili mağduriyetlerde çözümü Türkiye’ye bırakıyor... Ayrıca AYM’nin 2547 sayılı YÖK yasasının Ek 17. maddesiyle ilgili itirazı karara bağlarken eski Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer, zamanın AYM üyesi olarak, muhalefet şerhi koydu... Ona göre bu karar “başörtüsünü serbest bırakıyordu.” Kaldı ki AYM’nin kararları, yeni bir uygulamaya neden olamaz. Şöyle veya böyle ne Anayasa’da, ne de AYM’nin onayladığı üniversitelerde kılık-kıyafeti serbest bırakan Ek 17. maddede başörtüsü yasağı yoktur... Anayasa’da, yasada olmasa da yasakçılar “kendi yasalarını” bile yaptılar... İstanbul Üniversitesi eski rektörü ve Ergenekon davası sanığı Alemdaroğlu, mevzuat kitabında 2547 sayılı yasadan “kılık-kıyafet serbestisini” getiren Ek 17. maddeyi çıkarıp, o sayfayı Ek 17. madde olmadan yeniden bastırdı... Al sana bir yasa!.. Demokrasilerde özgürlükler esastır, yasaklar ancak yasalarla uygulanabilir... Yani ne Danıştay ne AYM yasak koyamaz... Yasak ancak TBMM tarafından konulabilir... Böylece bu kararın keyfi ve siyasi olduğu, hukuki olmadığı açıktır... Diğer taraftan 28 Şubat’la dayatılan bu yasağın Cumhuriyet’in kazanımı olarak sunulması, Cumhuriyet’in ne olduğunu anlamamaktır... Cumhuriyet’in ve kurumlarının görevi millete hizmet ve onu mutlu etmektir...
Görüldüğü gibi yasakçılığın bulaşıcı bir sosyal hastalık olduğu kesindir ve tedaviye ihtiyacı vardır... 12 Eylül referandumunun sonuçları hayata eksiksiz olarak geçirilmeli, yeni anayasa milletin gücü ile yapılmalı ve bu tür hastalıkları da tedavi edebilmelidir... Hiçbir kurum kendisini milletin üzerinde görememelidir... Ülkenin imkanlarının hakça paylaşıldığı, güçlünün değil haklının korunduğu, yargıda adaletin tartışılmadığı bir sistem için TBMM’den öncülük bekliyoruz...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şefik Dursun Arşivi